siz ispanyolca bilir misiniz

entry1 galeri0
    1.
  1. kaç şehirde yalnız dolaştım ben, kendi şehrim de dahil, kaç şehirde yağmuru gördüm, çiçekli parkları, karlı ağaçları yapayalnız ve kaç şehirde öpüşen çiftlere, el ele tutuşanlara, o neşeli gülüşlere, kıskanarak değil, hatta imrenerek bile değil, ama kendi yalnızlığımı biraz daha fazla içim ezilerek hissedip baktım, kaç şehirde ben aşk şarkılarını kimseyle paylaşamadan dinledim

    . yasliligin ustume vuran golgesi beni artik yalnizligin
    yakiciligindan elinden geldigince sakinsa da ben yalnizligi hep bildim ve hep yalniz erkeklerin kadinlara bakan gozlerine yerlesen yakaristan kendi gozlerimi kurtarmak icin cabaladim.
    kasaba azmani, sicak ve tozlu bir sehirde aylar suren bir yalnizlik sirasinda kendimi ucuz bir dukkandaki bir tezgahtar kizla, bir kadin sesini biraz daha fazla dinleyebilmek icin lafi uzatirken, yakaladigim anda duydugum utanci hep hatirlarim.
    ve kendi yalnizligimda hep yalniz kadinlari dusundum. onlarin gozlerinde yakaris yoktu.
    rastladiklari butun erkeklere, onlara hic
    hissettirmeden, aralarinda, ugruna yalnizligi terk etmeye degecek biri var mi diye dikkatle bakip nceleseler de, bu alayci aldirmazligin ardina saklanmayi basariyorlar.
    yalnizliklarinin erkeklerin akilsizligindan
    kaynaklandigina inaniyorlar, yalnizliklari uzadikca , erkekleri daha fazla kucumsuyorlar.
    yalniz kadinlarin hemen hemen hepsinin gonlunde, bu yalnizligi surdurmelerine neden olan bir erkek golgesi yasiyordu ve o golgeyi bir gercege cevirmek icin bu yalnizliga katlaniyorlardi; yalnizliklari genellikle caresizlikten degil bir umuttan, bir
    bekleyisten besleniyordu. evlerine yalnizliklariyla birlikte donup, lambalarini
    tek baslarina yakip yemeklerini tek baslarina
    hazirlarken, yagmurun sesini tek baslarina dinlerken ve bir sarkiyla, bir aniyla aglarken icleri bazen kirginlikla, bazen sikintiyla, bazen ofkeyle yansa da gene yalnizliklari, icinden bekledikleri erkegin cikacagi bir mucevher kutusu gibi duruyordu kucaklarinda..
    o kutuyu tasimaktan yorulduklari oluyordu.
    bos bir evin sessizligiyle iclerinin kanadigi oluyordu. soguk bir yatagin icine girip dizlerini karinlarina cekerek yattiklarinda, ellerini uzatip yalnizca sahipsiz bir yastiga dokunmanin canlarini yaktigi oluyordu. ama o zaman bile gozlerinde yakaris yalnizca, bekledikleri, derinlerinde hep kendileriyle gezdirdikleri erkege rastladiklarinda goruluyordu,
    bir baska erkege gostermiyorlardi onu.
    o yakarista bile bir kizginlik ve kucumseme bulunuyordu.
    bir gun, artik sessiz bir eve, bir baska solugun
    duyulmadigi odalara, sabahlari tek basina uyanmaya dayanamadiklarinda, yalnizliklarini terk etmeye, beklediklerini gene de gonullerinde saklayarak bir baskasiyla olmaya karar veriyorlardi. yalnizligi ve bekledikleri erkegi terk etmeye hazirlandiklarinda, hatta onu terk ettiklerinde bile son bir haber gonderiyorlar, son bir cabayla "gel beni al" diyorlardi ve bunu kendi usullerince, kendi gizli lisanlariyla soyluyorlardi.
    ve ayni o.henry'nin hikayesinde oldugu gibi cogumuz bu son cagriyi fark etmiyorduk.
    cok sonlari icimiz yanarak hatirliyorduk o hikayeyi. o hikaye de bir araya gelemeyen bir kadinla bir erkek vardi ve kadin bir gun erkege soruyordu: -sen ispanyolca biliyor musun? erkek, bir coklarimiz gibi erkekce bir boburlenmeye kapilarak yalan soyluyor ve, "evet" diyordu, "evet ispayolca biliyorum".
    aradan bir zaman geciyordu. erkek, kadinin bir baskasiyla evlenmeye hazirlandigini ogreniyordu. dugun gunu kadindan bir cicek geliyordu erkege, yanina koyulmus bir kartta cicegin ispanyolca ismi yaziyordu. erkek o karta bakmiyordu bile. yillar sonrta kadinla erkek yeniden karsilasiyorlardi ve erkek kuskun davraniyordu. kadin, "evlendigim gun sana gonderdigim cicegi almadin mi?" diye soruyordu. aldigini soyluyordu erkek. kadin, "ustunde cicegin adi yaziyordu onu okumadin mi?" diye soruyordu. ve erkegin onu okumadigini anlayinca cicegin adini soyluyordu: -'gel beni al'. kadin son cigligini atmis ama erkek bos bir ovunme yuzunden anlamamisti. o da baska bir erkege gitmisti. baska bir erkege gidildigi zamanlarda yalnizlik kalabaliklasiyordu. eve baska bir soluk giriyor lambalari baskasi yakiyor, yemekler iki kisilik hazirlaniyor, dostca sohbetler yapiliyordu, ama bu kez kadinin kucaginda gezdirdigi mucevher kutusu parcalaniyor, umutlar yok oluyor ve yalnizlik kadinin icine yerlesiyordu. kucumsedigi erkeklerin sayisi artiyordu. hem kendisiyle birlikte olan erkege duydugu kucumseme yersiz kizginliklara , uzak olan erkege duydugu kucumseme ise ozleme eslik ediyordu. sesine belli belirsiz bir kirginlik ve sinirlilik yerlesiyordu. umudunu kaybetmek karsiliginda elde ettigi bir baska insan soluguna, bir daha bos duvarlara tek basina bakmamak icin tahammul etse de bir zaman sonra kacinilmaz olarak, icinde bir umutla yasattigi yalnizligini ozluyordu. bir cogu, bir umudu yasatabilmek icin o kederli yalnizligina geri donuyordu. aksamlari yeniden soguk ve sessiz evine tek basina gidiyordu. bircok sehirde ve kendi sehrinde yalnizligini, bu yalnizligi ugrunda terk edecegim yeni bir erkek var midir, diye cevresine bakip, baktigi erkekleri asagilayarak yanibasinda gezdiriyordu. butun yalnizlar, yalnizligin icinde bir umut besledigini biliyorlardi. butun yalnizlar, yalnizligin soguklugunu dokunduklari her seyde hissediyorlardi. erkelerin yalnizliginda bir yakaris, kadinlarin yalnizliginda kizginlik yasiyordu. 'gel beni al' cicekleri gonderiyorlardi. gidip almak her zaman mumkun olmuyordu. yalnizlik bazen tek basina, bazen kalabalikla dolasiyordu. bazen bir kadin sesi "cicegimi aldin mi" diye soruyordu, bazen de 'sen yalnizligini bilir misin' diye. siz yalnizligi bilir misiniz? peki siz ispanyolca bilir misiniz? cok sehirde gezdim, cok yalnizliklar gordum, yagmurda tek basima dolastigim, karlarin arasinda tek basima usudugum, guneste tek basima yandigim cok oldu. ispanyolca bilmedigimi ogrenmek ise yillar surdu.

    ahmet altan
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük