jonathan swift'in kaleme aldığı bir yazıdır. Günümüz Türkiye'sine fazlasıyla değinir niteliktededir. Mevcut alıntılar umberto eco'nun "Siyasette yalan caiz midir?" başlıklı yazısından alınmıştır:
Siyasi yalancı, birliğin diğer üyelerinden farklıdır: Onun hafızasının kısa ömürlü olması gerekir. Çünkü, karşı karşıya olduğu kişilerin ruh hallerine göre, karşıt her iki görüş için de yemin ettiğinden, içinde bulunduğu değişik durumlara göre çelişkiye düştüğünü her an hatırlamaması elzemdir. Hayal gücüm aklıma hemen, nitelikleriyle ünlü büyük bir adamı getiriyor. Sadece konuştuğu her sefer cömertçe sarf ettiği ve aynı cömertlikte yarım saat sonra karşı çıktığı, bitmeyen siyasi yalanlar hazinesinden kaynaklanan üstün dehasıyla ünlü. Bu kişi, söylediği herhangi bir şeyin gerçek ya da yalan olup olmadığını hiç düşünmedi. Onun için önemli olan şudur: O an için bunu söylemesi uygun muydu? Doğrulaması ya da yalanlaması gerekli miydi? Bu nedenle, söylediği her şeyi yorumlamaya çalışarak düşüncesini analiz etmeyi düşünüyorsanız, aksini hayal etmek durumunda olacağınız için işiniz zor olacak. Ona inansanız da inanmasanız da, hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Söylediği her şeyin sonunda yemin ettiğinde, dehşete kapılmanızı önleyecek. Ama ben, Tanrı ya da isanın adını ansa da, sıklıkla ikisine de inanmadığını açıkladığı için, yalan yere yemin eden biri olduğunu düşünmüyorum.
Bir de şu kısıma bakmak lazım:
Bazıları bu tür bir yeteneğin, sık kullanıldığında ve bilinen bir şey haline geldiğinde ne sahibine ne de partisine yarar sağlayacağını düşünebilir, ama yanılır. Çok az yalan, sahibinin imzasını taşır. Gerçeğin en soluk düşmanı binlercesini yayabilir, kimden çıktığı bilinmeden. Ayrıca, nasıl ki en vasat yazarın bile okuru varsa, en büyük yalancının da inananları vardır. Ayrıca, sık kullanılan bir yalan, bir saatliğine de inanılır olsa, görevini tamamlamıştır. insanlar aldatıldıklarını anladıkları an, artık çok geçtir. Tarih sonuca ulaşmıştır.