pek sayın (!) başbakan, 22 temmuz seçimlerinden sonra akp'ye oy vermeyen seçmenlere "müsterih olun, sizin oylarınız benim için değerlidir, verdiğiniz mesajı anlıyorum" demişti ve bir anlamda kendisine oy vermeyenlerin de başbakanı olacağını söylemişti.. cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ise başbakanın sarfettiği sözler, bana adeta bir amigo edasıyla söylenen "delikanlı taraftar ayağa kalsın, bağırmayan taraftar siktirsin gitsin" tezahüratını hatırlattı.. çünkü seçimden sonra, önce söylediklerinin aksine başbakan bu kez "abdullah gül'ü beğenmeyen vatandaşlıktan çıksın" demişti.. şimdi kalkmış aynı insan "biz akp anayasası değil türkiye cumhuriyeti anayasası hazırlıyoruz" diyor.. sivil anayasa kabul edildikten sonra "anayasayı beğenmeyen vatandaşlıktan çıksın" derse hiç şaşmam.. neyse bu kadar eleştiri yeter zira fazla eleştirdiğimde, eleştirilen partinin isminde geçen ve gerçekte varlığı tartışılan adalet kavramı, bir hukukçu olmama rağmen başıma dert açabilir..
akp'nin seçim vaadidir. bu vaadi oy oranının artmasına sebep olmuş ve hükümet başa gelir gelmez bu yönde adımlar atmaya başlamıştır. doğaldır ki tartışmaları beraberinde getirmiştir bu konu.
iyi yanı Milletvekilliği dokunulmazlığının sınırlandırılması. Milletvekillerinin rüşvet, irtikap, yolsuzluk gibi yüzkızartıcı suçlardan tutuksuz yargılanabilecek olmasıdır.
ama türbana yol açan şu taslak çok tartışılacaktır: Birinci alternatifte üniversitelerde kılık kıyafet serbesttir, diğerinde ise kimse kıyafetinden dolayı yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz deniyor.
anayasanın başlangıç kısmının " türk milleti tarafından demokrasiye aşık türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur " şeklindeki son cümlesi bize yeni anayasanın ak parti görüşü haline gelmesine, ülkenin değerlerini koruma kollama görevi vermektedir. anayasa herkese emanettir, nemalanmak isteyen belli bir kesim diledikleri gibi at koşturamaz bu ülkede.
bunları kalplardeki atatürk'ten başka anayasanın içindeki atatürk'de rahatsız etmekte , süheyl batum hoca,fransızların çok eskiden söyledikleri "bu anayasa'da ne var sadece napolyon.." sözüne güzel bir tesbitte bulunmuş. " bu anayasada da sadece akp var..."
icerisinde ideoloji barindirmayan anayasa yazacagiz diye yola cikilan ama buram buram liberalizm hatta vahsi kapitalizm kokan anayasa calismasi. liberal dusunce bir ideoloji degil mi?
kandırmacadan ibarettir. sadece ak partinin önünü açabilmek adına düzenlenmektedir. ayrıca sivil anayasa diye inleyenler ; sivil anayasa hazırlanırken çeşitli halk oylamalarından geçilmesi gerektiğinden haberdar mıdır?
anayasadan ilke çıkarmayı sivilleşmek sanan ey cahil halkım. *
akp hükümeti tarafından ortaya konulan anayasadır. bence asıl soru anayasanı sivil olup olmaması değil devletin şekline ve ilkelere sahip cıkıp güvence altına alması.
ilk hedefleri sayın gülüm gülüm benim derdim aşkım canım benim şarkısını armağan etmek istediğim geçmişinde bir kaç suç dosyası olan muhteremede bir dokunulmazlık kanunu çıkarma güdüsü olan ardından türban sorununu tamamen kendi istekleri doğrultusunda ortadan kaldırmayı düşünen mgk'yı soyutlama çalışmaları içerisine giren arayada bir kaç tane iyiliklerle dolu yasalar süsleyen ve yalnızca güzel yanlarını gösterecek olan lakin ilk başta anlatılan hedefleri 2.planda tutarak halka açıklamayı gerek duymayarak usul usul sokma planlarını kuran seçimlerde "kabul" oyunu aldıktan sonra "banane lan vermeseydiniz siz seçtiniz beğenmeyen sülalesini alır gider" diyeceğinden şüphe duymayacagım bunlara karşı olarak gelecek neslin "hay ben zamanında bu yasayı kabul edenlerin annnesi ve avratlarını" cümlesini söylediklerinde ben nasılsa hayır demiştim elden bu kadar geliyor diyeceğim kendi içimde rahat ülkem için huzursuz olacağım 2007 anayasa düzeneği.
22 temmuz sonrası ortaya akp tarafından tekrardan atılan konudur. öncelikle sorunun kemalizm olduğunu söyleyen bir anayasa profesörümüz var. anayasaların ideolojisi olmaz deniliyor fakat hiçbir sistem için bu geçerli değildir. ortaya konulmaya çalışılan liberal-dinci bir anayasıdır. yani yeni bir ideoloji bu anayasada belirecektir. nitekim ideolojisiz olduğu söylenen ab' de aynı bu şekilde liberal bir anayasa hazırlamış fakat avrupa halkları bu neoliberal anayasaya hayır demiştir.
ideoloji kavramı bu anayasayı farklı bir noktaya taşımıştır. özgürlükçü ve demokratik bir anayasa hazırlayacağı söyleyenlere bakıldığında gerçeğin böyle olmadığı kolayca anlaşılmalıdır. öncelikle hazırlanacak demokratik bir anayasa 12 eylül kurumları ile uyum içinde ise zatendemokratik olması beklenemez. sadece yök 12 eylül'ün kurumu değildir. yök gibi bir kurumu kaldırmak ile demokratik bir anayasa hazırlanamaz. öncelikle bu anayasada;
- 12 eylülcülerin kendilerini aklamak için anayasaya koydurdukları 15. geçiçi madde kaldırılmadıkça,
- yök'ü kaldırıp üniversiteleri demokratikleştirmek yerine, ulemalaştırılacaksa,
-141-142'nin devamı olan tck'nin 301. maddesi kaldırılmadıkça ve tck yeninden düzenlenmedikçe,
-gerici yüzde 10'luk barajı kaldırılmadıkça,
-polisin yetki ve salahiyhetleri kısıtlanmadıkça,
-sendikal hak ve özgürlükleri genişletilmedikçe,
-mecliste kadınların temsil zorunluluğu belli bir kotaya bağlanmadıkça,
bu anayasa hiç bir işe yaramyacak ve yalnızca göz boyayan ölçütte demokratik olacaktır. bu anayasaya basit bir kaç kültürel ve dini hakkı koymak halkın gözünü boyamaktır. eğer bir kaç bilgin çıkıp "bu anayasa iyidir" deyip bu anayasayı gözümüze sokacaklarsa bu anayasa demokratik değil, gerici bir anayasa olacaktır. hadi her şeyi geçtim, 15. madde kaldırılıp bu ülke geçmişi ile hesaplaşmadıkça yani bir bakıma katiller hesap vermedikçe bu anayasa ile demokratikleşme olmaz! zaten bu anayasayı hazırlayanların sorunu bu değildir, bunu yapmak cesaret işidir. yoksa biz hala uyduruk kıytırık işlerle uğraşıp avrupa'nın demokrasi maskeli emperyalizmine boyun eğelim. ismine de sivil anayasa oyunu diyelim. aktörlerde çıkıp oynasın ve ismini sivil koysun, gene halkın ezilen kesimleride bunlara alkış tutsun. bu işlerle ile yürümeyeceğini hepimiz iyi bilmeliyiz.
türkiye'de olmayan, olması şiddetle * beklenen * anayasa türü. hasan cemal 22temmuz2007 tarihli yazısında gayet güzel ifade etmiş:
Sivil anayasa!
Türkiye'de anayasa sorunu, 'asker sorunu'dur! Çok mu basite indirgedim?
Belki... Ama bu cümledeki gerçek payı ciddidir.
Devam ediyorum.
22 Temmuz sonrası nasıl bir Türkiye yazılarımın sonuncusu, sivil anayasa başlığını taşıyor.
Bilemiyorum, belki de çok eskilere giden bir özlem bu.
Türkiye'nin elbette bir anayasa sorunu vardır. Kendimi bildim bileli anayasa derdi çeker bu ülke.
Anayasa uzmanı değilim. Ama idare edecek kadar siyaset bilimi okumuş, 27 Mayıs'tan bu yana askeri darbeler görmüş ve siyaseti yorumlayarak izleyen bir gazeteci, bir yazar olarak, hiç kuşkum yok, Türkiye'nin hem de kökleri bayağı derinlere giden bir anayasa sorunu var.
Şöyle bir düşünün:
27 Mayıs Anayasası...
12 Mart Anayasası...
12 Eylül Anayasası...
Hepsi asker yapımı değil mi?
Öyle.
Hiçbiri sivil yapımı değil.
Üçü de askeri yönetimlerin, darbelerin ürünü. Hiç kuşkusuz siviller de çalıştı bu anayasaların yapımında. Ama namluların ucunda, süngülerin gölgesinde yapıldı hepsi...
Bir de ortak yanları var:
Halkın oyuna ya da seçim sandığına dönük güvensizlik...
Bu nokta otuz yıldır hâlâ kurtulamadığımız 12 Eylül (1980) darbesinin ürünü olan bugünkü anayasada fazlasıyla belirgindir.
Peki, bu güvensizlik niye?
'Seçilmişler'e güven yok da ondan.
Bir başka deyişle:
Bu güvensizliğin altında demokrasi korkusu yatıyor.
'Fazla demokrasi'de seçim sandığı yoluyla Türkiye'de 'irtica'nın değirmenine su taşınacağı, bölücülüğün güçleneceği kaygısı yatıyor bu güvensizliğin altında.
Sandıktan çıkanlar sonra askerin işine karışır kaygısı yatıyor bu güvensizliğin altında.
Çankaya bu yüzden çok güçlü 12 Eylül Anayasası'nda!
Cumhurbaşkanı-Anayasa Mahkemesi-YÖK üçgeni bu nedenle kuvvetli kılınmış. 12 Eylül askeri darbesi, sivil siyasetin alanını daraltmak için bu üçgeni anayasal açıdan sağlam kazığa bağlamış. Rejimin tepesinde bir asker-sivil bürokrat blok, sivil siyaseti kontrol altında tutmak için oluşturulmuş...
Şöyle de söylenebilir:
12 Eylül darbesi, millet egemenliğine karşı, Meclis iradesine karşı fazlasıyla kuşkulu bir zihniyetin ürünüdür.
Asker, sivil siyasetin alanını daraltmak ve örneğin Kürt sorunu gibi bazı konuları kendi tekelinde tutabilmek için bu kuşkusunu kurumlaştırmış 12 Eylül Anayasası'nda.
Son kez yaşadığımız, bugün de hâlâ bitmemiş olan Çankaya savaşları da askerin rejimi, cumhurbaşkanlığı dahil bazı bakımlardan kendi vesayeti altında tutmak istemesinden kaynaklandı.
Çankaya-Anayasa Mahkemesi-YÖK üçgeni bunun için hareketlendi.
Mitingler bu nedenle yapıldı.
367 böyle ortaya atıldı.
YÖK, 367'yi böyle savundu.
Baykal, mahkeme yolunu böyle açtı. 27 Nisan Muhtırası böyle verildi. Ve Anayasa Mahkemesi'nde 367 kararıyla hukuk böyle eğildi büküldü, hatta siyasete alet edildi.
Lafı uzatmak yersiz.
Türkiye'nin sivil bir anayasaya, toplumsal mutabakata dayalı bir anayasaya gerçekten ihtiyacı var.
Rejimin parlamenter yapısını güçlendiren, kuvvetler ayrılığını belirginleştiren, cumhurbaşkanının yetkilerini sembolik düzeye indirirken, doğrudan halk tarafından seçilmesini sağlayan, seçilmiş-atanmış dengesini yerli yerine oturtan, 'asker sorunu'nu anayasal düzeyde çözen yeni bir sivil anayasa yaparken, seçim ve partiler düzenini de yasal açıdan yenilemek...
Ve bütün bunları, parlamento içinde varılacak iktidar-muhalefet mutabakatı sonrasındaki bir halkoylaması ile, toplumsal mutabakat ile gerçekleştirmek, Türkiye'nin ilk 'sivil anayasası'nı...
Var mısınız, iktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasal güçler elbirliği yaparak bu ülkenin ilk sivil yapımı olacak gerçekten demokratik anayasasını yaratmaya?..
Böylesi, demokratik ya da özgürlükçü bir başkaldırı anlamına da gelirdi.
Hayal mi?
Neden hayal etmeyeyim?
Hayal kurmadan yaşanmaz ki.
iyi pazarlar, iyi seçimler!