yaklaşık 80% vergi olarak odediğiniz paranın devlete gideceğini bilerek,
-şu devlet bütçesine benimde bi katkım olsun anlayışı içinde bulunarak vatani bir hizmet anlayışının vuku bulmasıdır.
yoğun balgam yapan sigara bir gün gelir sizin tıkanmanıza sebep olur o göt korkusuyla bırakırsınız sigarayı ama öyle kolay değildir çıkarmak sigarayı hayatınızdan. içseniz tıkanıp belkide öleceksiniz. son bir gazla bir hedef konur iz bırakacak bir proje yapıp daha sonra her ne pahasına olursa olsun o sigarayı içmektir bu. ve gün gelir o iz bırakılacak proje yapılır. ödül töreninden hemen sonra bir büfeden sigara alınır. açılır paket oturulur bir yere yakılır sigara.bir nefes çekersiniz tüyleriniz ürperir. o ara hemen sigarayı hemen söndürürsünüz. garson gelir ona paketi taktim edersiniz içmediğini söyler size. al dersiniz içen bir arkadaşa verirsin der. ve kalkılıp sahilde yürünür. sigaramı o ne ya.
aradan on yıl bile geçse mis kokusuna karşı konulamayan illet sigaraya boyun eğip dumanın tadını çıkartan kişinin yaptığı iştir, rahmetli dedemin bir lafı vardı hiç unutmam; ''otuz sene oldu bırakalı hala mis gibi kokuyor şerefsiz sakın başlama oğlum'', tabii bu lafın üstüne dayanamayıp başlamıştım.
bir haftadır sigarayı bırakmıştım. bu benim için bir rekordu. işin ilginci birden karar vermiş ve uygulamaya geçerken de hiç zorlanmamıştım. daha da ilginci o 2 haftalık süreç içinde sigara aklımın ucundan bile geçmemişti.
derken bir kış günü yaşadığım şehrin dışında bir yakın bir arkadaşıma ziyarete gitmiştim, çocuğu olmuştu, hayırlı olsun mahiyetinde sıradan bir ziyaret.
meşakkatli bir yolculuk olmuştu benim için keza her ne kadar mevsim kış olsa da antakya gibi genelde günlük güneşlik bir yerden iç anadolu ya gidiyordum ve beni 1 metre kalınlığında karla kaplı yolların beklediğini, dahası satlerce yolda mahsur kalacağımı hayal etmemiştim otobüs yolculuğunda.
güç bela da olsa gecenin geç bir saatinde arkadaşımın evine ulaşmış ve (afffola) sokak iti gibi titreye titreye arkadaşımın kapısının zilini çalmıştım. o zili çalma anı, o dondurucu soğuğa ve meşakkatli yollara karşı kazanılmış bir zaferdi sanki benim için. kapı açılıp içeri girdiğimde gözüme ilk ilişen cayır cayır yanmakta olan soba ve üzerinde fokurdayan çaydanlıktı. arkadaşım ıslanan elbiselerim yerine bir eşofman verdi, sobanın yanına oturduk, hemen arkasından çay faslı başladı. ne olduysa o an oldu. arkadaşım cebinden sigara pakedini çıkardı, çayın ilk yudumunu aldıktan hemen sonra sigarasını yaktı ve sigarayı bıraktığımı bilmediği için paketi bana uzattı. o an bir önümdeki çaya bir de uzatılan sigara pakedine bakıyordum ve diyordum ki "oğlum bak, eğer şu an sigara içmezsen bu illetten ömür boyu kurtuldun demektir." ama olmadı, uzattığı paketten bir dal aldım ve çay-sigara kankalığına yenik düştüm. o an pişman da olmadım açıkçası, sanki gecenin o saati, o soğuktan sonra, o sıcak çay ve sobanın yanında, o sigara bir ödüldü benim için.
o gün bugün bir daha sigara bırakma girişimim olmadı ve her sigara yakışımda kendi kendime tekrar ediyorum: "o sigarayı içmeyecektin."
insan gerçekten bıraktığına inandıysa ve uğrunda başka çabalarla onun yerini doldurabildiyse en stresli, acı dolu anında bile aramaz, başladıysa da iradesi zayıf insandır.
sigarayı bırakan bir arkadaşım, kapitalist düzene alet olmamak, paketlenmiş her şeyi reddetmek amacıyla artık hiç içmediğini söylemişti. ben de şöyle demiştim: "sence tek başlama sebebi özentilik olan bir şeyi bırakmaya ideolojik bir anlam yüklemek saçma değil mi?" biraz küfür de karşıtırmış olabilirim tabi araya. gülmüştü o gün. sonra bir telefon konuşmasında "sen haklıydın, artık herhangi bir anlam yüklemiyorum" demişti.
sigaraya tek bir sebepten başlanır: özentilik. ve inanın bana tekrar başlayanların %90'nın da yine sebebi budur.