olağanca kalabalık, sirk çadırını doldurmuş ve meraklı gözlerle kapısı açılan kafesteki aslan'ı izliyor... çadırın içindeki kalabalık, nefes almayı dahi zorlaştırabilecek boyutta. her kafadan bir ses çıkıyor ve bu maymuna dönmüş aslandan yana beklentiler de alabildiğine yüksek.
kurulmuş çemberler ateşe veriliyor evvela, sonrasında aslanı kumanda eden işaretini veriyor aslanlığını yitirmiş aslana. ne dese yapacak, çaresiz... özgürlüğü elinden alınmış ve yaşamsal sayabileceği ne varsa o an için kendisi dışındaki değişkenlere, insiyatiflere kalmış. dışa bağımlı olup çıkmış bizim aslandan bozma kedi. hayatı, kendisine tahsis edilen o kafeslerde tükeniyor ve kafesin üzeri de genellikle örtülü kalıyor. dışarıyı görmemesi, aslanlığını bilmemesi için belki.
sıra aslanda ve ateş çemberlerinden başındakilerin geçtiğine hiç şahit olmadı. hep maymunlaştırılmış aslanların harcıydı bunu yapmak. nasıl da sevmiyordu oysa kendisine düzenli olarak et verdiğini, bir lütufta bulunduğunu sanan bu andavalı. hem onun sırtından para kazanıyor, geçimini sağlıyordu; hem de sanki bir bağışta bulunuyormuş gibi her defasında "al bakalım" diyordu kokuşmuş ve kemikli bir et parçası için. adalet değildi bu ama isyan edemezdi. çünkü aldığı kokuşmuş et ile mutlu mesut hayatını yaşayan aslanların sayısı oldukça fazlaydı. aslan olarak doğmuş ve fakat maymun olarak ölmeye mahkum aslanlardı onlar.
oysa ki bizimkisi öyle değildi. ikinci ateş çemberinden geçtikten sonra sıra üçüncü çemberdeydi ve aslan, aslan gibi yaşamasını yadırgayan hemcinslerinden olmayı; bir parça kemikli et için aslanlığını, bir yerde namusunu, haysiyetini, şerefini satmayı yakıştıramamıştı kendisine ve "hayır" dedi. ateş çemberinin aydınlığına hayır... karanlıkta kalmak dahi daha az ürkütücüydü aslan için.
o anda çadırı doldurmuş seyircilere saldırabilirdi ama onların hiçbir suçu olmadığını biliyordu. onlar sadece kandırılıyordu... paraları alınıyor, akılları alınıyor ve kandırılıyorlardı öylece. bakıcıya saldırması ise onu, haklı olduğu bir durumda haksız bir konuma düşürürdü. önce uyutulur ve sonrasında çok geçmeden infaz edilirdi. bir ümitle durdu iki çemberin arasında kafasını biraz olsun kaldırıp olağanca gücüyle kükredi. sonra pistin etrafında bir tur döndüğünde ahmak ve kandırılmış olanların nasıl da kaçıştıklarına şahit oldu. bakıcı ile karşı karşıya geldiğinde ise hesaplaşır gibi baktı ona, neyin ne olduğunu hatırlatır gibi. bakıcının üzerine atladığı sırada ise doğrudan vurularak-uyutulmaksızın- infazı gerçekleştirildi. gene de aslan gibi ölmüştü ve buna olsun hakkı olmalıydı esarete teslim bir hayatı mecburi olarak yaşamak zorunda kalsa da.