michael moore'un son belgeseli. bu seferki ücretsiz olarak sitesinden indirilebiliyor ama indirmek için ikametinizin amerika olması gerekiyor. neden böyle bi karar alındığına dair teorilerim var, izninizle paylaşayım.
efendim, belgeseli seyretmek için illa sitesinden indirmek değil tabii ki tek şansımız, giriyoruz torrent sitelerinden birine, paşa paşa indirip seyredebiliyoruz. ben de öyle yaptım ve seyrettim filmi. önce konusuyla başlayalım.
2004 yılında bush ve kerry arasındaki seçim öncesi moore altmış iki şehri kapsayan bi tura çıkıyor. slacker diye tanımladığı tembellere "kalkın da oy kullanmaya gidin" minvalde konuşmalar yapmak için bir bir amerika'nın eyaletlerini dolaşıyor. zaten slacker uprising'in çevirisi için de tembeller ayaklanıyor gibi bi şey uydurabiliriz sanırım.
şimdiki seçimler öncesinde de bu filmi internetten bedava yayınlayarak bi nevi tekrarlıyor dört sene önce yaptıklarını yani. ha o zaman diyebiliriz ki, zaten yerel bi çaba ürünü olduğundan, sadece amerikan halkına hitab ettiğinden başka yerlerden indirilmiyor olabilir doğru. ama yine de başka yerde oturan insanlar da seyretmek isteyebilirlerdi. bence sebep biraz daha derin.
moore özellikle fahrenheit 9/11 belgeselinde de görüleceği üzere sadece amerikan perspektifinden bakmaktan ziyade, başka insanların da gözlerinden bakmayı tercih eden bi adam. söz konusu belgeselde ırak'ta parkta oynayan çocuklardan evleri bombalanıp yakınlarını kaybetmiş ıraklı insanların yakarışlarına kadar pek çok görüntü hatırlıyorum. pilot gözüyle teslim olan ırak'lıların üstüne ateş açılan sahne vardı mesela belgesel içinde. moore -ki kendisi için yapılan bazı eleştirilere katılıyorum, biraz şovmen ve duygu sömürüsüne kaçan bi tarafı olduğunu yadsımıyorum ama o ayrı konu- iki tarafı da dengelemeye gayret göstererek aynı belgesel içinde hem 9/11 mağdurları için, hem de ırak'lı insanlar için ses ediyordu. fakat bunun moore ve savunduğu şeyler için kötü bi tarafı var ve biz de bunu her gün bu memlekette de yaşıyoruz.
sağcılar her zaman sizi de taraf olarak görmek isterler ve sizin kendi taraflarında olmadığınızı gördüklerinde sizi vatan haini olarak etiketlerler. tıpkı bizim de son yirmi beş senedir sürüp giden adı konmamış kirli bi savaşı lanetlerken arada bu savaş yüzünden mağdur olan diğer tarafı -köyleri boşaltılan insanları, işkenceden geçirilen sayısız masum insanı, terörist olmaya itilmekten başka şansı kalmayan niceleri vs- belirttiğimizde direkt pkk'lı ya da vatan haini olarak adlandırılmamız gibi, moore da ölen ırak'lılardan bahsedince amerikan sağcıları da kendisine aynı suçlamayı yapmaktan geri kalmıyorlar. slacker'da gördüğümüz sağcı bi genç moore'a "sen bu ülkeden, bayrağımızdan nefret eden bi komünistsin" diye bağırıyor. sağ düşünce dünyanın her yerinde aynı işte.
o yüzden moore bu sefer belgeseline diğer tarafı hiç koymamış. ırak savaşına muhalefet ederken sadece ırak'ta ölen amerikalı askerlerden bahsediliyor film boyunca. tek bi sahnede moore'un ağzından "ve ölen ırak'lılar" lafı geçiyor ama ölen amerikalı askerler lafı sayısız defa. işte moore bu belgeselin sadece amerikalılar tarafından izlenilmesini bu yüzden istemiş sanırım. başka yerlerden bu belgeseli seyredip "neden savaşta sanki sadece amerikalılar ölmüş gibi sadece onları andınız" denmesini istememiş. bu onu güç bi ikileme sokmuş belli ki.
fahrenheit 9/11'da ırak'ta sebep olunan acılardan dem vurunca şakkadanak vatan haini olarak etiketlenip istediği etkiyi yaratamadığı için aynısını bu belgeselde de yapmaktansa olayın ırak tarafını biraz azaltmış ama bu yüzden de suçlanmak istemediği için seyirciyi sınırlamak istemiş. bence bu kadar korkmamalıydı tepkilerden, pragmatist bi yaklaşım sergilemiş ve bence doğru da yapmış zaten.
bu noktada bahsetmek istediğim şeyi sonraki yazıya bırakayım.
belgeseli seyrederken iki şey uyandı zihnimde. birincisi kıskançlık. moore'u ve belgeselde izlediğim amerikalı insanları felaket kıskandım. nedenine gelince..
ırak savaşında ölen amerikalı askerlerden dem vuruluyor dedik ya, misal biz aynısını bizim kirli ve bitmeyen (bitmesi zaten istenmeyen) savaşımız için yapamıyoruz. moore'a belgesel boyunca hem ırak'tan dönen gaziler, hem ırak'ta çocuklarını kaybetmiş anne babalardan sayısız destek geliyor ve moore'un konuşmalarında hep konuk olarak söz alıyor, oğullarının ölümünden bizzat bush ve hükümeti sorumlu tutuyor, savaş politikalarına muhalefet ediyorlar. hiçbiri de "amerika sağolsun" demeyen insanlar yani.
burada ise sadece bi kadın "vatan sağolsun demeyeceğim" lafını etti, kadını bi recm etmediğimiz kaldı. işte kıskandığım şey bu. orada en azından çocuklarının ölümü yüzünden bu ölümlerin gerçek sorumlularına muhalefet edecek insanlar çıkabiliyor ama burada askerlerin ölümünden laf edince "şehitler üstünden prim yapmak" gibisinden suçlamalar yiyoruz. ölen binlerce insanımızın tek sorumlusunun bu savaşı çıkaran ve sürdüren erkler değil, sadece ve sadece terör örgütü olduğuna inandırılmış ve yirmi beş yıldır sürekli ölümlerden hala bıkmamış, bi yirmi beş sene daha rahat rahat sürecek olduğunu gördüğümüz bu savaşa gerçek muhalefeti yapacak güneydoğu gazileri yok burada. ya da çocuklarını kaybeden insanlar yok sözlerimize destek olacak. çünkü sadece terör örgütünün ve hatta bu savaşa gerçekten karşı olan bizlerin (solcular, hümanistler vs) kötü olduğumuza inanmışlar bi kere.
diğer kıskandığım mevzu da bush'a karşı olan bu insanların kendilerini ait hissedebilecekleri bi komünite olması. bush kerry'yi sadece yüz bin oyla falan geçmiş de seçimi öyle kazanmış. bizim savaştığımız erki yerinden etmemiz olasılık dahilinde bile değil. hatta öyle ki zaten saf belirleyecek bi çatımız bile yok. tüm memlekette toplasan yüzde bir, hadi taş çatlasın yüzde beş kadar insanız şunun şurasında. tamam amerika'daki demokratlar gerçek anlamda sol değiller ama orada sol fikirdeki insanların en azından gerçekten yobaz ve insan haklarına saygısız cumhuriyetçileri alaşağı etmek için toplanacakları bi çatı var ve cumhuriyetçileri yenme şansları da var. bizim neyimiz var.. sözlük mü.. burada bile azınlığız (ekşi ulu farketmeden)..
moore şehir şehir üniversite kampüsleri dolaşırken cumhuriyetçiler onun konuşmalarını engellemek için davalar açıyor, bazı işadamları konuşmaları düzenleyen öğrenci gruplarına konuşmayı iptal etmeleri içn para teklif ediyorlar. dava açılması üstüne bi genç "free speech - ifade özgürlüğü yok mu bu ülkede" diye veryansın ediyor. ve belgesel de bunu kötü bi şey olarak sunuyor (ki kötü de ayrı) ama işte yeni bi kıskançlık dalgası sarıyor bünyeyi. çünkü aslında dava moore aleyhine sonuçlanmıyor ve moore konuşmalarını yapabiliyor. sadece bi yerde nüfuzlarını kullanıp üniversitede konuşmasını engelliyorlar ama moore bu sefer daha geniş bi alanda daha büyük bi kalabalığa konuşma yapıyor. aynı ilde.. yani bi engelleme yok.
neyi kıskandığımı bile yazamadım.. örnek verecektim sildim. yazamıyor olmam bile neyi kıskanmış olduğumu anlatmaya yeter sanırım.
belgeselde aklıma takılan diğer şey de bush taraftarlarının motivasyonlarını tetikleyen unsur oldu. katolik hıristiyan olarak kendilerini tanımlayabileceğim bu kesim moore'a protestolarını incil'den pasajlar okuyarak yapıyorlar. bu konuda fazla yazacak şeyim yok ama seyrederken dediydim ki bu görüntüleri başka dinlerin inanırlarına seyrettirsek, görseler başka dinlerin inanırlarının da kendilerinden bi farkı olmadığını, onların inançlarının da kendilerininki gibi sarsılmaz ve japon uhuyla yapıştırılmış gibi kimliklerinin ayrılmaz parçası olduğunu.. acaba bu işte bi yanlış olduğunu farkederler miydi.. bilmiyorum.