siklenmemenin dayanılmaz hafifliği

entry3 galeri0
    3.
  1. alası yapıldığında (ki daha yapamadım ama nasıl yapılacağını çok iyi bilirim) çok çok güzeldir.
    insanı hafifletir, umursamaz yapar. tabi bu durumdan memnun olmayanlar da olur, ama hiç takmazsınız.
    0 ...
  2. 2.
  3. buradaki siklemek "bıçaklamak" la aynı anlamdaysa gerçekten hafiflik hissettirecek olan durumdur.
    0 ...
  4. 1.
  5. güneşin gökyüzüne tepeleme kazık çaktığı, deodorantların insan vücudunu zar zor zaptedebildiği bir günde, siyah t-shirt'lerimizle uzun bir yola koyulmuştuk. aslında yol uzun değildi ama eğer 'gideceğiniz yeri tam olarak bilmiyorsanız' o yol hiç bitmiyor. bizde bilmiyorduk. gittiğimiz yer o'nun kız arkadaşının olduğu yerdi. ben daha önce hiç gitmemiştim, 'o' da. bu uzun yolculuktan çok sıkıntılıydım ama bana 'benimle gelir misin ?' dediğinde 'gelirim abi, n'olacak..' demiştim nedense.

    yol boyunca kulağından kulaklığın bir tanesi ile müzik dinliyor, sürekli şu şarkıyı biliyor musun deyip diğer sol kulağında olması gereken fakat t-shirt'ünün üzerinde sallanan kulaklığı durup bana uzatıyordu. dinlediğim şarkıların hiçbirini bilmiyordum. 'bilmiyorum' dediğimde şarkının şeceresini anlattığı için 'hmm. biliyorum..' deyip geçiştirmeye çalışıyordum çünkü güneşin alnında oluk oluk ter atarken bu şarkılar için ikide bir durmak canımı iki misli sıkıyordu.

    nihayet yaklaşık 1 saate yakın yürüdükten sonra terden t-shirt'lerimizin arkasında oluşan birer yuvarlak 'ter izi' ile mekana ulaştık. o kız arkadaşıyla direkt dudaktan selamlaşırken ben de masada oturan biri sarışın diğeri kızıl saçlı ve bir de uzun boylu bir sap ile tanışayım dedim. 'merhaba..'. müziğin sesinden dolayı diye kendimi avuttuğum bir siklemezlik ile karşılaşıp bir sandalye çekip oturdum. benimki hemen uzun süren yolculuğumuzu muhtelif yalanlar ve abartmalar ile süsleyerek anlatmaya koyuldu. masada oturmamdan beri ilk yarım saatlik dilim dolmuştu ve sadece 'benimki' konuşuyordu. içimden istemsizce 'bugün hiç bitmeyecek' dedim..

    no doubt çalıyordu. hani şu meşhur şarkıları.. kızlardan sarışın olanınla bir kaç kez muhabbet etmeye çalıştım. pek başarılı olamadım. kızlar o uzun boylu sapla muhabbet ediyor, benimki de sevgilisiyle yiyişiyordu. iyice canım sıkılmıştı. ilk saat noktalandığında benimkinin sevgilisiyle giriştiği bademcik operasyonundan kafasını kaldırıp nefes aldığı bir an hemen kulağına eğilip 'abi ben kaçıyorum' diye fısıldadım. 'neden lan, otur işte' gibi katmerli, ortamdaki varlığımı sorgulatan bir cümle sarfetti. yerime oturup iyice sandalyeye gömülmüştüm artık. dinlemiyordum muhabbetlerini de. tam kulak verdiğimde, kızıl saçlı kızın ortaya söylediği bir şey üzerine espri yapmaya çalıştığımda sarışın kızın mimiksiz bir 'az önce o espri yapılmıştı' gibi sebepsiz kin kokan çıkışı üzerine artık iyiden iyiye edison'un projesini elinden çaldığı tesla gibi hissediyordum.

    'sikerim lan alayınızı, gidiyorum ben' gibi güçlü bir tepkiyle masadan kalkma aşamasındaydım. fakat çok ezikçe olacaktı. sustum, oturmaya devam ettim. ilerleyen saatlerde hiçbir muhabbete girmeye çalışmayıp sadece içiyor, 'bu götoşluk onların götoşluğu, siktir et; bir daha da dışarı adım atmazsın bu adamla' diye kendi kendime vaaz veriyordum.

    ve yaklaşık 3 saat süren bu işkence noktalanmıştı. mekandan çıkıldı fakat eve gidilmeyecekti. fakat onların yanında sıfırın altına inen varlık savaşımı daha fazla sürdürmek niyetinde değil, onlardan ayrılıp hükümdârı olduğum bir mekana geçip varlığımı anlamlandırmak istiyordum. 'e hadi ben kaçar..' dedim benim eleman ve sevgilisine. benim elemana yavaştan saydırmak istiyordum ama daha önce hiç saydırmadığım ve şimdi şu an yaparsam çok anlamsız olacağı için kibar davranmaya çalışıyordum. eleman yine 'nereye kaçıyosun lan, yürü!' diye sikti attı tüm planlarımın içine. artık iyice sünmüş durumdaydım. sanki sevgilisinden sonra benimle olan ilişkisinde de 'erkek' olduğunu sanıyordu. sevgilisinin yanında olduğu için gücüne güç katmıştı. kendimi 'üzerine kuma getirilmiş kadın' gibi hissediyordum. sabrım ise tüm sınırlarını zorlamıştı. bir bıraksam ağzımdan hangi köşeli kelimeler fırlayacak ve ağır sıfatlar o'nun suratına suratına sıralanıcak bilmiyordum. hırslıydım. fakat kontrolümü kaybetmeden maçı kazanmalıydım.. başka bir mekana geçmek için yürümeye devam edilirken benimkine tekrar 'abi ben cidden kaçıyorum, ısrar etme' diye fısıldadım. 'eeh be birader, ne kıllattın ama. iyi, peki; n'apıyorsan yap..' diye önde yürüyen 2 uyuz kız ve 1 kendini beğenmiş artı uzun boylu sapın dönüp bakacağı şekilde çemkirerek yoluna devam ediyordu. adımlarımı yavaşlattım. ne diyeceğimi bilmiyordum ama dudaklarım çocukken olduğu gibi titreyerek büzüşüyordu. neredeyse dengesiz bir duygu patlamasını salıverecek, senkronize bir şekilde bağırarak ağlayacaktım. bağırırken anlaşılabirliği şüpheli bir takım sıfatlar sarfedecek, boşalacaktım. fakat yapmamalıydım. dönüp kıçımı gitmeliydim. gitmeliydim işte.. ama yapamadım..

    'lan amına koduğumun şerefsiz ibnesi, ben kimin için 1 saat yürüdüm bu sıcakta, bu götoşların yanında 3 saattir mal gibi oturduğum yetmiyo, daha ne trip atıyosun be amına kodumun yavşağı!!!11111111111'

    allah kahretsin inşallah. sokağın ortasında, yoldan geçen bilumum insanın dönüp baktığı, bizimkilerin bilmem kaç saniye boş bakışlarla durup bana kitlendiği bu boşalmayı yaşamıştım. yaşamıştım. rahatlamıştım. ama ağlıyordum. yavşamayı düşünüp avcumu yaladığım sarışın, taş, adi, piç, uyuz kızın ve daha nicesinin önünde. çocuk değildim ki ben. her sosyal başarısızlıkta ağlayacak kadar güçsüz de olmamalıydım. ama elimde değildi. kendimi kontrol edemedim. yaptım. ağladım. dahası önüme doğru eğildiğim esnada gözyaşlarım yol olarak yanaklarımı değil de burnumu kullandı. cebimde selpak aradım. bulamadım. sümüklerimi koluma sildim. sarışın kız bakıyordu. içinden 'şapşal ya ne tatlı, sokağın ortasında salyasümük..' demesini istiyordum.
    7 ...
© 2025 uludağ sözlük