hoşgörü eksikliğidir.
maalesef ülkemizdeki insanların yüzde doksanı bu kavrama çok uzaktır. kimsenin, savunduğu değerlerle ilgili en ufak bir eleştiriye dahi tahammülü yok ve sürekli diğer değerlere saldırma durumu var. hal böyle iken sürekli bir kutuplaşma ortamı oluşuyor.
e bu siyasiler de zembille gökten inmiyor ya, onlar da bizim aramızdan çıkıyor ve halk arasındaki hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük siyaset ortamına da yansıyor. biz bu kutuplaşmalarla boğuşurken siyasetin gelişmesi de, ülkenin kalkınması da imkansızdır maalesef.
bizim gibi türk, kürt, alevi, sünni, laz, çerkes, ... gibi birçok unsuru bünyesinde barındıran bir ülkede hoşgörü olmadan bir toplum düzeni oluşturulması da mümkün değildir.
felsefeye bakış açımızdır. elbette zibilyon tane sebep sıralamak mümkün ama çoğunun da kaynağı budur. bizde felsefe boş iş olarak görülüyor. asırlardır bu böyle. hatta bakın, türk islam felsefesi altın çağını moğol istilası dönemlerinde yaşadı. o dönemde kurulan islam devletleri ve özellikle de hemen akabinde kurulan osmanlılar, islam dünyasına altın çağını yaşattılar. felsefe siyaset için önemlidir. her büyük medeniyetin kanunlarını, düzenini, sistemini dayandırdığı bir felsefe akımı ya da filozof vardır muhakkak. osmanlı eflatunun islam alimlerinin yorumlanmış varyasyonları üzerine kurmuştu felsefi temelini. klasik çağın sonunda bu felsefe çöktüğünde osmanlılar yeni bir felsefi zemin oturtamadılar. bu da onları basit bir batı taklitçiliği ile buna karşı çıkan irticai akımlar arasında bir çatışmaya sürükledi.
bakın bu lockelar, hobbeslar falan boşuna okutulmuyor siyaset akademilerinde. bunlar önemli çünkü. bizim adalet hakkında doğru dürüst kafa yormuş kaç tane filozofumuz var? kaç tane filozofumuz insanın doğası hakkında aydınlatıcı fikirler sunmuş? kaç tanesi yönetim şekilleri hakkında uzun uzun kafa yormuş?
hadi geçmişi boş verelim. şu anda felsefeye bakış açımız nedir? "aşağıdaki filozoflardan hangisi egzistansiyalist değildir." şeklindeki sorularla öğrencilere öğrettiğimiz(!) felsefe hakkındaki bilgilerini sınıyoruz. platodan bir satır okumamış adamlar, hafıza tekniği saçmalıklarına göre ezberledikleri şeylerden sınava giriyorlar. kim necidir, kaç yılında doğmuştur hep biliyorlar. ama bunun ne anlama geldiğini bilmiyorlar. materyalizm nedir, realizm nedir, stoacılık nedir? aydınlanma çağı nasıl bir çağdır? neden buna aydınlanma diyoruz? epistemoloji nedir? neden önemlidir? yok, yok, yok... bizim için felsefe sadece össde bilmem kaç tane soru gelen gereksiz bir alan.
En önemlisi her boku bildiğini sanan ama aslında sünger beyinli ve papağan misali ordan burdan duyduğunu çok mühim bir iş yapıyormuşçasına tekrarlayan acınası insan tipleri.
Yıllarca bize matematik, Biyoloji gibi derslerin sosyal bilgiler ve edebiyat gibi derslerden daha üstünlermişcesine lanse edilmesinin sonucu. Halbuki Amerika, Kanada, ingiltere, israil veya Rusya gibi ülkelere bakılsa sözel yeteneği kuvvetli olan insanlara ve sözel bölümlere ne kadar değer verildiği rahatça görülebilir.
biz hep 50 liralık siyaset aldığımız için gelişmeye ihtiyaç duymamamızdandır.
açıp haber sitelerinde yaşanan iğrençlikleri okuyun siyaseten gelişebilmemiz için öncelikle insan olarak kendimizi geliştirmemiz gerektiğindendir.