düşünce kalıbı beyne oturmaya başladıkça insan karşıt fikirlere karşı bir kin beslemeye başlar, aşağılar, saldırır, onu ortadan kaldırmaya çalışır. ama bu kendisine sorulduğunda hoşgörülü olduğundan, mantıklı düşündüğünden v.s bahseder. aslında tıpkı "ben sarrojj değilim!" diyen adamlar gibidir o anlarda.
sonra bu tipler zamanla birer misyonere dönüşür, koyunlaşırlar. işin kötüsü en köle haline gelmiş olanları bile bunu gönül rahatlığıyla inkar edebilir. uyuşan, daha doğrusu uyuşturulan beyinlerin bir sonucudur belki de. çünkü siyaset bir savunma mekanizmasıdır, "yönetilmek istemiyorsan yöneteceksin."
hoşgörü de barındırmaz. kırar, döker, yakar, asar ve keser. hiçbir siyasi emel kutsal ya da özel değildir. değersiz birer çöp gibidir, insan ölüm döşeğindeyken bunu farkedebilir. muhtemelen o anda umrunda olmaz dünya görüşü. çünkü insan öldüğünde dünya biter, dünya görüşü de biter, geride kalanlar da biter.
"kalanlara miras" mantığıyla bırakılmış siyasi birikimler de sonraki nesilleri savaşa sürüklemekten başka hiç bir amaca hizmet etmez. ne evrensel barış ne de istikrarlı bir dünya değildir siyasetin amacı; devamlı dönen bir değirmen inşa etmektir. çok bencil ve çok kan emicidir. en iyi ihtimalle arkadan gelen soylar uğruna çıkar bırakmaktır.
doğru bir olgudur. fakat işin apolitizm boyutunun kokuşmuşluğuna bakınca insanın bir ikilem içinde kalması durumu da vardır. apolitizmin insanı çürüten, düşünmeye ve sorgulamaya kötü gözle baktıran o pembe ama soğuk gözlüklerinin yerine politizmin ve ideolojik bağlanmanın insanı besleyen bilgi yapısını tercih etmek insanlık adına daha makbuldür.