elim ıslakken ya da bizzat elimi ıslatıp sobanın üzerine getirirdim su sobaya damladıkça o çıkan sesten zevk alırdım. annem yemek yaparken ben de sobanın üstünde kendime yemekler yapardım tabi ki yenebilecek şeyler değildi bunlar. ah o sobalı evimizi çok özledim. kestaneler, patatesler..
ileriki yaşamında -klimalı, kaloriferli, vb. evlerde büyüyen çocuklara göre- daha az bedensel ve zihinsel sağlık problemleri ile karşılaşacak olan çocuktur.
Bence insanda yanan ateşi izlemek gibi ilkel köklerimizden gelen bir keyif var. Soba da bu yüzden mutlu ediyor. Şimdi bile adam dijital çerçevede şömine izliyor.
romantizm falan değildir. acısıyla, tatlısıyla, çilesiyle güzel şeylerin farkında olan çocuktur. kolay kolay pes etmez. bir de elektrikler gidince çok sevinir bu. *
Yaşım itibariyle soba da kuzine de görmüş nesildenim. Benim görevim de onu yakmak kovasını değiştirmek ya da kovalı olmayan modellerde alttan külünü boşaltmak falanda.
Sobaya kolonya mı dökmedim gazyagı diye aldığımız benzin ile mi yakmadim neler neler. Kimya laboratuvarım sayılırdı. Küçükken çok meraklı bir çocuktum.
soba ters rüzgardan kaynaklı evin içine tüttüğü zamanlar stratejik noktalara laser yerleştirip james bondçuluk oynardım, akabinde uçarak kafama inen terlik saldırılarına karşı koyamazdım tabi.
ben oluyorum o. okuldan eve koşarak gelip soğukta yanına yatmanın verdiği mutluluğu hiç bir klima veremiyor. hatta üstünde pişen ekmekle kahvaltıya başlamanın şiirde geçen mutluluk olduğunu düşünüyorum.
ekonomi yapmayı da bilir bu çocuk. yanda ki oda ısınsın diye duvarı delip boruları geçirmiştir. azıcık demir parçasıyla sıcak odada uyumuştur.
benimdir. bizim buraya çok olmadı doğalgaz geleli zaten. tabii değiştirdik bizde sonradan.
ben önünde yatıp ayaklarımı dayar televizyonu öyle izlerdim.
soğuk kıyafetleri borusunda ısıtırdım.
üstüne kolonya döküp üste asılmış çamaşırları tutuşturmuşluğum da var.
en güzeli sobadan elektrikler gittiğinde karşıda ki kapıya camından yansıyan ışık ve yanan odunlardan/kömürlerden gelen çıtırtı sesleriydi.
pisliği, isi, külü çekilmez aslında, evet. ama bazen özlüyorum.