Genelde kışın oluşan histir,beni her yıl bir kere yoklar bu his.
Gece olmuştur üşümemek için sobalı odada karanlıkta yatıyorken sobanın üst gözünden tavana yansıyan turunculuğa bakıp annemin üzerime örttüğü ve kenarlarını soğuk gelmesin diye sıkıştırdığı yorganın altında bir yandan huzurla bir yandan da “uyuyunca ev alev alırsa…” düşünceleri içinde uykuya dalmaktır.
Bu arada hala değişmedim, her güzellikte en kötüsünü düşünüp kendime acı çektiririm.
fantezi olan şeyler kısa anlık hülyaları barındırır. sobalı ev fantezisi, sobanın yanında işlerin güçlerin bittiği tüm aile bireylerinin birlikte oturduğu sohbetin muhabbetin kıvama ulaştığı ana denk gelir.
bu fantezide soba kazanını soğukta elleri donarak sokağa çıkartan çöpe dökmeye çalışan patiğinin altına giydiği terlikle ızdırap çeken anne göz ardı edilmiştir. lakin salonda yanan sobanın etrafındaki mutluluk bozulmasın karınları doysun diye soğuk mutfakta elleri buz gibi suda titreyen anne ise hiç hesaba katılmaz.
sanıyorum ki şimdi 25 yaş üstü olan kişiler o sobanın yanında uyuduğu, sabah uyandığında sobanın üzerindeki kızarmış ekmeğe bal sürüp yediğimiz sabahları özlüyoruz. ama bunda o yıllarda çocuk masumiyetimizin saflığımızın da payı var diye düşünüyorum.
şimdi doğalgazlı evlerde o mutluluğa ulaşamayışımızın sorumlusu kombi değil sanırım.
Soba güzeldir fakat cok zahmetli. Tek bir oda ısınır. Diger odada yatıyorsan orası buzdolabı gibi. Soba başkası yakınca keyifli olur. Sıcağı sevenler sobayı özler. Alıştık artık doğalgaza. Tabi fatura gittikçe kabarıyor o ayrı.
Çekilen eziyeti babalar bilirdi, çocuklar üzerine mandalina kabuğu atar neşeli neşeli oynardı. ama baba o soğuk puslu havalarda kömürlüğe gidip soba kovasını doldurur, eve getirir yakmaya çalışırdı. yandıktan sonra yarım saat cehennem gibi olurdu ev. ama en güzeli pazar sabahı kahvaltısıydı. üzerine kızartılan ekmeklerin tadını hala anımsarım.
fakat şöyle bir durum var ki, o dönemler gelir olarak belki daha fakirdik ama sanıyorum daha mutluyduk. gelir yoktu ama huzur vardı. evde tv de 24 saat siyasi söylemler olmazdı. neşeli programlar olurdu, yılbaşı geceleri bile evde daha eğlenceli olurdu, çünkü komşuluk vardı.
Şu an kaldığım yerde doğalgaz var. Annemgilse hala soba yakıyor o ateş gibi odadan buz gibi soğuğa çıkıyorsun bir sıcak bir soğuk. Burası daha soğuk bir sehir olmasına rağmen burda grip bile olmazken annemgilde bronşit oldum.
Böyle her yer aynı sıcaklıkta üzerinizde ince seylerle rahat rahat oturmak varken nesini özluyorsunuz sobanın?
sanirim sadece bizim insanimizda bu ozellik var. yenilige hic acik degiliz ve hep eskiyi ozluyoruz nedense. kaloriferli evde oturup o konforu yasadiktan sonra ah nerde sobali evler denilmesi cok sacma. Bu yuzden ileri degil hep geri giden bir milletiz.
mecbur olmadığı halde, keyfine inşaatta çalışmak gibidir. mecburiyetler insanı isteksiz yapar.
ev, aile, çalışan yöneten insanlara bi ders bu. kullanırlarsa çok iyi faydalar sağlarlar, kendilerine. inşaatta keyfine çalışmak dedik ya. bu çok önemli bir konudur. başlığını açayım bari. hubaaaaa. açıl başlık.
üzerinde kızartılan ekmek kadar patlatılan kestane kadar demlenilen çay kadar o sobanın üzerindeki yuvarlağı çevirince içerideki ateşin tavana yansıması da özlenmektedir. sırt üstü yere yatarsın gecenin kör karanlığında. o zamanlarda şimdiki gibi sokaklar aydınlıkta değildi dolayısı ile elektrikler kesildiği zaman zifiri karanlık olurdu. o yansıma izlenir o yansımanın oluşturduğu şekiller üzerinden hayaller kurulurdu.