neler neler yoktu ki, hangi birini sayayım. ne güzel şeyler öğretmiş bize. şimdi daha iyi anladığım acı gerçekler.
karanlık odada tavana yansıyan tuhaf ışığını seyretmeyi bile özledim.
sobanın üzerinde kestane patlatmak, eppek kızartmak, bilimum yiyeceği ısıtmak, demlenen çay soğumasın diye üzerinde tutmak ve saatlerce sıcacık çay içmek, elektrikler kesildiğinde sobanın üzerindeki alevliği açıp duvarlara ve tavana vuran alevin ahengini seyretmek gibi aktivitelerdir.
hee hasta olduğunuzda kazağınızı boynunuza kadar sıyırıp sırtınızı "kızdırmayı" da es geçmeyelim. şifa gibiydi be iyi ederdi adamı hemen *
odunların/kömürlerin yanarken çıkarttığı o çıtırdamalar bile mutlu ediyordu beni...
üzerinde patates, ekmek, kestane pişirmek ve koku için mandalina kabuklarını üzerine koymak da ayrı bir güzeldi.
edit: o değil de, sobada ellerini yakan tek mal ben olamam, değil mi?