doğazgazın hayalinin bile kurulmadığı yıllarda, sınıfın orta yerinde bulunan, sık sık sönmesiyle, sadece kendisini ısıtmasıyla ünlenen sobadan çıkan seslerin eşliğinde, dünyayı öğrenmek ve keşfetmek.
(bkz: sobali evde buyumek)
(bkz: sobali evde oturmak)
(bkz: sobali evde buyuyen cocuk)
soba sadece kendi çevresini ısıttığı için öğrenciler sobanın çevresinde toplaşırlar ve çok güzel bir muhabbet başlar ve kimsenin sırasına oturup ders dinleysi gelmez.
Beslenme için konulan mandalinanın kabukları sobaya atılarak sınıfın havasının değişmesi sağlanır.
sobalı sınıfta okumak hafta en az 1 dersin bilinçli olarak sobanın tüttürülmesiyle dumandan dolayı iptal edilmesidir. dibinde oturanın havale, uzağında oturanında bedeninde kutup etkisi bırakmasıdır. birbirine iyi geçirilmeyen soba boruların ayrılma korkusuyla yaşamak ama her şeye rağmen derslerde bir yandan ders dinleyip bir yandan da bir sonraki tenefüs için sobanın üzerinde pişirmek kestane çizmektir.
sobalı senifta okumak hergün okula gelirken sırtınızda çanta kucağınızda bir kaç parça odun getirmek demektir.eğer babanız insaflıysa eşeğin sırtında yada traktörle sizin 1 ayda taşıyacağınız odunu getirir okula bırakırsa,dünyanın en mutlu insanı olursunuz.diğer çocuklara hava atma şansı bile bulabilirsiniz.şöyle de bir zorluğu vardır sobalı sınfta okumanın;soğuktan titreyip sobaya fazla yaklaşırsanız mavi önlüğünüz kızarıverir.tabi okulda yaptığnız karizma da yerle yeksan olur.
soba yanında oturanların, arada bir uykuları açılsın diye, derste rotasyon yapması. ayrıca sobada ısınırken siyah önlüğün sıcaktan etkilenerek, üzerinde sümüklü böcek gezmiş gibi parlaması.
illetli bir egitim safhasıdır. ortaokulun bir kısmını bu şekilde okudum, hep aklıma hademenin sanki kesesinden gidiyormuş gibi odun vermeme lüksü aklıma gelir. küçük bedenlerimizi tir tir titreterek egosunu tatmin eden bir hademe... hep kavga ederdik odun yüzünden. evden odun getirmeyi veya dışarıdan çöpten vs... yakacak getirmeyi de yasaklamıştı.