Gereksiz tanım islam sadece camide uygulanacak bir din değildir, islam kişinin ve hayatın her alanını düzenleyen dindir.hal böyle olunca siyasal islam gereksiz bir tanımdır
Bu tanımı daha çok islam sadece camide yaşasın, musluman namaz abdest dua etsin gerisine karışmasın diyen oligart zümrelerin oluşturdukları tanımdır, 28 şubat ve öncesinde fetullah gülen ve darbeci zihniyetin rahmetli erbakan'ı bu tanım üzerinden haksız yere çok eleştirdiler çünkü islamın yönetimde bir bakış zaviyesi kazanması bu grupları en çok rahatsız eden şeydi, çünkü islamın yönetimi ele alması demek türkiyenin güçlenmesi ve bu grupları destekleyen patronların, para babalarının çok kızması demektir.
"Siyaset; DOSTA tavsiye edilmeyecek kadar kötü, DÜŞMANA bırakılmayacak kadar ÖNEMLi BiR iŞTiR." demiş rahmetli Necmettin Erbakan. Ve siyaset meydanını çakallara bırakmamak için bu yola girmiştir.
Eğer siyaset ve yönetim işine ehemmiyet vermezsen başkaları tarafından yönetilmeye mahkumsun. bu yüzden de müslümanın bu yolda olmaması yanlış olur.
fakat biz siyaseti amaç değil araç olarak kullanırız. Bu yüzden "biz siyaset değil cihad yapıyoruz." demiş yine aynı erbakan hoca.
Ne kadar islam düşmanı varmış.. allah nurunu tamamlayacaktır istesenizde istemesenizde. Hakatten dünyanın sonu yakın..
Edit:bunu siyasi anlamda söylemiyorum tamamen dini sınırlar içerisinde söylemim.
Kendisi de bir dönem sudan’daki siyasi islamcı harekette yer alan prof. hasan mekki:
''siyasi islam, muhalefet ideolojisidir ve muhalefetteyken demokrasiden bahseder. ama iktidara gelince farklı olana ne yapılacağına dair ne teorisi ne hazırlığı vardır. ya biat ister ya düşman sayar.''
Din yani öbür dünya odaklı olduğu için acilen defolup gidip, yerini odağı bu dünya olan akımlara bırakması gereken ve güzelim ülkemize hakim olarak onu çürüten siyasal akım.
hem dine zarar vermiş hem de ülkenin ilerlemesini engellemiştir.
islami dava güderken her yol mübahtır anlayışı palazlanmış ve çalıyorsa da allah için çalıyor diye hırsızlık savunulur olmuştur.
siyasi açıdan sağlam temelleri olmayan, bu sayede de kolayca manipüle edilebilen, sınırları ve şekli belirsiz bir çeşit doktrin. doktrin dedim ama tam olarak doktrin de değil, düşünce sistemi desem o da değil pek.
işin dini tarafından ziyade siyasi kısmını irdelemek istiyorum ama şu kısma da değinmeden olmaz. kuranda net olarak belirtilmiş, sınırları güzelce çizilmiş bir devlet yönetim biçimi yoktur. aksini iddia edenler genelde oldukça temelsiz argümanlar kuruyorlar. her şey bir tarafa, hz peygamberin ölümünün hemen akabinde dahi bir hilafet kavgası baş gösteriyor. üstelik sonraki süreçte ehl-i sünnetin cennetle müjdelendiklerine inandıkları büyük insanlar, iki halife ve bir de aişe validemiz; birbirlerine giriyorlar. hem de kanlı bıçaklı.
şimdi işin dini yorumunu herkes kendisi yapmalıdır diye düşünüyorum fakat burada açıkça görüldüğü üzere islam dini, devletin nasıl yönetileceği, kimin neye göre seçileceği ve neye göre ülkeyi yöneteceği mevzusunda kesin kurallar ortaya koymamış. aksi halde cennetle müjdelenmiş bu yüce insanlardan en azından birisi kuran'ın ve dolayısıyla Allah'ın emirlerine açık bir şekilde karşı gelmiş olurdu.
zaten siyasi tarih açısından bakarsanız, siyasal islamcıların kuranın öngördüğü siyasi sistem diye bahsettikleri şeriat devletinin hiç bir zaman "islam devleti" diye adlandırılan devletlerde belirgin biçimde işlemediğini görürsünüz. özellikle türkiyedeki müslümanların siyasal islamdan bahsetmeden önce kırk defa düşünmeleri gerekir. çünkü siyasal islamla yan yana andıkları osmanlıcılık fikirleri aslında birbirleriyle önemli ölçüde ayrışan iki farklı kavram. osmanlı devleti bir islam devleti olduğundan çok daha fazla türk devlet geleneğini ve bizans ve roma geleneğini yansıtmaktaydı. osmanlının klasik döneminde sultanın gücünü sınayabilecek dini bir otorite bulunmuyordu. öte yandan halifelik unvanı da ele geçtiğinden itibaren en baştaki amacına uygun olarak kullanılmadı. osmanlı devleti elbette islam dininden cihad, gaza gibi kavramları almış, ganimet anlayışını da ona göre düzenlemişti. ancak bunların dışında padişahın yönetiminin islam dinine uygunluğunu etkin bir şekilde denetleyip gerektiğinde onu cezalandırabilecek, papa benzeri bir otorite bulunmamaktaydı. şeyhülislam ise daha çok padişah fermanını islami bir kılıfa sokmakla yükümlüydü. ancak kriz dönemlerinde şeyhülislamın rolü önem kazanabiliyordu çünkü o zaman şeyhülislamın fetvaları mevcut hükümdarın tahttan indirilmesini meşrulaştırabilmek için önemli bir araç görevi görüyordu.
zaten arap dünyasında politik islamın ilk öncüllerinin ortaya çıkması, osmanlıların yönetim şekline karşı duyulan hoşnutsuzluktan kaynaklanmaktaydı. selefilik düşüncesi, osmanlıların yönetimi altında şeriatın yozlaştığı, aslını kaybettiği iddialarından güç kazandı. arapların bazıları osmanlıların hilafeti araplardan çaldıklarını ve buna bir ceza olarak da ümmeti müsliminin kafir batı karşısında acz içine düştüğü iddialarında bulundular. bu bakımdan o dönemde siyasal islamcılığın öncüsü olarak görülebilecek bu fikirler, arap milliyetçiliği ile de temas halindeydiler.
siyasal islamcı terör gruplarını görüp onları islamdan soyutlamak isteyen müslümanlar da, "bu da mı gerçek islam değil?" demeye fırsat kollayan gayri-müslimler ya da islama olan inancını yitirmiş kitleler de aynı hatayı yapmaktalar: bu insanların geliştirdikleri islam anlayışı ile anadolunun islam anlayışını bir tutmak. bu kökten dinci islami grupların (gerek el kaide olsun, gerek ışid vb yapılanmalar) islam anlayışları anadolunun islam düşüncesinden çok ama çok farklı. anadoluda gelişmiş olan islam fikirleri, hint ve fars kanallarından etkilenmenin yanında eski türklerin geleneklerini de içinde barındırır. buna ek olarak da zamanın koşullarına göre islamın sınırları içerisinde çözümler üretilmiş, eklemlenmeler yapılmıştır. zira anadolulu müslüman alimlerin ve yöneticilerin, yukarıda saydığım arap düşünürlerin aksine, gerçek hayatla birebir bağlantıları vardı. osmanlıların, örneğin, yönetmeleri gereken milyonlarla ifade edilen nüfusları vardı. bunların içerisinde gayri-müslimler de önemli bir yer teşkil etmekteydi. bu yüzden anadoludaki islam anlayışı, mevzubahis islamcı teröristlerinkinden çok daha farklı. anadolunun islam anlayışında islam dini uyulması gereken ve uzak durulması gereken çekirdek kuralları içerir. bunun haricinde o kuralları çevreleyen kültürel şartlar vardır, gelenekler vardır, kişisel yoruma açık kısımlar vardır, zamanın koşulları vardır... yani bu islam anlayışında uzlaşı ve hoşgörüye ayrılabilecek çok önemli bir kısım vardır. başka deyişle, bu islam anlayışı "senin dinin sana, benim dinim bana" şeklindeki bir islam anlayışıdır.
karşı tarafta ise islamı tüm kurallarıyla bir bütün olarak algılayan, bu yüzden asr-ı saadet diye tanımlanan kısacık dönemde var olanın üzerine en ufak bir eklentide bulunmayı kafirlik olarak addeden, kimi zaman yeryüzünün düz olduğunu iddia eden, kimi zaman domatesi hristiyan meyvesi olarak tanımlayan, müslümanların müslüman olmayan herkese karşı savaş halinde olması gerektiğini iddia eden bir grup var. işte islami terörizmi oluşturan grup bunlardır genel olarak.
bu bakımdan ışid için "onlar gerçek müslüman değil" demek, hele de "israil kurdu zaten onları" şeklinde iddialar ortaya atmak en basit tabirle anlamsız. bugün ışid olmasa, emin olun başka bir islami terör örgütü olacaktır. bu tarz bir siyasal islam anlayışının kökü kurutulmadıkça, sivil toplum daha çok ışidlerle, talibanlarla, el kaidelerle mücadele etmek zorunda kalacaktır.
bizim yapmamız gereken ise bundan bir ders çıkarmak. allah kuranda tam ve net bir "islam devleti" tanımı yapmamışsa, bu devlet için bir çeşit "anayasa" hazırlamamışsa, bunu unuttuğu için değildir muhtemelen! öyle bir anayasanın 6. asırda yaşasa, 21. yüzyılda işlemez hale geleceğini, böyle bir durumda o anayasayı ihlal etmenin sonuçlarının da korkunç olacağını bildiğinden bunun önemli bir kısmının takdirini müslümanlara bırakmış olmasından kaynaklanmakta bu durum. zaten 6-7. asır müslümanlarına önerilen kurallar da bizim bugün hammurabi kanunları olarak bildiğimiz ve o dönemde mezopotamyada halen kullanılmakta olan kanunların düzenlenmiş bir halidir. yoksa kimse kusura bakmasın ama bugünün şartlarıyla çok daha vicdana sığabilecek ceza yöntemleri varken bir hırsızın elini kesmenin mantıklı olduğunu kimse bana anlatamaz.
Yok böyle bir şey. Sadece Allah'ın hükümlerini uygulamak isteyenler (Her müslümanın olması gerekir) var. Yani şu var:
-Devletin kabul ettiği anayasanın Kuran olması.
-Kuran'da emredildiği gibi ümmet olarak bir ipe sımsıkı sarılıp, ayrılmamamız.