nedendir bilmem bana çok ama çok yakın gelmiş bir yazar kardeşimiz. sözlükten bir tane böylesine yakın adam çıktı şuana kadar karşıma. alayı entellektüel her saniye beyinlerinin ne kadar büyük olduğunu ispatlama içersinde oldukları için samimi dostluklar çıkmıyor. ama bu farklı. acaba bana ayar verir mi diye düşünmeden içimden ne gelirse söylüyorum keza o da öyle.
Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki,
tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum, oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum, anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım, hem güldüm halime
Sonra dedim ki; söz ver kendine...
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin.
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin.
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım,
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım...
çok samimi ve öz duygular içinde , bsg derdim ama tanımadığım adamlara , boyumdan büyük küfürler edecek kadar basit ve küfür etmeden konuşamayacak kadar aciz olmadığım için demiyorum..
Terentius, "Onunla her şeyi paylaşmak zevkinden mahrum kalınca, hiçbir zevki tatmamaya karar verdim" demiş, yitirdiği bir dostunun ardından.
Nasıl bir insandan bahseder Terentius?
Karşısında zavallı gibi görünmekten korkmadığımız, bizi değiştirmeye değil zenginleştirmeye çalışan, yargılayan değil, kendimizi sorgulamamıza yardımcı olan biri midir yitirilen? Sabahın 3'ünde çaldığımız kapısını açtığında, tek kelime etmeden kollarına atılıp ağlayabileceğimiz bir insan mıdır? Terentius'un acısını bu şekilde dillendiren?
Nedenlerini merak etse de, göz yaşlarımızın dinmesini bekleyecek kadar anlayışlı, titrek sesimiz ve telaşlı cümlelerimizi sükunetle dinleyecek kadar sabırlı, acımızın bir kısmını kendine yük edinecek kadar cömert ve yürekli insanlar mıdır dost diye seçtiklerimiz?
Sadece sohbeti değil, sessizliği de sıkıcı olmayan; yalnızlığımızı unutmak için varlığı, eksikliğini hissetmemiz için yokluğu kafi gelen insanlara mı dostum deriz?
Başımıza gelen güzel bir şeyin coşkusu yüreğimize sığmadığında, saate aldırmayıp telefona sarıldığımız ve karşımızdaki uykulu sese "Kulaklarına inanamayacaksın!" diye bağırdığımızda, "Sabahı bekleyemez miydin?" demeyen biri midir gerçek bir dost?
Güzel bir film izlediğimizde, keşke O da olsaydı dediğimiz, okuduğumuz bir kitaptan bahsedebildigimiz ve en mahrem sırlarımızı anlattıktan sonra rahatça uykuya dalabildiğimiz bir sırdaş mıdır yoksa?
Konuşurken gözlerimizi kaçırmadığımız, kendimizi saklamadığımız ve yüzümüze en acı gerçekleri haykırırken bile darılmadığımız yalnızlığımız mıdır dost dediğimiz insanlar?
Ne bileyim, aynı fikirde olmasak da uzlaşabildiğimiz, köprüleri atmadan da tartışabildiğimiz, her savaştan birlikte ve biraz daha güçlenmiş bağlarla çıktığımız insanlar mıdır dost payesi verdiklerimiz?
Tanıdığımızı sanırken, daha keşfedilmeyi bekleyen nice el değmemiş duygular ve düşünceler taşıdığını gördüğümüz; sürekli bizi saşırtan kendimiz midir onlarda sevdiğimiz?
Aristo haklı mıdır; "Dostluk bir ruhun iki ayrı bedende yaşamasıdır" derken ve Terentius, başka bir bedende toprağa verdiği ruhunun yaşını mı tutmaktadır?
Paylaştığı her şeye ölüm de mi dahildir?
Acaba, neyi kaybedeceğini, dostu ölmeden önce fark etmiş midir?
Ya biz; her şeyi paylaşmanın, iddialı ve gerçek dışı geldiği günümüzde, sahip miyiz gerçek bir dosta?
Ya da adımızın önüne dost sıfatı koyan insanlar var mıdır hayatımızda?
Yoksa kendimizi sevmeyi başaramadığımızdan, şaşırıyor muyuz bizi sevdiğini söyleyen birinin varlığına, inanamıyor muyuz yanımızda kalmasına ve uzaklaştırıyor muyuz içten içe bizi sevmesini istediğimiz insanı kendimizden?
Ve bir gün, bir el daha kayıp gittiğinde avuçlarımızdan, kendi mezarımızın başında ağlayacağımızı biliyor muyuz?
iş işten geçmeden önce teşekkür edebiliyor muyuz sevdiğimize, hiç değilse bizi sevdiği için... ****
Abi lütfen doldurma artık bardağıma.
Bilirim gaza getirmektir bu bedavadan,
ortak aklımızı hep taktığımız davadan!
Yarım olsun artık kadeh söylemler bitti, gerisi uykuluk..
Bize mi kalmış aşkı tarif etmek?
sen onda ben bunda bir kulluk.
Abi yeter artık içmeyeceğim, sevmeyeceğim söz
ortalık malı saçın kokusunda.
Abi sevmeyeceğim bir daha sevgiyi, onların adam dokusunda!
kafam iyi biliyorsun, hala konuşturuyorsun
aşka katık bir alkol bağlamında.
Abi siktir git, ben almayayım koyma lafı bana.
Aşk seni de beni de öldürdü bir defa.
Dokunmaktır aşka bir defa daha ...
Dokunmaktır bahsinde, ona vefadır bu içlilik.
Şarapta yüzmekle gelen dalganın sahile vuruşu
gerisi bilmektir ayıklıkta hep durgun bir hiçlik.
kenar mahallelerde yasayan, tipsiz, parasiz, sevgilisi olmayan, belinde bicak tasiyan ve cuzdaninda her daim jilet bulunan, esmer kavruk tenli, yuzunde sivilceleri olan sakallari seyrek gencler vardir ya, heh iste, onlar slumdog oluyor.
Ayrı sevdaların kıyısındaydık
Sokakların arasında çok yakın ama bir o kadarda uzak
Çok uzaktan görünen bir ışıktı gözlerin...
Özledim seni sevmeyi
Seni seviyorum demeyi özledim
Gözlerine bakmayı özledim
En çokta seni özledim... *
Bilirim buz dağıdır özlem, eflatun sabahlarda. Bilirim kulaklarım çınladığında özleyenim vardır uzaklarda ve yine bilirim ki özleyenim ÖZLEDiĞiMDiR aslında...