film bittikten sonra sinema salonundan çıkarken kendimi kamyon çarpmış gibi hissetiğim film.kurgusuyla insanı sarıp sarmalayan,bittiğinde sudan çıkmış balık gibi ortada bırakan nadide filmlerden.
filmdeki hikayeler kronolojik sırayla ilerlememektedir. öneğin ikinci bölümde marv'ın ölümünü seyrederiz; daha sonra, son bölümdeki nancy ile hartigan'ın karşılaşma sahnesinde barda oturmuş içen marv'ı görürüz. bu durumda biz marv'ın goldie'nin intikamı peşinde koşuşunu seyrederken hartigan çoktan ölmüştür. zaten nancy'nin üzerinde hep bir melankoli havası vardır, ister istemez onun hartigan'ı düşündüğü izlenimini edinirim
sondtrackleri de (flute- absurd; the servant-cells) güzel ve uyumlu olan orjinal çizgi romanının tadında film. filmin en içinizde kalan hikayesi nancy ile hartigan (bruce willis)ın kidir.polis olan bruce abimiz o kadar haksızlığa uğramıştır. ortağı bile ona kazık atmıştır. taşaklı bir senatörün sapık oğlundan kurtardığı kıza (nancy)tecavüz etti iftirası ile hapse atılır. o pis şehirde günahkarların arasında aziz gibidir. o kadar ki hapisten çıktıktan sonra kendilerine tekrar musallat olan senatörün oğlunu öldürdüğü için senatörün adamları peşine düşüp de nancy e zarar vermesinler diye intihar eder. iç burkar nancy e veda sahnesi. nancy nin haberi yoktur. hartigan ın önden kendisini gönderip geri döneceğini sanar.
şiddeti tüm dünyaya empoze etmekten kaçınmayan hollywood ve onun arkasındaki abdnin son yıllardaki en büyük başarısı... orası bir günah şehiri, ama o kadar vahşet içeriyor ki özeniyoruz, filimdeki karakterlerden bir yada birkaçını tıpkı oymuşuz gibi hayal ediyoruz.. ve alışmaya başlıyoruz zmanla yarın yolda ceset görsek korkmayız mesela, işte bunun sonucunda "ırak'da 43 kişi öldü" haberini duyunca irkilmiyoruz, izlediklerimiz, duyduklarımız, kısaca hissettiklerimiz bilinçaltımıza işleniyor haberiniz olsun... ayrıca (bkz: paronoya), (bkz: sözlüğün bilinçaltımızda olması)
adı gibi bir film. bahsettikleri dünyanın iğrençliğini o kadar güzel anlatmışlar ki filmi izledikten sonra kendi dünyamıza adapte olmakta çok zorlandım. anlatım ve kullanılan teknikler, siyah beyazın ve siyah beyazın içine giren diğer renklerin muhteşem uyumuna diyecek tek bir lafım yok.
filmi seven çok; sevmeyeni de bir o kadar çok. filme sıradan amerikan aksiyonu ve macerası adı altında yapılacak bakış, gerçekten haksızlık olur. hele ki örümcek adam, süperman ile kıyaslanacaksa keşke frank miller hiç yapmasaydı bu filmi. yazsaydı sadece.
felsefesi bir başka kendi bir başka film.
imdb en iyi 250 film sıralamasında 8.3 puanla 63. sırada bulunur. Bir başyapıt olduğu tartışılmaz eserlerdendir. (bkz: jessica alba)
imdb.com/chart/top
robert rodriguez'in inanılmaz bir biçimde güzel yönettiği (gerçi frank miller yazdığıyla çok da zorlamamıştır rodriguezi * ) tüm dünyanın da ortak kararı olaraktan sinema tarihinde bir karikatür serisinden* en iyi çevrilmiş filmdir.
serisine sadık kalınarak belli başlı ayrıntılar hariç siyah beyaz çekilmesi de hoşa gitmiştir.
filminin cevrilecegini duydugumda sıcarlarmı acaba diye korktugum ama korktugumun basıma gelmedigi cizgi roman alemlerinin
kralı mickey rouke'un canlandırdıgı marv karakterinin bunyemde yarattıgı tahribat kalıcıdır
frank miller'ın çizgi romandan filme uyarlanmıştır. requiem for a dream'le beraber hayatımı sikmiş filmlerden biridir.
''old man dies, young girl lives, fair trade...''
ve
''worth dying for, worth killing for, worth going to hell for. amen.''