ulan yazmayayım yazmayayım dedim de... vicdanımla yüzleşmek için yazıyorum.
bir tanesi, bir arkadaş bir gece kalmak için gittim... 3 gece kaldım...
döndüğüm açlıktan ölmüştü. somyanın altında yem poşeti vardı. ona ulaşabilsemiş kurtarırdı belki kendi.
diğer bir tanesine kafam iyiyken likör içirdim... fazla da değildi, ama vücut kan alkol oranının ayarını kaçırdım... sarhoş olup parmağımda sallanıyordu, güldüm falan... sonra yavaş yavaş devrildi hayvan.
salya sümük ağladım uzunca...
bir umut hala belki sızmıştır yine yanıma yatırmıştım... sızma değilmiş.
kendime çok sövmüşümdür aklıma geldikçe... neyse uzun yıllar geçti de unutuyorum artık.
açacağınız başlığı zikeyim yani.
Öldü elbette hem de felç geçirdi ve acı çeke çeke canını teslim etti zavallı. Onunla beraber kitap okurdum. işin ilginci kitapları tırtıklamazdı sadece üstünde gezinirdi rahmetli.
öldü. Matthew öldüğünde oturtup bir şişe rakının içine gömüldüm. çok enteresan bir olaydı. nihayetinde bir kuştu ama ailemizden biri gibiydi. o kadar moralim bozuldu ki, kimseye bişey de söyleyemedim. benimle aynı hisleri paylaşmadıkları için hatırasına saygısızlık yapmalarından korktum. oturdum efendi efendi acımı çektim. oğlum Matthew, inşallah bir gün cennette buluşuruz.