Ben özlüyorum o günleri. Bazen kışın o eve gider tek uyurdum. Kışı da yazı da bir başkaydı. Yazın agacın altına geçer uyurdum serin serin. Güzel günlerdi çocuktuk dert tasa yoktu top oynardık ederdik.
sobanın üzerinde sürekli sıcak bir su bulunur. üzerinde kestane yapabilirsiniz. mandalina kabuklarını da üstüne koyup o kokusu ciğerlerinize çekebilirsiniz. tek sorunu diğer odaların soğuk olması. soba aileyi bütünleştirir. hepiniz aynı odada toplanırsınız. bak şimdi doğalgaz var da ne oluyor herkes ayrı odada...
banyodan çıkar çıkmaz sobanın başına koşardım üşümemek için. üzerinde bulunan çaydanlığı avuçlarım içerisine alırdım. soba gerçekten çok güzel bir şey.
sıcacık odada oturup annenin bulaşık yıkarken çok üşüdüğünü düşünüp üzülmek gibi gerçekçi tarafları da vardı. her şeye rağmen ömrümün en güzel yıllarıydı.
evde odalar arası mevsim değişikliği yaşanırdı.
ortası yoktu ısı derecesinin. ya sobalı odada iliklerinize kadar ısınır, kendinizi kızgın çöllerde zannederdiniz ya da sobalı oda dışına çıkıp aniden kutuplardaymışsınız gibi hissederdiniz.
siz çocukken(11-17 yaş) sobalı evde yaşarken kaloriferli yada doğalgaz ısıtmalı ev de yaşamayı düşündünüz/ istediniz mi? cevabınız hayır ise çok güzel çocukluk dönemi yaşamışsınızdır.
sabaha karşı sönmüş olur o buz gibi vakitte kalkar büyükler yakacağım diye uğraşır , dışarısı leş gibi kömür kokusu olur. balkona falan çamaşır asıldıysa kurutulamaz , kötü kokar çünkü.
banyo eziyettir , hadi bi duş alayım diyemezsin öyle.
her hafta mutlaka haberlerde birilerinin soba dumanından zehirlendiğini öğreniriz ki genelde bu çocuklar olurdu.
çok şükür bize o dönemler çabuk bitti.
gidin kestane keyfinizi az ötede yaşayın romantikler.
kışın kuzenlerle kar savaşı yaptıktan sonra anneannemin evindeki sobanın etrafına dizilirdik, ta ki yanaklar heidi'den hallice olana kadar. üzerinde kestane falan da pişirildi mi... oh mis.
dışarıdan gelip soba olan odaya girince bi gevşeme gelir insana hemen yanına oturur ısınırsın
bence çok samimi fakat çevremdeki son sobalı evi de kentsel dönüşüm aldı babaannemler bile baya ebeveyn banyolu yerden ısıtmalı evde oturuyo şu an. Kötü.
Çocukluğum değil de ergenlik dönemimin denk geldiği lise yıllarımın ilk iki yılı doğalgazın hala gelmediği minicik bir kasabada geçti, haliyle soba kullanıyorduk.
Sobaya dair hatırladığım en güzel şey ışığı kapatınca tavanda yaptığı yansıma ve kısık kısık yanarken yaydığı odun kokusu. Öyle vay efendim bitki çayı yapayım kestane pisireyim ekmek kizartayim aklınızın ucundan bile geçmiyor. Hadi diyelim heves ettiniz de yaptınız, ayda yılda bir. Eee sonra? Bir bakmışsınız elinizden damlayan su damlasinin sobanın üstünde ses çıkararak gezinip buhar oluşunu izlemek en huzur bulduğunuz an olmuş.
Aman soba kaçmasın, aman tutmesin, gece yanık kalmasin, ev duman olmasın... Çok harika bir şey olsaydı anne babalarımız vakti zamanında vazgeçmezdi.
Sobanın üst kapağının elime düşmesi ve tırnağımın kökünden sökülmesidir.
Pazar günleri sobanın yanı başında leğende yıkanmaktır.
Elmanın kendisini, portakalın da kabuklarını sobanın üzerinde pişirmektir.
Küçük kardeşin dellenip tüm oyuncakları sobanın içine atmasıdır.
soba borusuna takılan çamaşır askısında ki çoraplar, kızarmış ekmek ve üzerine sürülen tereyağ, ıhlamur kaynatma, üzerinde pişirilen kuru fasulyenin lezzeti, hafızam da yer etmiş unutulmayanlar arasındadır. apayrı bir dünyaydı soba.
ha bir de büyüklerimiz ara sıra o kızgın sobayı gösterip ; " bak bu sıcaklığı görüyor musun! işte allah a karşı gelirsen cehennem de bundan daha fazla sıcakta yanacaksın! " diye bizi korkuturlardı.
Pazar sabahı evin bir küçüğü soba kovasını alıp kömürlüğe gider.
Biride sıcak ekmek almaya gider,
Soba kovasını seçen o koca kalası lime lime yapmak için dötü donuncaya kadar parçalar.
Soba kovası dolduruncaya kadar
Elleri soğuktan tutmaz,
ağzı burnu kıpkırmızı olur.
Sabah kahvaltısı hazırlanmıştır,
Yarım ekmeği ortadan ikiye ayırıp sobanın üstüne biraz daha kızarması için lap diye yapıştırır bir iki dakika geçer geçmez bir koku gelir işte o herşeye değer. Ohh mis afiyetle .
Geriye dönüp bakınca güzel anılar bırakan bir durum. Sanırım ramazan ayının kış aylarına denk geldiği zamanlardı. Her binanın üzerinden tüten soba dumanları, yeni yakılmış kömür kokusu ve havanın incitici soğuklarıyla uğraştığımız zamanlar... Aklımda kalan yaşıtlarımla beraber misket oynadığımız. iftar vaktinde sokakta kimseciklerin olmadığı zamanlar, ayrı bi kahramanlık gibiydi bizim üzerimizdeki etkisi. O günün pazar olduğunu düşünürsek anne, baba yardımı ile yıkanıldıktan sonra sobanın basında kurulanma faslı, havluların soba borusuna asılması. Sobanın üzerinden inmeyen demlik, demlikten tüten buharın çizdiği şekiller. güzel günlermiş sözlük.
12 yaşına kadar yaşadığım duygu. Banyo yaptıktan sonra direk sobanın yanına koşuşlarımı hatırlattı. Sonra da doğalgazlı eve taşındık ve mutfağa mont ile gitme devri kapandı.
Bı çok açıdan güzeldi. Ama bitmeyen kim kömür getirecek kavgası ve diğer odaların buzhane olması unutulmayan olumsuz detayları. O değil de en çok soba dibinde uyumayı özledim sanırım.
Fakir olmak, ben hiç sobalı evde yaşamadım diyen zirtapoz, o maddi yokluk degil Zaten şurada ne zamandır yaygın doğalgaz. Sen yenisini galiba.