biraz gercekci, biraz abartılı; amma illa ki leziz, keyifli, eglenceli, dusunduren ve mutlu edimli film.
--- spoiler ---
esas adamımız bipolar. yani ani duygusal durum degisiklikleri var ve bazen atakları oluyor. yani durum biraz sansızlıkla kontrolunden cıkıyor.
esas kızımız kocasının olumunden kendini sorumlu tutan biri. hayattan ocunu onune gelenle dusup kalkarak almaya calısıyor.. onun da catlak oldugunu belirtelim.
ve derken aralarında baslayan dostluk..
bir delinin dunyasına girmek istiyorsan onun kadar deli olmalı ve onun dilinden onunla konusmalısının izdusumu..
o kadar birbirlerine goreler ki ve esas adamımız onu aldatıp terk eden ve bu sebeple bipolarlıgının meydana cıkmasına ve dahi hastanede 8 ay yatmasına sebep olan kadına maalesef takıntılı ki..
esas kadınla esas adam butun kusurlarını, engellerini, onu hayatta paralize edenlerini asıyor.. cunku kadın ona tam destek..
esas kızımız yargılanmadıgı ve dogru anlandıgı/okundugu adamın ellerinde yesilleniyor.. gulucuklerle donanıyor..
beraber mutlular.. ve adam takıntılarından dolayı bunun farkına bir hayli gec varacak kadar kör..
ama farkına vardıgını anladıgımız an seyirci olarak buyuk bir mutlulukla takip eder oluyoruz filmi..
iki deli. hayatca otelenmis iki sorunlu.
birbirini gercekten anlayan ve herkes onlardan korkup kacarken birbirini tamir etmeye calısan bir adam ve bir kadın..
ve gercek aşkla iyilesmeleri..
turgut uyar der ya "insan sevdikce iyilesiyormus, anladım."
iste tam da bunun filmi.
film bitince ona dondum ve beni iyilestirdigin icin tesekkur ederim sevgilim dedim.
o da pismis kelle gibi sırıttı ve ben de sana beni iyilestirdigin icin tesekkur ederim dedi. anladık birbirimizi her zamanki gibi. sevindik. sevdik. ve daha da sevecegiz.
-evlat, muhim olan onun sana uyması degil, onun kusurlarının sana uyması. muhim olan kusursuz birini bulmak degil onu kusurlarıyla sevecek yogunlukta bir sevgiye sahip olmak.
--- spoiler ---
Komedi, romantizm, drama, aile... vb. sinemada ki bir çok kavramı bir arada ustalıkla harmanlayıp bize yine usta oyuncularla sunulmuş olan harika Bir film. Her bir oyuncuyu izlemek ayrı bir keyifti (Chris Tuckerın rolünün gereksiz olması da üzdü). Her iki baş rol oyuncusu da filmin ilk yarısında ki çılgın halleri ile şahaneydi ikinci yarı olaya aşkın dahil olmasıyla film az bir miktar klişeye sardı keşke daha farklı ilerleseydi. Yine de benim için bu yılın izlediğim en iyi filmi oldu.
jannifer lawrence ve bradley cooper'ın başrolleri üstlendiği bir film. Jannifer bu film sayesinde oscar kazanmış. Kendi görüşlerim ilk 1.5 saat sıkıntı içinde izledim, sonrasında hiç beklemediğim bir an gerçekleşti ve filmin sonunda kendimi alkışlarken buldum. Bir kez daha umut ve farkındalığın ne kadar önemli olduğunu hissettim. Kesinlikle olmasa bile ölmeden izleyebileceğiniz filmler arasına girmeli.
izlediğim en güzel filmlerden.
keşke bunu seninle izleseydik. 2 hasta insan birbirini ne kadar sevebilir dimi.
ağlamıyorum gözüme jannifer lawrence kaçtı
karakterlerinin tamamına yakınında psikolojik sıkıntılar olan, ama bunu izleyiciye keyifli bir şekilde aktaran, tahmin edilebilir finali ile duyguyu tavan yaptırmayan ama ana karakterlerin gerçekçi tavırlarını tebessüm ve şaşkınlıkla izleyeceğiniz bir film.
Jennifer Lawrance böyle devam ederse, Hollywood onu yeni Meryl Streep olarak değerlendirip devamlı oscar/oscaradaylığı verir. işinin hakkını da veriyor. Her ne kadar nasıl ünlü olduğunu bilsek de, ününü yükseklerde devam ettirmek daha zordur, bunu başarıyor. Mother!(2017) filmiyle Oscar alacağına inanıyorum. *
Bradley, fiziksel olarak rolüne çok yakışmış. Sonlara doğru mektup sahnesindeki tavırları biraz yapay olsada genel olarak iyiydi.
DeNiro, Jackie, Chris filmi zenginleştiren isimler. Onları görmek ayrıca mutlu etti.
--spoiler--
filmdeki saçmalık, Pat' (Bradley) karısını banyoda adamın biri ile yakalıyor, adamı öldüresiye dövüyor, hastaneye yatıyor, hastaneden çıktıktan sonra Pat, karısı ile arası düzelsin diye herşeyi yapmaya göze alıyor. Tamam hastalıklı karakterler var da bu kadar değil amk. ve de bu hasta karakter, kocası öldü diye herkesle yatan Tiffany'e (Jennifer) slut diyebilecek kadar da aklı yerinde. bu paradokstan dolayı puan kırılır.
--spoiler--
2 sene önce okuduğum matthew quick romanı. Ana karakteri pat gerçekten çok sempatik gelmişti ve kitabın bitmemesini isteyerek ama bir yandanda sonunu merak ederek çok hızlı bir şekilde bitirmiştim. Bugünlerde tekrar okuyasım geldi nedense.
Filmine gelirsek, kitabı okuduğum için beklentim daha yüksekti haliyle ancak yinede çok kötü değildi. Beğendim ve izlenmesini tavsiye ederim.
Tabi ki önceliğiniz kitap olsun. Kitabını okumadan izlemeyin bence. Her ikiside yüzünüzde tebessüm oluşturacak eserler.
beğendiğim samimi bir film. tekrar izleyesim geliyor bu aralar nedense. jennifer lawrence'ın en beğendiğim imajının bu filmde olmasının etkili olduğunu düşünüyorum.
pat, sonu mutsuz biten hemingway'in kitabını camdan fırlatıyor ya oraya bittim..
demek istediğim bunalımdaysanız bu filmi izleyin.. sonunda içinizi mutluluk kaplar..
yok bunalımdayken hemingway, jack london okuyacağım derseniz sonunda tabancayı kafanıza dayamak isterken bulursunuz kendinizi, tecrübe edildi benden söylemesi.
sıradan bir film. vasat oyunculuk da eklenince çekilmez oldu.
konu itibariyle yakınlık arzeden as good as it getsin yanında sönük kalmaktadır. ayrıca jennifer kızımızın bu oyunlukla oscar alması komik.
sevgiliyle izlenmesi gereken filmdir. mısırları patlatıcaksın, ya o snei ndizine o sen onun dizine yatacaksın ışığı kapatıp izleyeceksin filmi. kah gülüp kah ağlayacaksın, arada ''sen bana hiç böyle yapmadın'' diyeceksin.
duygusal birşeyler hissetiğiniz birini bu filme götürün mutlaka. eğer o da bişiler hissediyorsa filmden sonra gaza gelip aşkını ilan edeiblir.
herşeyiyle çok başarılı bi filmdir. tiffany e aşık oldum sanırım. keşke böyle hatunlar sadece filmlerde olmasa. koşmayı da seviyorum her gün koşardık beraber.
Klişe olmayıp anlatacaklarını en basit ve en sade dille anlatmıştır. Dikkat edin Pat karakterinin annesiyle, babasıyla, çevresiyle yaşadıkları şeyler her insanın hayatında yaşayabileceği tarzdan. Bu filmi klişe olmaya sürükleyen final kısmıdır ki beni de hayal kırıklığına uğratmıştır. Dün gece filmi izlerken geç olmuştu kapat yarın izlersin dedim kendi kendime. Sonra boşver izlemeye devam et dedim ve sıcacık bir filmle karşılaştım.
Bipolar bozukluğu bulunan bir adamın yaşadıkları fazla derine inmeden anlatılmış. Yani bizde çevredekiler gibi izliyoruz olayları karakterin bakış açısıyla değil. Bir diğer duygu durum bozukluğu sergileyen Tiffany karakteriyle tanışıyoruz tesadüfi bir şekilde. Mektup olayının tahmin edilebilirliğini de aslında basit olmasından dolayı beğenmedim. Jennifer Lawrence'ın oyunculuğu herşeyin üstesinden geliyor aslında. Karakterine de tam anlamıyla hakim olmuş durumda. Bradley Cooper'ı sevmeme rağmen bu filmde beğenmedim. Fazla basit oyunculuğu gözüme çok battı neden bilmiyorum.
Yapılan klişe yorumlarına bir iki yer dışında pek katılmıyorum. Lakin Hollywood'un alışılmışlığından sıyrılan filmlerden bir tanesi nazarımda.. Fakat öyle aman aman birşeyi yok onu da kabullenmek gerekir. Filmin son kısmı eğer şöyle olsaydı hayal kırıklığı yaşamazdım;
Tiffany ağlayarak kaldırımlardan koştuktan sonra arkasından Pat koşarak geliyor. Biliyoruz ki Tiffany'nin eşine araba çarpıyor ve ölüyor ona iç çamaşırı alışverişinden dönerken bir umutsuzluk yaşayarak. işte bundan sonra Tiffany'e araba çarpıp hayatını kaybetseydi ve Pat ona orada o mektubu vermeseydi de Tiffany'nin cenazesinde onun mezarında yalnız kaldığında ceketinin cebinden çıkarıp okusaydı içinden. Sesli olarak değil tabii ki biz neyi yazdığının farkında olmadan. Ondan sonra mezarın üzerine mektubu bıraktıktan sonra gitseydi kamera mektuba zoom yapsaydı ve biz yazanları okusaydık. Böylece zaman kavramının, biraz daha erken davranmanın önemi vurgulansaydı daha iyi olmaz mıydı? Sonrasında bundan ders çıkaran Pat bipolar bozukluğunu atlatıp hayatına devam etseydi.
Açıkçası böyle bir son daha iyi gözüküyor gözüme. Öpüşmeleri falan fazla klişe yahu!
bireysel oyunculuk performansları için izlenmesi gereken film. ağır başlıyor ama arap atı misali sonlara doğru toparlıyor.
bradley cooper ve jennifer lawrence tam anlamı ile kusursuzlar. de niro ve chris tucker ı görebilmek de çok değerli.
ben şahsen kişisel olarak da hem adamın karısına hem de babasının bahise takıntısında kendimi gördüm. bu yüzden çok hoşuma gitti sanırım.
bombok bir film. oscar muhabbetleri de geçmiş ama böylesine saçma bir filme oscar verilebiliyorsa recep ivedik'e osroad veya ochelicopter falan verilmesi lazım. film bitene kadar pat'in şizofreni olduğunu ve ailesi de dahil etrafındaki herkesin onun için çalışıyor olduğunu düşünmüştüm. aslında böyle düşünmem için bir kaç sebep olsa da film ilerledikçe öyle olmadığını anladım ama anlamamazlıktan gelmeye çalıştım herhalde. çünkü karısı tarafından aldatılmış, bu sebeple de hafiften kafayı oynatmış birinin bunlara rağmen onu kazanmak için uğraşması ve yakınlarının da buna saygı duyması şu an için geçtim abd'yi, dünyanın hatta güneş'in bile kaldıramayacağı bir genişlik. bununla birlikte filmde buna benzer bir kaç hatta sıkılmaz da biraz zorlarsam belki bir kaç tane bir kaç saçmalık sayabilirim.
böyle bir kadroyla da bu kadar sikik bir film üretebilmek için baya bir uğraşmak lazım bence. eğer oscar verilecekse de bu çaba için verilecektir muhtemelen.
bradley cooper ın başarı hikayelerine konu olacak bir karakteri canlandırdığı filmdir. ayrıca filmde en sevdiğim siyahi oyuncu olan chris tucker ın uzun bir aradan sonra küçük bir rol de olsa oynaması beni mutlu etmiştir.