kaçırdığı şeyleri hiçbir zaman anlamayacak insandır.
bütün odaların soğuk olduğundan dolayı bütün ev ahalisinin aynı odaya doluşmasını,
sobanın üzerinde yapılan kestanenin tadını,
portakal kabuğunu yaktığında odayı saran o tarif edilemez kokuyu,
soba yakmaya çalışırken elinin kömüre bulaşmasını,
kısacası çok ama çok şey kaçıran insandır.
pazar geceleri banyodan hemen sonra saçlarını kurutmak amaçlı kafasını sobanın üzerine götürdüğünde damlayan suların sobayla buluştuğunda çıkan o "cızzz" sesini hiç duymamış insandır.
- soba üzerinde ekmek kızartıp kahvaltıda üzerine margarin sürmemiştir.
- sobada pişen kestaneyi tatmamıştır.
- soba üzerinde ısınan güğüm ile yıkanmamıştır.
- soba dumanına maruz kalıp duman altı odada oturmamıştır.
- sobalı odadan çıktıktan sonra en kısa sürede işini bitirip usain bold hızında sobalı oldaya geri dönmemiştir.
banyodan sonra sobanın önüne geçip ısınmaya çalışmamış, soğuk odaların herhangi birinden hızlı adımlarla sobanın olduğu odaya doğru gitmeyen, kış aylarında soba olmayan odalar soğuk diye hep birlikte aynı odada yatarken gece oluşan makaradan mahrum olan insandır.
gazetesini sobayı tutuşturmak için değil, okumak için kullanır.
bir odadan diğer odaya giderken onlarca kez düşünmez.
tuvalete gitmeyi işkence olarak görmez.
3 yorgan bir battaniyeyle uyumanın nasıl bir şey olduğunu bilmez.
ha bir de şu sözü hatırlatır bana başlık:
"ayakkabım yok diye üzülüyordum ta ki ayakları olmayan bir çocuk görene kadar.."
acıtasyona gerek yok, o insan hiç bir şeyden mahrum kalmamış insandır. şanslıdır.
ne kömürün pisliğini çekmiştir, ne taşıma sıkıntısını çekmiştir, ne sobanın kışın kurulup yazın kaldırılma merasimini çekmiştir, nede diğer odaların sibirya soğuğunu çekmiştir.
ne var arkadaşım adam sobanın üzerinde kestane yapıp yemediyse, dışarda yapıp satıyolar gitsin yesin.