Ebu Musa Câbir bin Hayyan (Arapça: جابر بن حيان Cābir ibn Hayyān; ابو موسی جابربن حیان Ebu Musa Câbir bin Hayyan, Latince: Geber ya da Geberus; d. 721 ya da 722 Horasan - ö. 808 ya da 815 Kufa), Abbasi döneminde yaşamış ve islam bilimi'nin temelini atan efsanevî Türk asıllı âlimdir. Orta Çağ Avrupası'nın Simya alanına büyük ölçüde etki etmiş ve Kimya'nın da esasını oluşturmuştur. Günümüz dünyasında atomla ilgili ilk çalışmaların ingiliz fizikçi John Dalton (1766-1844) tarafından yapıldığı, uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği fikrinin de Alman kimyacı Otto Hahn (1779-1868) tarafından ortaya atıldığı fikri yaygındır.Halbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış ve dönemin en büyük ilim merkezlerinden Harran Üniversitesi'nde rektörlük yapmış olan Câbir bin Hayyân, maddelerin atomik yapısını gösteren tespitler yaparak, reaksiyonlarda belirli kütlelerin belirli kütlelerle reaksiyona girdiğini söylemiştir. Atom hakkında, ancak asırlar sonra anlaşılabilecek şu sözleri söylemiştir:
"Maddenin en küçük parçası olan "el-cüz'ü la yetecezza" da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin söylediği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. Atom parçalanabilir. Parçalanınca da öyle büyük bir güç oluşur ki bir anda Bağdat'ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü Teala'ın kudret nişanıdır."
Böylelikle görülmektedir ki, Hayyan, Dalton ve Hahn'dan yüzyıllar önce bu buluşları gerçekleştirmiştir.
Kimyager ve Eczacı olan babasının oğlu olarak Horasan'da doğmuş ve Yemen'de okuduktan sonra Kufa'ya giderek Abbasi halifesi Harun Reşid'e saray âlimi olarak hizmet etmiştir. Kimya dışında Eczacılık, Metalürji, Astroloji, Felsefe, Fizik ve Müzik gibi geniş alanda 400 ü aşan eser bıraktığı söylenirse de ancak 20 civarında eseri bugüne kalmıştır. Bazı eserlerinin aslında öğrencileri tarafından yazıldığı anlaşılmıştır.
Nitrik asit, Hidrojen klorür ve Sülfürik asit'in rafine ve kristalize yöntemlerini bulduğu Kral suyu'nu icat ettiği ve Sitrik asit, Asetik asit, Tartarik asit'i keşfetiği düşünülmektedir. inbik ( الأنبيق al-inbiq) geliştirmiş ve kendisinin ortaya attığı Baz kavramıyla Kimya'nın gelişmesine katkıda bulunmuştur. Kendisi o yüzyıldan atomun parçalayacağını görmüş büyük bir bilim adamıdır. Ayrıca daha sonra zehirlilerin zehirlisi olan arsenik tozunu elde eden ilk kişidir.
Agathodaemon, Hermes Trismegistus, Pisagor ve Sokrates'i saydığı ve Eski Yunan, Eski Mısır ve Şia Sufizminden etkilendiği düşünülmektedir. Eserlerinden 12. yüzyılında Latince'ye çevirilmiş olan Kitab al-Kimya adlı eseri, Simya ve Kimya kelimelerinin kökeni olmuştur.[2]
El-Râzî
El-Razi (tam adı: Ebu Bekir Muhammed ibn Zekeriye el-Razi, Arapça: أبو بكر محمد بن زكريا الرازي Abū Bakr Muhammad ibn Zakarīya al-Rāzi; Farsça: زكريای رازی Zakarīya-ye Rāzi; Latince: Rhazesa ya da Rasis; d. 865 Rey - ö. 925), Fars simyacı, kimyager, hekim, filozoftur.[3] Latinlerde Albubator , Avrupa biliminde Rhases adlarıyla tanınmıştır. El Razi, maddeci ve akılcı düşüncelere dayanarak, Cabir'in gizemci alşimisine karşı çıkmıştır.
Maddenin atomlar ve boşluktan oluştuğu görüsüne dayanarak, uzayda atomlar ne kadar sıkışık kümelenirlerse, oluşturdukları maddenin de o kadar yoğun olacağını hava, su ve toprak örnekleriyle ortaya koymuştur. El Razi, simyacıların değerli metalleri elde etme uğraşlarına karşı çıkarak, “çeşitli yollarla sarartılan ya da beyazlatılan maddelerin Altın ve Gümüş olamayacaklarını, yani boyamayla hiçbir maddenin özünün değişemeyeceğini
ortaya koymuştur.” [9]
Başlıca yapıtları
1.el-Hâvi (20 cilt), 907, (Latince başta olmak üzere 11 dile çevrilmiştir. Döneminin tıp alanındaki en ayrıntılı ve bilgi içeren ders kitabıdır.)
2.Kitabul-Mansur, 920 [3]
ibni Sina (Avicenna)
islâm âleminde yetişen Farisi kökenli meşhur felsefeci ve tıp âlimi. ismi, Huseyn bin Abdullah bin Hüseyin bin Ali bin Sînâ el-Belhî, künyesi Ebü'l-Ali'dir. ibn-i Sînâ diye meşhur oldu. Batı dünyâsında "Avicenna" adıyla tanındı. 980 (H.370) senesinde Buhârâ yakınlarındaki Afşan'da doğdu. 1037 (H.428) senesinde elli yedi yaşındayken öldü.
ibn-i Sînâ; tıp, matematik, mantık, felsefe, astronomi, fizik, kimyâ, farmakoloji, edebiyât ve arkeoloji ilimlerinde söz sâhibiydi. En meşhur olduğu ilim sâhası tıptı. Tıp mütehassısı olarak önceleri tıp ilminde yer alan pek çok metodu değiştirdi ve birçok keşifler yaptı.[10] Batı bilim dünyasının başat felsefelerini, Doğunun düşünsel düzleminde yorumlamış; başta tıp olmak üzere, fizik, kimya, astronomi, simya, metafizik, tabiat, matematik ve geometriye kadar hemen her pozitif bilim dalıyla ilgili önemli eserler ortaya koymuştur.
Ebu Bekir Razi bin Zekeriya ve ibni Sina, simya konusunca yeni düşünceler ileri sürdüler. ibni Sina, metallerin dönüştürülmesi konusunda ilk kuşkuları ortaya atan şişi oldu. Razi, birçok deney yaptı ve maddelerin sınıflandırılmasını genişleterek, doğru yönde küçük bir adım attı.
ibni Sina (Avicena, 10. asır) riyazetli Sufi tarikatlarına inisiye simyager ve hekimlerdi. ibn Sina özellikle dönüşümle ilgilenmiş ve "el-Fennü'l-Harmis nün Tabiiyat" ve "Kitab el-Şifâ" adlı kitablarının mineralojiyle ilgili bölümünde mineralleri taşlar, ateşte eriyen maddeler, kükürtler ve tuzlar olarak dört gruba ayırmıştır. "Kitab el-Şifâ"nın son kısmında simyacılara çatarak bir metalin başka bir metale dönüştürülmesinin olanaksızlığını ve bu yolla yapılan alaşımların, kurnazca yapılmış taklitlerden öte bir şey olmadığını belirtmiştir. ibn Sina madde ve biçimin bir birlik olduğunu, doğa olaylarının açıklanmasında doğaüstü ve maddesel olmayan güçlerin etkisinin olmadığını söylemiş, kuramsal düşünceyi ve kavram üretmeyi öne çıkarmıştır.[9]