dört duvarı imge, ve içi düş olan, can yücel'in gür beyaz sakalını sıvazladığı, ahmed arif'in gözleri aradığı, nazım'ın ceviz ağacı olduğu dükkanda, şiir kitaplarında, sevdiceğe verilebilecek hediye aramaktır.
ve zordur, her şiir biraz eksik, çünkü o şairler kendi sevgililerini görmüştür, "kadın"ı görmüştür fakat o göz'leri görmemiştir. göz'leri gözünüzde tüterken, bir fotoğrafta yine öyle bildiğiniz her kelimeden farklı bakarken, imge'nin ve tanrı'nın kendisiyken, her şiir biraz eksik kalır, ara sokaklarda aramaktan cayar okumaya dalarsınız. ve susmak, susamak.
yaratıcı'nın kendi imzası, o gözlere, şiir aramak, boşunadır.
kim yazabilir ki senin sevgilinle delişmen sularda sevişmelerini ? kim bilebilir senin en ince tarafından tutulan ruhunu, bir keman teli gibi gerilip bir kös gibi kükrediğini? kim şiire dökebilir senin en bıçkın , bazen en durulmuş en süt liman hissiyatını. kim bilebilir en sevdiğin pozisyonu, kim bilebilir bir gecede kaç posta attığını öhmmm ...