sizin hiç midyeniz öldü mü?
benim bir kere öldü kör oldum.
sabah baktım ağzını açmıştı.
rıfkı'dan ummazdım bunu kör oldum.
siz hiç midye beslediniz mi?
ben besledim, lambamın biri söndü.
yerde bir deniz vardı upuzun
şöylelemesine maviydi kör oldum.
kayalıklara gelince denizdeki kayalıklara
kayalıklar pırıl pırıldı ayna gibiydi.
kayalıklarda rıfkıyı buldum.
bir şey gibiydi bir şey gibi kötü.
yüzümden ummazdım bunu kör oldum.
siz hiç midyeniz ölünce ağladınız mı?
sizin hiç midyeniz öldü mü?
bak benim öldü, bir denizdim hunharcasına kabaran yosunları döven dalgamla,
bakteri salardım sirkülasyonla kıyılara,
çekerdi midyeler temizlerdi,
her şeyimdi benim onlar, kabak lifim gibi, el sabunum gibi..
bir gün bir bakarım bir komprosörle dalışa gelmiş bir kaç gemi..
midye toplayacaklarmış güyâ, limonlayıp satacaklarmış..
ulan dedim içimden, bok yer bu insan oğlu ben pislik atarım o toplarda, çöp kutusunu yer resmen denizimin..
sonra bırak dedim okyanus sırtı hırçınlaşma bu denli bok yesede akıllanmaz bu beşeri...
atlantiğe sordum, pasifiğe sordum, hinte sordum, sizin hiç midyeniz öldü mü?
güldüler, sükût ettiler..
döndüm dalgama bakarcasına, boku onlara lokum gibi uğurlarcasına.
ölen midyesinin ardından ağıt yakan bir kişinin midyesi olan diğer kişilere sorduğu sorudur. sahi, sizin hiç midyeniz oldü mü? uzuv olarak sadece ağzı ve ayakları olan bu hayvanı önemsememek ne kadar doğru olabilir ki. zira çoğu kişiye ilginç gelse de midyenin de bir kalbi vardır. o yüzden midyelerimiz ölünce onları yemeyip yeniden doğmaları için denizin fersahlarca altında serilmiş yataklarında yatıralım.