şehir merkezi ufacıktır,yürüyerek 20 dakikada arabayla 50 dakikada gezersiniz.evet yanlış okumadınız arabayla gezmek daha uzun sürer,çünkü sivasta kırmızı ışıklar 82. saniyeden gerilemeye başlar.eşinizle dışarda elele gezemezsiniz çünkü mutlaka üç beş çapulcu öküz gibi bakar afedersiniz.kimseye adres soramazsınız çünkü yardımcı olmazlar.yürümeye kaldırım yoktur çünkü bütün kaldırımlar otopark olarak işgal edilmiştir.araba kullanamazsınız ama hava şartlarından değil,sivasta insanların yüzde 45 i yolun ortasından yürür.toplu taşıma araçlarında en az 3 genç cep telefonundan müzik dinler ama kulaklı ile değil,baya hoparlörden bangır bangır dinler.devlet hastanesi kadın hastalıkları bölümüne eşinizi götürdüğünüzde içeri sizi almazlar,sizde diğer erkekler gibi koridorda beklersiniz.la gardaş,nidüüün,canını yidüüm gibi lafları sokakta gezerken yüksek sesle duyarsınız.bunları neye dayanarak mı söyler siniz? benim gibi mecburen nefret ederek 6 yıl yaşarsanız.evet sivas benim sevmediğim bir şehirdir.
sevmeme sebebi olarak gösterilen şeyler, orta büyüklükteki anadolu şehirlerinin büyük kısmında var olan özelliklerdir. herkesin yoldan yürümesi, kaldırımların otopark olarak işgal edilmesi, her an her yerde karşınıza çıkan magandalar, muhafazakar toplum yapısı, değişik lehçeler...
ama bunlar bir şehri sevmemek için yeterli değildir. eğer ki o şehri sevmeye çalışmamışsanız ya da o şehire ilk geldiğiniz gün kendinizi o şehirden nefret etmeye şartlamışsanız, işte o zaman hayat sizin için çekilmez olur. hiç bir güzelliği göremezsiniz, tüm olumsuzlukları farkedersiniz ve olan biten herşeyi kötüye yorarsınız.
sivas'ta, anadolu'nun orta büyüklükteki herhangi bir şehridir. sevmemek adına milyon tane sebep bulunabileceği gibi, sevmek adına da milyon tane sebep bulunabilir.
sivasspor ve bülent uygun da yeterli nefret sebepleridir.bir de sivasspor taraftarının futboldan hiç anlamaması,bir çoğunun sadece çekirdek yemek için stada gitmesi.
çocukluğumda bir haber bülteninde gördüğüm şu olaydır:
iki çöpçü, işleri o olmamasına karşın, sokakta kendi hâlinde takılan bir köpeğe işkence etmişlerdir. önce sopalarla dövdüler. sonra buz gibi havada üzerine soğuk su döktüler. yetinmediler, kaynar su döktüler...
sonunda olduğu yere yığılıp kalan hayvanı çöp kamyonunun arkasına atıp preslediler.
haaa, dersiniz ki "bunlar iki kişi. tüm sivas'a mâl edemezsin.". ben de size "bütün mahalle de bu ikisini izledi ve sonunda utanmadan bir de alkışladılar" derim.
bu olaydan sonra sivas'tan tiksindim. aradan birkaç yıl geçince de sivas katliamı oldu zaten.
not: o iki çöpçüye, o mahalledeki herkese, o çöpçülere iş vere/verilmesine aracı olan herkese selâmlarımı iletiyorum. insanlığına soktuğumun müslümanları!
başka hiçbir şehir görmeyen insanının''sivas gibi memleket yok la gardaşş'' demesi bile şehiri yakmak istemeye yeter.ama çok alim yatırı,mübarek insan kabiri vardır kıyamazsın o ayrı.