“Marksist” olmak hiç bu denli ucuz ve koşulsuz olmamıştı. Kamuoyunda “sol” diye sunulan hiç bu kadar indirgenmemiş ve cahilleştirilememişti. “Habertürk” Slavoj Zizek’i “Sivri çıkışları ve radikal önerileriyle tanınan Sloven Marksist sosyolog, filozof ve kültür eleştirmeni” diye duyuruyor (https://m.haberturk.com/z...rlere-ihtiyac-var-2625909 )
“Gazete DuvaR” “Marksist sosyolog ve düşünür” diye taçlandırıyor (https://www.gazeteduvar.c...kuresel-komunizm-onerisi/ )
Zizek’in “sivri çıkışlar” yaptığı doğrudur. Fakat meseleyi kökünden kavrayan, sorunu nedenleriyle ortadan kaldırma anlamında “radikal” olduğu sadece şüpheli değil. Marksist olmadığı da kesin ve açık. Bırakalım şimdi radikal olmayı, Marksist olmayı. Bunlar başlıbaşına başka tartışma konularıdır. Zizek ne “filozof”tur ne “sosyolog”dur ne de “düşünür”. Zizek yazardır, o yazar. Yazdıkları bakımından ya cahildir ya da bilerek cehalet yaymaktadır.
Neden bu acımasız radikal yargılar? Bildiğimiz gibi virüs ve sağlık krizi henüz başlamıştı ki, birden Zizek ile bir röportaj yayınlandı. Röportajda Zizek salgına karşı “küresel komünizm” önerisinde bulunur. Buna diyecek yoktur. Mevcut sağlık sistemi ne teker teker ülkelerde ne de dünya çapında ciddi anlamda sağlık üretiyor. Zaten sistem hastalığı engellemek/önlemek üzerine değil, tersine daha çok hastalığa karşı ilaç vermek yolu ile hastalığa karşı mücadele üzerine kurulmuş. Oysa sistemin, hastalığı daha çıkmadan önlemesi, sağlığı koruması gerekir. Oysa mevcut sağlık sistemi, hastalığın oluşmasına müsaade ediyor ve ilaç ile sağlığı yeniden tesis etmeye çalışıyor. Sıkça bunu bile yapmıyor, sadece ilaç satmakla yetiniyor. Bu nedenle Zizek’in önerisi üzerine gerçekten düşünmek gerekir -ki öneri hiç de yeni değil. Peki, nerede yatıyor “filozofun” cehaleti? Şurada...
Zizek’e soruluyor: “Komünizmi bir yönetim şekli olarak değil insan hayatını korumak ve yüceltmek için bir perspektif olarak ortaya koyuyorsunuz. Boris Johnson’ı örnek göstererek, milliyetçiliğe olan eğiliminden bahsediyorsunuz. Dolayısıyla muhafazakâr ya da sol, komünizm perspektifini kimin uygulayacağı önemli değil, öyle mi?”
Zizek yanıtlıyor: “Hayır, bu sadece bir perspektif değil, uluslararası işbirliği, devletin piyasaya şimdikinden fazla doğrudan müdahalesi, binlerce kişinin mobilizasyonu gibi bir seri öneri ve önlemleri içeren bir perspektif.”
Zizek burada ne talep ediyor? Önerilen, mevcut yönetim sistemi çerçevesinde yeni bir yönetim tarzıdır, yön değişikliği; bir yönetim biçiminden başka bir yönetim biçimine geçiş için bir perspektif değişikliği -ki bu bile bir yönetim şeklini şart koşar.
Zizek devam ediyor: “Bunu kimin yapacağının bir önemi yok, bu önlemlerin kendisinin bir politik anlamı var.”
Ne demek “politik anlamı olmak”? Politik anlam, içerik ve buna uygun, bunu konumu, çıkar ve bilinci gereği hayata geçirecek özneyi şart koşar. Politika, Aristoteles’ten beri bildiğimiz üzere, toplumun kaynaklarının toplumsal yeniden üretim için nasıl dağıtılacağı ile ilgilidir. Diğer bir değişle herhangi bir politik perspektif herhangi bir kişi veya kesim tarafından uygulanamaz. Herhangi bir politik perspektifi takip etmek ve sonunda gerçekleştirmek için söz konusu perspektifin belli bir öznesinin olması gerekir. Daha doğrusu her özne, konumu ve çıkarı gereği kendi perspektifini belirler ve uygular. Şimdi, bunu kimin yapacağının bir önemi yok mu?
Ne diyor Zizek hatırlayalım? “Bunu kimin yapacağının bir önemi yok, bu önlemlerin kendisinin bir politik anlamı var.” Demek ki bu kadar anlamsız konuşabilmek için, filozof, sosyolog, düşünür, kültür eleştirmeni olmak gerekiyormuş. Bu kadar anlamsız, boş, hatta cahilce konuşanlar genellikle koşulsuz solcu oluyor ve (kendilerine bu hakkı kim verdiyse) sol adına konuşuyorlar ve hemen “Marksist” ilan ediliyorlar.
Zizek devam ediyor: “Bunun hangi şekilde yapılabileceğini bilmiyorum. Hatta yapılabilecek mi ondan bile emin değilim fakat uygarlığın hayatta kalabilmesi için bunun bir yolu olmalı.”
insanlık bu konuda bu kadar mı cahildir? Zizek neden korkuyor veya neden bilmiyor, neden emin değil?
Zizek hep böyle. Herkesin talep ettiğini sanki ilk defa kendisi talep ediyormuş gibi sunuyor. Fakat öznenin belirlenmesine gelince hep “bilmiyorum”, ereğin gerçekleşmesine gelince hep “emin” değilim diyor.
Bu nedenle Zizek ya gerçekten cahil ya da bilerek sol içinde ve sol adına cehalet üretiyor ve yayıyor.
Bugün en sıradan insan bile bir politik perspektif ve proje ile politik özne arasında tutarlı bir ilişki olduğunu biliyor. Zizek bilmiyor. Ama hep yazıyor, hep konuşuyor. Konuşurken çok emin, ama sözleri sol özneyi çözmekten, sol öznenin özgüvenini yıkmaktan başka bir işe yaramıyor...
Sloven Marksist-Lacanyen filozof. Yaşayan en büyük filozoflardan olduğunu çok net söyleyebilirim. Ayrıca Hitchcock, Lynch, gibi yönetmenlerin sineması üzerinden yaptığı psikanalitik ve felsefi çözümlemelerle, benim gibi sinema severlerin ufkunu açmıştır.
Bu beyefendiyi görünce merhum babaannemin kendisine ilişkin yorumu aklıma gelir:
Renk körü kırmızı ve yeşili ayırt edemez, kırmızı ve yeşil kavramlarını değil. Zizek bir yazıda kırmızıyı yeşil, yeşili kırmızı olarak okuyabilir. Renk kavramı körüdür.
1949da slovenyada doğdu. doktorasını felsefe ve özellikle de alman idealist felsefesi konusunda yaptı. 1960ların sonlarında psikanalize ve lacan düşüncesine yakın ilgi duyduğu için, 70lerde parise giderek jacques alain-miller ile psikanaliz alanında çalıştı. 1980lerde kendisi gibi lacancı psikanaliz konusunda çalışan mladen dolar, alenka zupancic ve renata salecl gibi isimlerle oluşturduğu ljubljana okulu, avrupanın entelektüel çevrelerinde etkili olmaya başladı. zizek halen ljubljana üniversitesi sosyoloji enstitüsünün kıdemli araştırmacısı ve ljubljana teorik psikanaliz topluluğunun başkanıdır; ayrıca avrupa lisansüstü okulunda profesör, londra üniversitesi birkbeck beşeri bilimler enstitüsünde de uluslararası yönetici olarak faaliyet göstermektedir.
tüm genleri fay hatları üzerine kurulu olan, yaptığı tüm analizler alışılagelmiş paradigmalarda deprem etkisi yaratan düş ve düşüncenin
çağımızdaki aslan yürekli don kişotu. seviyorum bu adamı.
konuşurken burnuyla gereğinden fazla temas kuran deha. sağlık sorunları(alerji vs) varsa bilemem. ama artık elin sabit kalsın zizek. burun tiki var galiba.
fazla abartılmaması gereken yazardır. lacanyen düşünceden etkilenmiş antroposen çağı teorisyenlerinden. faşizmi yargılarken schpenhauer ve nietzcheyi hedef almış. o zaman kamboçyadaki komünist katliamlardanda marsı sorumlu tutabilirmiyiz diye sorarlar adama diye düşündüğüm yazar.baya karıştı ama...
anladığım kadarı ile kaptitalizmin sonunu getirebilecek olan tek şey olarak hristiyanlığı özümsemiş marksizm olarak görüyor. bu da hegelle -bana göre- aynı yere götürüyor onu. avrupa merkezcilik. oradan sonra götüne koyuyorum genelde konunun.
bugün (bkz: bakırköy belediyesi) (bkz: yunus emre kültür merkezi)nde (bkz: Alain Badiou) ile birlikte katıldığı "küreselleşme ve yeni sol" konferansında anlattığı "dirty" fıkra ile dinleyenleri koparan felsefeci. telaffuzu öldürür, alabildiğine rahat ve donanımlıdır. felsefecidir daha ne olsun. daha çok dinlemek nasip olsundur.
amerika da tv programlarına çıkıyor. slovakyalı deist ateist kendisi. ilginç yaklaiımları var. filozof diyorlar. acayip bir adam kendisi. fazla okuyunca dinleyince insan etkileniyor.
objektif analizlerde bulunmakla beraber yer yer türkiye'nin bugünkü şartlarına şahit olamamasından kaynaklandığını düşündüğüm eleştirilebilir tarafları olan yazının sahibi aydın yazar. http://www.radikal.com.tr..._cennette_sikinti-1139685