donduruyor insanı. hayatın gerçeklerini bin kat daha fazla hatırlatıyor. tokat gibi çarpıyor yüzüne, yüreğine. en çok koyan o soğuk değil de yüreğinin yalanlardan dolayı üşümesidir. çıkmaza girmek, çıkamamak, ne yapacağını bilememek. sevgini, aşkını yaşamamak, hayatının mahvolması ve üzerine bir de eskişehirin inanılmaz ayazı..
sıcak olmayan. lisede ingilizce dersinde yaptığımız tanımlar gibi oldu. not hot...*
şimdi bahsedeceklerimden daha önce bahsettim mi bilmiyorum lakin uzun süredir aklımda. bu sene soğuğun ciğerlerime ilk dolduğu andan beridir aklımda...
geçen kış. hani istanbul çok soğuktu. hani aralık sürekli yağmurlu ocak, şubat kardı. hatırlatabildim mi? şimdi şu soğuk ne zaman dolsa ciğerlerime kendimi geçen senenin kışında buluyorum. kokuyor çünkü soğuk. o kokuyor. bostancı köprüsü kokuyor. ümranitye kokuyor. onunla bindiğimiz otobüsler kokuyor. ha bir de ona söylediğim "eve vardığında bana mesaj at olur mu?" kokuyor...
nefretle titriyorum çoğu zaman. bazen aşkımı hatırlıyorum. ne olursa olsun iyi bir aşıktım ben. neyse demek istediğim koku hafızası diye bir şey vardır elbet ama dışarda ki havanın kokusu aklınızı alıp eskiye götürüyorsa işte o zaman işiniz zordur. havadır bu nihayetinde. kaçamazsınız ki...
Isısı düşük olan, sıcak karşıtı
Örnek: Bu el soğuktu ve titriyordu. P. Safa
Üşütecek derecede ısısı olan
Örnek: Güneşli, soğuk bir gündü. S. F. Abasıyanık
Isının üşütecek kadar az veya düşük olması durumu
Örnek: Karın soğuğu başka bir tür soğuktur. S. F. Abasıyanık
ilgisiz, sevimsiz bir biçimde veya memnuniyetsizliğini belli ederek.
Duygudan, sevgiden yoksun olan, yakın ve içten olmayan.
Yakın ve içten olmayan, ilgisiz
Örnek: Soğuk tavırla birbirlerini selamlayıp uzaklaştılar. R. H. Karay
Sevimsiz veya yersiz, antipatik
Örnek: Bu soğuk, yavan sözler zevkimi rencide ediyordu. H. C. Yalçın