unutulmaz günler yaşayan çocuktur, herkes bir odada toplanmıştır, çay sürekli sıcaktır ve soba kestane patates türevi şeylerle doludur. televizyonda herkesin izleyeceği ortak bir kanal bulunmalıdır, gerçi baba bu olayı kendi tekeline alır ya, neyse... bir başka odaya gönderilmek istenen kişi feryat figan yollanır. banyo yapmak ise büyük bir olaydır, iki kova su hazır edilir, çocuk, büyük kim banyo yapıyorsa hızlı bir şekilde işini bitirir ve sobanın yanına koşturur, zaten yeri hazırdır. herkes aynı odada olduğundan bir kişi hastalandı mı ötekilere bulaşması an meselesidir. eğer bu çocuk bursadaysa onu ufak bir sorun beklemektedir; lodos. lodos olduğu günler soba yakılmamaya çalışılır ve herkes bu sefer yorganın altına girer, buz gibi ayaklar anneye değdirilir ve tokat yenir, yeni doğmuş ve sarıp sarmalanmış kardeşe kıskançlıkla bakılır, birde bu olaylar genelde 80li yıllar ve 90ların başında geçer... unutulmaz, unutulamaz.
karbonmonoksit kokusu ile küçükken tanıştım. kış ayları çok soğuk olurdu küçüklüğümüzde. o zamanlar daha dünya bozulmamıştı. kışlar çetin cevizdi. kardı, kıyametti. yazlarda yaz gibi. yani herşey seyrindeydi. ne küresel ısınmalara gebe nede zararlı ultraviole'lerin varlığından haberdardık.
o bildiğim karbonmonoksidin kokusunu da lisede kimya dersinde öğrendim.
ilginçti sobalı evde büyümek.
sobalı odada yatan birisi hem şanslıydı hemde risk altındaydı. soba geceleri ''huf huf huf'' diye yandığından tavana yansıyan kırmızılık gecenin bi yarısı uyanan kişiye huzur verirdi. sıcaklığın anlamıydı, ve üşümemenin.
yatmadan çok sıvı içildiyse gece tuvalete gidilirdi iyi hatırlarım. çiş o zamanlarda ancak pipinin ucuna gelince yapılırdı. soğuk banyoda kendini buzul samurayı gibi bekler, elinizi ayağınızı buz keser, dişlerinizi bir birine çarptırarak döverdi.
aah be.. herşeye rağmen güzeldi sobalı evde büyümek.. heleki fırınlı soba ise. atın patatesi, atın kestaneyi. ooh mis gibi.
Odun sobasının içinde şiş'te sucuk kızartıp yemiş çocuktur.
Gece yatmadan evvel ütü veya, sıcak su torbası (Biraz daha yakın tarihlerde elektrikli battaniye) ile yatağını ısıtmış çocuktur.
Tuvalette soğuktan poposu donmuş çocuktur.
Soba borusuna takılmış olan çamaşır kurutma aletinde bir kaç kere giyisisi yanmış çocuktur.
sobanın sadece soba olmadığının bilincinde olan ve bu çok yönlülüğü kullanabilen çocuktur.
kışın ailenin tüm yaşamı tek odada geçer. her şey o odaya bir şekilde sığar. *
duştan çıkan birey koşarak soba arkasındaki yerini alır ve kurullanıp giyinme ayinine başlar. giyinme ayini esnasında sobaya derisinden bir parça kurban etmek zorundadır ve yapar da. mevsimlik ayinlerdir. soba ile putlaşmıştır. *
ateşe mesafeli yaklaşmayı öğrenmiş çocuktur. üstüne bir de kış gecelerinde kavrulmuş kestane yemiş, kış sabahlarında sobanın üstünde ısınan ekmeğe tereyağını çalarak sobanın başında kahvaltısını etmiştir. dışaıdan getirdiği bir top karı sobanın üstüne koyup nasıl sönüp gittiğini izlemeyi ihmal etmemiştir. en kralı da gece sobanın içindeki alevlerin tavandaki aksini seyredip nice hayallere dalmıştır.
gece en büyük zevki tutti frutti izlemek değil de yanan sobanın yaydığı ışık ve bir de soba elektrikliyse çevreye verdiği zıııııııııııııııııııııın sesidir.
yatmadan önce pijamalarını soba borusunda ısıtan çocuktur. tek kanallı dönemde trt nin istiklal marşıyla kapandığını ve televizyonunuzu kapatmayı unutmayın sözünü ezberlemiştir.
bu çocukların bulundukları odada sabit bir ısı yoktur. Soba çok hızlı yandığında bunalır üstünü çıkartır, ateşin hızı azaldığında titrer. sobanın yandığı oda 30 dereceyken tuvalet muhtemelen buzdolabının içinden daha soğuktur.
Karlı kış günlerinde ellerini ve yüzünü musluktan akan buz gibi suda yıkayamaz.
Uykuya yatılacağı zaman soba sönmek üzeredir. eğer uyurken üstünü açmızsa hasta olur.
fakir bir aileden ise evde yemekler o sobanın üzerinde pişer, oturdukları oda hep yemek kokar.
çocuk hiç kaloriferli ev görmemişse bütün evlerin odun kömür depolarının olduğunu sanır.
büyükleri sobanın borularını, külünü temizlerken ve odanın penceresi havalansın diye açtığında üşür.
sobadan kastın kömür sobası olduğunu düşünerek, benim yaşadığım durumdur. hatta kıçımdaki kıllar kadayıf gibi olmak üzere olduğu halde hala kömür sobası kullanıyoruz. tahmin edilenin aksine hiç elimi yakmadım. hatta evdeki hiçkimsenin de yaktığına şahit olmadım. sadece bir kere içine çakmak düşürdük. * hala arada sırada kestane kızartırız. banyodan çıkınca koşarak sobanın yanına gider otururuz. mutlu oluruz. doldurma, yakma ve kül dökme derdi olmasa... ah bu fakirlik... *
sobaya odun atmak için kaldırdığı kapağın elinin üstüne kapanması sonucunda dağlanan bileğinin acıyı hissetmemesinden sebep bütün geceyi yorganın altında "acep ben süpermen miyim?" diye düşünerek geçiren, sabah olup da söz konusu soba baba tarafından yakıldığında yine aynı sobanın karşısına geçip "süpermenim!... süpermenim!..." diyerek sol elinin işaret parmağını gürül gürül gürleyen kovayı kaplayan harıl harıl harlayan metale dokundurup da acıdan beyni zonklayarak hızla yorganın altına dönen çocuktur. *
babası kovaya kömür ve fındık kabuklarını doldururken söz konusu kovanın kancasıyla havada daireler çizerek o an eve saldırmakta olan dev yarasaları alt üst etmiş çocuktur. *
annesinin yıkadığı çamaşırlardan süzülen damlaların harıl harıl harlayan metal üzerine düşüşünü ve dansederek yok oluşunu izleme şansı bulmuş çocuktur.