bu işte başrol yine kürtlerdir. Bir kürt temsicisinin bu konu hakkındaki fikri: faşik t.c. Kürtlerin beyinlerini yıkıyarak gurur incitici olayların alt yapısını hazırlamaktadır. Yeni anayasa istiyik.
yaşanılan olayın iç derinliklerine inilerek esrar perdesinin kaldırılmasıyla birlikte tüm gerçeklerin ortaya çıkması adına sorulan sorudur.
ayrıca şuraya koptum;
--spoiler--
muteber benliğim yine sıkılmıştı. ama bu sefer nasıl olduysa omuzlarımda patinaj çeken iyilik meleklerimi dinlemeye karar verdim. ve hemen yolun sağında ıslanmakta olan oğlan bir beyefendinin yanında durdum. camı açıp seslenerek; "merhaba, ben pembe tolga. bu yağmurlu havada daha fazla ıslanmanıza göz yummayacağım. bana katılmak ister misiniz?" diye sordum. "haha dostum kafayı mı yedin sen? arabanın üstü açık lan. şu haline bak götüne kadar ıslanmışsın. bi de yağmurdan beni kurtaracakmış ahaha. neyin kafasını yaşıyorsun dost?" diye cevapladı.
--spoiler--
bu denli organize bir partiyi onurlandırması için çağırdıkları konuk partinin içine sıçınca ordakilerin böyle şeyler yapmaları doğalmış tabi. ayrıca fonda 'touch my tralala' şarkısının çaldığı söyleniyor.
bu anımı sizlere bu linkle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga
içerisinde bulunduğum buhrandan bir nebze olsun uzaklaşabilmek adına, yine "uludağ sözlük" adı verilen çeşitli günahların döndüğü internet platformunda gezinmekteydim. birtakım kadınsal dişilerin heteroseksüellik muallimeliğine soyunduğu bu bedbaht yuvasında gezinirken, "özel msj" butonunun yandığını fark ettim. bunu görür görmez hızlı bir şekilde mesajı açtım. fakat nereden bilebilirdim ki uludağ sözlük'ün alamet i farikasıyla karşılaşacağımı... gelen mesaj bir gaydaşıma aitti. ve tam olarak şunlar yazıyordu:
"merhaba tolga abi nasılsın? seni çok beğeniyoz biz. imzalı dildonu hala saklıyom. abi ne dicem sana, bizim ibnelerle kendi aramızda toplanıp bi ev grubu yapalım dedik. sayımız şu an 29 civarı. başımızda bi büyük ibne bulunsun istedik abi. malum bu organizasyonları pek bilmiyoz biz. sen de gelirsen inşallah 30'a tamamlarız. ne diyon abi? bu alemdeki müthiş ibneliklerini tanımayan yoktur. bi yol yordam göster şu kardeşlerine..." dedi.
hemen ardından ben de tüm pembeliğimle cevap verdim:
"merhaba minik gaydaşım, ben pembe tolga. hassasiyetime ilişkin kurallarıma ittiba edeceğinize dair hiç şüphem yok. berdevam gençliğinizin heyecanlı itiyatlarına kendinizi kaptırmanıza elbette şaşırmıyorum; fakat mihveri sapmamış uygun loblara nail değilseniz size çok teessüf etmek durumunda kalabilirim. eğer ki bu korkunç keyfiyetin gerçekleşmeyeceğine dair şahsıma söz verirseniz, kabul etmemem için elimde hiçbir sebep kalmaz. evin adresini veriniz." dedim ve adresi altıktan sonra da yola koyuldum.
kasvetli ve bir o kadar da yağmurlu bir gündü. garajdan hafif pembeye çalan kırmızı renkli spor otomobilimi seçtim. çok sıkıcı bir yolculuktu... özellikle de şehirler arası yollardaki hareketsizlik pembesel dimağımı fazlasıyla huzursuz etmişti. bir az olsun neşe kazanabilmek maksadıyla yolda gördüğüm optimist yaşlı ninelerin üzerine otomobilimle su sıçratıp kahkahalar atsam da bu yeterli olmuyordu.
ve en sonunda dayanamayarak bir belediye otobüsünün yolunu kesmek durumunda kaldım. günüme vecit katacak ilk adımı atarak, otomobilimden inip şaşkın gözlerle beni izleyen otobüs şoförüne yöneldim. endişeli bir şekilde haykırdı:
- hoop birader hayvan mısın la! noluyor lan!
+ merhaba, ben pembe tolga. bu mutsuz günün siluetinde ruhumuza sirayet eden şu şaibeli yolda yollarımızın kesişmesi sizce de tesadüf olabilir mi?
- birader manyak mısın nesin yürü git lan sabah sabah siktirme ecdadını!
+ beni cezbetmenize daha fazla mahal vermeden konuya gelmek istiyorum; otobüs tamamen doluyken kaça gidiyorsunuz?
- 400 lira falan. neden ki?
suratına 1400 tl çarparak;
- şu andan itibaren hiçbir şekilde otobüse yolcu almayacaksınız. yağmurda ıslansın fakirler. olur da aldığınızı görürsem popo loblarınızdan kendime kumbara yaparım.
+ tamam beyim merak etme. allah bereket versin. rahat ol sen.
bu adi şoförün çirkin suratına tükürüp hareket etmesini söyledim. ben de otobüsün ardından sinsice takip etmeye başladım.
otobüse alınmayan her yolcu adayının yanına yaklaşıp, kahkahalar eşliğinde onlara dil çıkarıp kaçtım. huzuru suistimal edilmiş pembe ruhum en sonunda neşelenmeyi başarmıştı. bu birkaç kilometre daha bu şekilde devam ettim.
muteber benliğim yine sıkılmıştı. ama bu sefer nasıl olduysa omuzlarımda patinaj çeken iyilik meleklerimi dinlemeye karar verdim. ve hemen yolun sağında ıslanmakta olan oğlan bir beyefendinin yanında durdum. camı açıp seslenerek; "merhaba, ben pembe tolga. bu yağmurlu havada daha fazla ıslanmanıza göz yummayacağım. bana katılmak ister misiniz?" diye sordum. "haha dostum kafayı mı yedin sen? arabanın üstü açık lan. şu haline bak götüne kadar ıslanmışsın. bi de yağmurdan beni kurtaracakmış ahaha. neyin kafasını yaşıyorsun dost?" diye cevapladı.
bir süre dudağımı büktükten sonra dayanamayıp otomobilime binmek zorunda kaldı. uzun saçlı ve sakalları örülmüş bir oğlansı baydı. kafasındaki berenin markasını inceleyecek olursak, babasını en son 13 yaşlarında görmüş olmalıydı. sırt çantasındaki boya izlerine göre de 6-7 arkadaşıyla aynı evde yaşıyor, iktisat bölümünde henüz ikinci senesi, ve sabah evden çıkarken anahtarı kapının üzerinde unutmuştu.
yolculuğumuz sırasında lob lobu açtı, laf lafı kapadı. her ne kadar şahsım için son derece elzem olsa da, hala iyiliğimden ödün vererek bu genç oğlanı becermemiştim. ona sivas'a doğru gittiğimi ve çılgın bir partiye katılacağımı söyledim. partinin içeriğini bilmediğinden dolayı o da katılmak istediğini dile getirdi. bu isteğini hiç düşünmeden kabul ettim. zira sözlükçü gaydaşlarıma güzel bir sürpriz yapacaktım. henüz iğfal edilmemiş bakir erkeği gördüklerine sevineceklerinden emindim. kim bilir bu jestimden dolayı nick altıma neler yazacaklardı...
sivas'a vardığımızı belirten "sivas" tabelasının üzerine 400 dolar çarptıktan sonra şehir merkezine ilerledik. yolda karşılaştığım birkaç kangal yavrusunu sevip, onların da tasmalarının arasına 200'er dolar iliştirdim. hemen ardından, benimle iletişime geçmiş olan sözlükçü gaydaşımla daha önceden kararlaştırdığımız parkta buluştuk. yanımdaki çıtır delikanlıyı görünce bana mutlu bir şekilde göz kırptı. ben de poposunu çimdikleyerek ona karşılık verdim.
partinin gerçekleştirileceği eve vardığımızda kahkaha atamadan edemedim. adeta 28 tane erkek piranha çırılçıplak vaziyette önlerine atılacak olası bir yemi bekliyordu. benim geldiğimi gördüklerinde penislerini masaya vurarak tempo tutup şahsımın gururlanmasına vesile olacak birtakım sloganlar attılar. yanımdaki genç oğlan henüz içine düştüğü durumu kavrayamadan, onu bir anda acımasız piranhaların üzerine atıverdim. azgın kalabalık onu saniyeler içinde yatırıp becermeye başladı. işaretimle birlikte, boşta kalanlar da becermekte olanları becermeye başladı. ben de bu sırada yanımdaki iletişimci gaydaşımı hoplatmaya başladım.
fakat o da ne...
bir süre sonra kalabalığın içerisinden öfkeli uğultular duyulmaya başladı. eşcinsel kalabalık bir anda galeyana gelmeye başlamıştı. olan biteni henüz anlayamadan, üzerime fırlatılan soda şişelerinden kendimi korumak için masanın altına saklandım. sesler iyiden iyiye yükseliyordu. aradan tek tük duyulan, "herif kadın çıktı! tolga şerefimizle oynadı. gebertin pembe şerefsizi!" naralarını duymaya başlamıştım.
fakat nasıl olur... o kalın ses, o örülmüş uzun sakallar, yağ bağlamış pis göbek... nasıl kadın olabilirdi ki? fakat kafamı masanın arkasından uzattığımda çarpıcı gerçekle yüzleştim; yanımda getirdiğim oğlansı bay gerçekten de bir kadınmış. yaralanmış vajikettosu ve sönmüş memeleriyle öylece yatıyordu. yanlışlıkla gaydaşlarıma biyolojik hata ürünü bir kadını becertmiştim. ne kadar öfkelenseler haklarıydı.
olan biten bu elim tabloyu açıklamama fırsat dahi kalmadan, kadın bir boşluk bulup kapıdan kaçıverdi. "sizi öldürçem şeyefsizler! hayatınız bitti adi herifler! jandarmaya gidiyorum şimdi" haykırışları eşliğinde evden kaçtı. beni linç etmeye kalkışan gaydan adamların üzerine ne kadar para saçsam da tesir etmedi. onuru zedelenmiş geyler kadar dünyada hiçbir şey tehlikeli olamazdı. tam kaderime razı olmuşken; aralarındaki en heybetli gaydaşın sevgilisine iftira atıp, kargaşada kendisini bir başka geye ellettiğini iddia ettim. ve rast gele bir geyi işaret ettim.
bir anda ortalık karışıverdi. heybetli gey, iftira attığım geye saldırdı. diğer geyler olayı ayırmaya çalışırken birbirlerini sikmeye başladılar. olaylar iyice çığırından çıktı. 5-6 gey ölesiye kavgaya tutuşurken, diğerleri de birbirini hoplatıyordu. bu kargaşadan yararlanarak kendimi dışarıya attım. hemen ardımdan da jandarmalar eve baskın yaptı. sonra öğrendim ki, birbirlerini öldürmeye çalışan 6 gaydaşımı tutuklayıp mahkemeye sevk etmişler. tecavüze uğrayan kadını jandarmalar da erkek sanmış. hala daha erkek olmadığını inandıramamış. peki benim suçum ne?
hiçbir şey gözümde değil, yalnızca mahcup olduğum gaydaşlarıma üzülüyorum. nick altıma verecekleri ayarlardan çekiniyorum.
böyle olmasını diler miydim sanıyorsunuz? hayır elbette. şecaat gerektiren benliğimi bu uhrevi hata ne kadar zedeledi bilemezsiniz.
satırlara karışan ab-ı çeşmlerde boğuluyor mutluluğum. ağlıyorum.
ben yine ağlıyorum işte...
ve sonra öğrendim ki,
o otobüs şoförü kimmiş dersiniz?