En zevk verici kısımlarından biri de filmlerin başında film prodüksiyon şirketlerinin logolarının çıkıp jinglelarının çalmasıdır. Misal : http://youtu.be/GjN7x90Jmvc
Kapalı alanda o kalabalıkta daralıyorum sıkılıyorum, filmi alırım ışıkları kapatırım patlamış mısırımı kucağıma alırım kalabalık halde arkadas kuzen vs evde izlerim daha iyi.
Sinemada film hakkında yorum yapıp diğer koltuktan diğer koltuğa konuşana kadar evde yorum yaparız daha iyi.
önce senaryo gelir yapımcıya, yapımcı beğenirse bir yönetmene teklif götürür,
yönetmen kabul ederse, yapımcıyla beraber set ekibini seçerler, oyuncular bulunur,
müzisyenle anlaşılır, besteler yaptırılır ve sonucunda ortaya the matrix de çıkabilir
dünyayı kurtaran adamın oğlu da, ne ilginç.
siyaset, toplumsal ahlak yasaları, ekonomik manipülasyonlar, kültürler ve inançlardan tutun birçok etkileşimli insani konuda algı operasyonunda kullanılmıştır.
türkiye'de becerdiklerini sanan çoğu andavalın aslında beceremedikleri sanat dalıdır.
toplumları sanat ileriye götürürken, ülkemizde bu sanat dalını icra edenlerin çoğu bizim toplumumuzu anca geriye götürmektedir.
adamlar dünyayı kurtaran adam diye zırvalık çekiyorlar, yıllar sonra kendileriyle dalga geçmek için "dünyayı kurtaran adamın oğlu" diye dalga geçilecek başka bir film yapıyorlar.
bir de şu deliha'yı hazmedemiyorum, recep ivedik hadi bir bok yedi, bunun dişisini yapmanın anlamı ne arkadaş!
sessiz sedasız en çok evrim geçiren sanat kolu olmuştur.
1900'lerin başındaki o fotoğraf karelerinden oluşan siyah beyaz ve sessiz hali günümüzde 3d teknolojisine gelmiştir.
bu arada 3d ile ilgili enteresan detaylar mevcut.
3d, insan gözüne en yakın çekim tekniklerinin kullandığı bir kaydediş şeklidir.
insan gözü biz algılayamasak da mavi ve kırmızı renklerde görür.
bu yüzden klasik 3d gözlüklerinin camları mavi ve kırmızıdır.
atıyorum araba bir yerden uçacak.bu sahne 3d çekilmek isteniyor.
iki adet aynı tür kamera ''insan gözü derecesinde eşit şekilde yerleştiriliyor''
daha sonra aynı anda kayıda giriyorlar.
sonra bu iki görüntüyü alıp üst üste birleştiriyorlar.işte 3d böyle çekiliyor.
insan gözü de ayrı ayrı olmasına rağmen biz tek parça olarak görürüz.
beynimiz bizim için birleştirir.
burada ise bu işi kamera arkası hallediyor.
Günümüzde damsız girilmesi çoğu insan tarafından abes karşılanan yer. Hele erkeğin damsız girmesi aşırı saçma karşılanıyor. Sinemaya damsız giden erkek de kendinde suçluluk psikolojisi oluşturuyor.
sanat tarihinin en büyüleyici dallarından biridir. ışığın aydınlattığı o dev ekranda ne hayatlar görmüş, ne hayatlara üzülmüş ve ne hayatlara gülmüşüzdür... aslında sinema biz insanların ekrana yansımasıdır, sinemanın bu ışık kaynağı bizler oluyoruz. sinemayı bir de ahmet haşim' in '' bize göre '' isimli kitabında, eleştirel bir dille yazdığı bir bölümden inceleyelim :
'' boş vaktim oldukça sinemaya giderim .yumuşak bir karanlığa gömülmüş, makinenin hışırtısını dinleyerek, vücudumun değil, ruhumun bir çetin yol üzerinde mola verdiğini hissederim. karanlık, ölümün bir parçasıdır, onun için dinlendiricidir. büyük dinlenme, bir karanlık denizine dalıp bir daha ışığa kavuşmamaktan başka nedir?
sinemanın diğer bir fazileti de olgun yaşın, kafatası içinde, bir deste deve dikeni gibi sert duran acıtıcı mantığı yerine, çocuk safdilliğini ve kolayca aldanış kabiliyetini koymasıdır. rüya alemi üzerine açılmış sihirli bir pencereyi andıran beyaz perdede koşuşan, döğüşen, düşen, kalkan şu ahmak şahısların tatsız tuhaflıklarından veyahut kovboy süvariliklerinden veya harikulade hırsızlık vak'alarmdan, başka türlü tat almak kabil olur muydu? insan saflığıyla beslenen sinema edebiyatı, henüz kıymetsiz yazarın işidir. resmi, beyaz perde üzerinde kımıldayan şu rimel ile kirpiğin her teli bir ok gibi dikilmiş güzel kadının gözünden, damla damla akan sahte gözyaşları, zevkini ve aklıselimini şapka ve bastonuyla birlikte vestiyere bırakmayan adamı, teessürden değil, ancak can sıkıntısından ağlatabilir.
sinema, böyle yormayan masum bir göz eğlencesi kaldıkça, yorgun başın munis bir sığınağıdır. her zevkini kaybetmiş ruhu, çocukluk tazeliğine kavuşturan bu karanlıkta, basit musiki, tatlı bir ninni vazifesini görür. ben, en güzel ve en dinlendirici uykularımı sinemanın, ipek yastıklar gibi başın arkasına yığılan yumuşak karanlığına borçluyum. ''