her zaman, aynı oluşun en büyük mucize olduğunu anlatmaya çalışan ifade.
insanoğlu, sıradanlığa her an ve ömrünün her aşamasında şahit olup kanıksadığından, bu durumun dışına çıkan haller için sıradışı veya çok zaman aynı manada mucize der.
Nedir sıradan olan? iki kere ikinin dört etmesi sıradandır, suyun deniz seviyesinde yüz derecede kaynaması da sıradandır. her insanın eline iğne battığında canının yanması da... gurbetin hüzün vermesi de sıradandır, aşkın ıstırap vermesi de...
oysa en temele inildiğinde sıradan gibi duran her şeyin ilahi bir güç eliyle ve bizi aşan bir bilgi düzeyiyle dizayn edildiğini görürüz. suyun kaldırma kuvveti, yer çekimi yasası çarpmanın tersinin bölme olması vs. hepsi aslında birer mucizedir.
günümüzde daha da anlamlı hale gelen ifade. şöyle ki; gelişen teknoloji ile her gün daha yeni, geliştirilmiş ürünlerin olduğu bundan ötürüde deli gibi bir tüketim toplumuna dönüşmüş olan bizler, aynı zamanda kendini ifade denilen hadisenin içine düşmüş bulunuyoruz. öyle ki gelişen çağla birlikte giyilen giysiler, konuşulan dil, suratların o doğal halini terkedip aynı fabrikadan çıkmışcasına bıçak altını yatılan o anlayış hakim oluyor benliğe. peki dert nedir? sıradan değil, farklı olmak. lakin bu "farklı" olmanın peşindeki insanlar şunu unutmaktadırlar; gelinen nokta itibariyle artık, sıradan kalabilmek bir mucizedir. bu sıradanlıktan kastım şudur, bize ait olan ve hiç kimseye benzemeyen kaşımızı, gözümüzü diğerleri öyle yapıyor diye kestirmek, biçtirmek..ya da türkçeyi katledip, yabancı kökenli sözcüklerle çok iyi bir iş beceriyormuşcasına konuşmak.
kısacası; özü reddetmek. beğenilerini ifade için bana söyledikleri "çok farklı birisin" lafına o yüzdendir "ben farklı değilim!" deyişim. çünkü biliyorum ki ben gayet sıradanım, farklı olanlar -hatta tuhaf olanlar- her gün televizyonda seyrettiğimiz o tipler. kaşları gözleri birbirine benzeyen, kendi içlerinde yeni bir lisan oluşturup anadillerini paramparça edenler; onlar. onlar farklı olanlar. ve bu bağlamda sıradanlık bir mucizedir, evet.
kalbinde küçük ve ürkek bir çocuğu gizleyen her kimse, bir tek onun ruhuna dokunur bu cümlenin içerisinde gizlenen melek. dokunur ve varlığında kutlu bir ürkeklikle yabani kılar onu, hergün biteviye arzuladığınız hayata karşı. işte bu yabaniliğiyle, kendisi için kurulan cümlenin üzerindeki parlak tozlara bile aldırış etmeden, ruhunun mustarip kuyularına yağan yağmurunun peşinden gider. oysa siz yaldızlı hayatlarınızın içinde kendilerini durmadan kurban edenler, siz sadece 'herhalde o yaldızların üvey kardeşleridir' diyerek hastalıklı bir merhametle gönül değdiririrsiniz bu cümleye. oysa bu cümlenin içerisine gizlenen o muzip meleğin dilinden düşürmedikleri dışındaki herkes -yani siz- yalnızca entellektüel bir orgazmı arzulayan muhteris his tacirlerisinizdir vesselam.
sıradanlık mucizedir evet, ama kendilerine indirilen kitaptaki hakikati anlamayıp türlü türlü sihirbazlıkları arzulayan kalbi mühürlenmişler gibi sıradışını arzulayanlar ne anlayabilir ki bundan. ağrınıza mı gitti, o halde uyanın ve tanrının birliğini kabul ettikten sonra bir anlamı kalmadı diyerek içindeki ve dışındaki tüm putları yıkan o güzel kureyşli gibi sıradanlığınızın dışındaki tüm beklentilerinizi def edin içinizden. ve hala takatiniz varsa kendi içinizde bir ömür sessiz sedasız büyüyen o ağacın gölgesine sığının o zaman.
sözün özü sıradanlık mucizedir elbette, fakat mucizenin nefsi avutan bir şey olduğunu nereden çıkardınız a köstebekler?