öncelikle şampuan yoktur. bunu netleştirelim. kalıp sabun kullanılır pazardan alınan. bildiğin markasız kalıp şeklinde kesilmiş ve ağır sanayide kullanılan bir kokusu olan.
sonra,
su o yanan sobanın üstüne önceden konulmuş "güğüm" içinde ısıtılırdı. dakikalar öncesinden odanın kapısı açık kalmaması konusunda yani evin içi ısınsın diyerek ev halkına telkinlerde bulunurdu. (anne yapardı bu telkini. genelde ben telkin yerine abime cinsel içerikli telkine yeltendiğimden ve hep zararlı çıkıp ağladığımdan, anne daha politik ve otoriter sesi ile başarırdı. neyse) leğenin altına ve yaklaşık iki karış etrafına üstümüzden çıkan kirli elbiseler serilirdi. olası su sıçralamalarını göz önüne alarak. derken,
o lanet olası leğenin içine ne zaman girsem trt1 voltran'ı yayına koyardı. ulan televizyona bakacam diye gözüme kaçan sabunlu su yüzünden az mı kör olma tehlikesi geçirdim be. banyo bitince arizona kertenkelesi gibi olurdu gözler. kıpkırmızı. üstelik annem tarafından göte yediğim şaplağın haddi var hesabı yok. bak içim burkuldu yine.
bonya biter, don gömlek giyildikten sonra sanki marifet bir iş yapmışım gibi ödül beklerdim. lan sevmiyordum o banyo merasimini işte. ve ödül bekliyordum! banane. sonra ayaklarının altındaki toza kurban olduğum o güzel varlık gider bana iki yumurta pişirir, ekmeğe sanayağ sürer getirirdi önüme. işte bu! ödül önümde. heyy ehy. meleğim benim nur içinde yat emi..
80lerin sonu 90ların başında çocuk olan yurdum insanının
her pazar günü öğleden sonra gerçekleştirdiği temizlik eylemidir.
(bkz: paramız yoktu ama mutluyduk) nidalarını beraberinde getirmektedir..
muhtemelen, mahalle maçlarındaki düşmelerden dolayı diz kapakları ve dirsekler yara içerisindedir ve anne, el örgüsü orlon lifi bir üvey anne umarsızlığı ile yaralara sürmekte aynı zamanda, narin derinizin üst tabakasını kazıdığından bi-haber;
demektedir. gözlerden gelen yaşlar, kafadan aşağı boca edilen kaynar suyla karışarak leğene dökülür. bu işkencenin bitip sıcak havluya sarındığınız an dünyanın en mutlu insanı olacağınızı düşünürsünüz ama hayır! sizden önce abinizin yıkanıp kurlandığı havlu henüz kurumamıştır. ıslak ve soğuk havlu cildinizdeki ıslaklığı kurutamaz zira, suya doymuştur. lakin anneniz, yarı haşlanmış cildinizi ovalaya ovalaya kurutur.
- artık işkence bitmiştir! ve bir sonraki yıkanmaya kadar her şeyi unutu-verirsiniz.
sadece çevresini ısıtan sobanın kenarında çırıl çıplak ve ıslak olan bünyenin ağlaması durumunda kafasına su dökülen nesneyle vurulması ise an meselesidir.
birde en kötüsü suyun sıcaklık ayarı yoktur .gayet haşlak bir su ile "yandım anammmm " diye bağırılması kesindir. üstüne birde kafaya tasla vurulurdu. sus len.
cevap verdikçe kafaya yenilen tas sayısı artardı .
resmen işkenceydi be.
bu arada nerde pişerse pişsin soba da bir keramet vardır öyle güzel kestane hiçbiryer de pişmez. banyodan sonra iyi giderdi.
bir dönemin özellikle pazar günleri yapılan illet eden aktivitesi olmuştur. anneniz vücudunuzu canınızı çıkarırcasına keselerken, sobanın üzerinde ıslık çalan güğümü pencereden fırlatmak istersiniz. arkasından tatlı bir uyku çekilir.
gürül gürül yanar o soba. tüm kapılar açıktır, ve o sobanın yaydığı sıcaklık tüm odalara ulaşır. şimdilerin kombileri o zamanların sobalarıdır. kömür bulmak pek kolay değildir. odun yakılır, tahta yakılır.
canım annem bir tekstil atölyesinde çalışırdı o zamanlar. fire denilir dikimden sonra çıkan işe yaramayan parçalara. çuvala doldurur sırtlanır gelirdi. 3 4 yaşındayım. annem ve babam çalışıyor, babaannem bakıyor bana. annemin şimdiki bel fıtığı ve bel ağrısının nedeni o zamanlar o çuvalları taşıması ile başlamıştı. babam ise, işten çıkar meyhaneye gider içer içer eve gelir, annemle tartışır hatta döverdi. büyüyünce buna engel olacağım derdim, anneme yaptıklarının cezasını çektireceğim. annem gelirdi, leğeni hazırlardı. yıkardı beni. başımdan aşağı su dökünce leğenden fırlar odalara kaçardım çok sıcak diye. çocukluğun temel taşlarıdır sobanın yanında leğende yıkanmak.