shutter island

entry363 galeri33 video1
    62.
  1. leonardo di caprio'nun oyunculuğunun tavan yaptığı martin scorsese filmi.

    --spoiler--
    filme ilk başta klişe dedektif - suçlu- hapisane üçlüsü düşünülerek ön yargıyla yaklaşılır.
    sonraları nazi - gaz odası - soykırım - savaş sahneleri gelecek diye beklenir, ama beklenen olmaz.
    gidişat, hapisanedekilerin suçlu değil hasta, film ilerledikçe de deney olduklarına işaret eder ama ...
    filmin sonlarına doğru 6. hisvari adamın ölü bile olduğu düşünülür ama o da değildir.
    bütün bir film boyunca kasvetli meteorolojik durum gidişatı daha da gerilimli hale getirmek için biçilmiş kaftandır.
    merdivendeki son sahne annemin ee bok gibi bitti demesine neden olmuştur. aslında film bok gibi bitmez.
    --spoiler--

    başarılı bir film. sinemada izlemek nasip olmadı. ama her ne koşulda olursa olsun izlenilesi.
    8 ...
  2. 61.
  3. gerçekten değişik ve yer yer tahammül sınırlarını zorlayacak kadar durağan olan ama bir o kadar da diğerlerinden farklı bir yapım. ilk başladığında anlaşılıyor zaten sizi neyin beklediği yani siz tam öyle zannederken her şey bir anda tepe taklak oluyor, gidilmesi, görülmesi gereken bir film. hatta sırf leonardo di caprio nun oyunculuğu için bile gidilebilir.

    --spoiler--
    leo delirmese filmde, anlamaya çalışırken ben delirecektim resmen.
    --spoiler--
    5 ...
  4. 60.
  5. --spoiler--

    gerilim dozajı ve çarpıcı sonu beklentilerin altında kalan film. bence leonardo di caprio'nun son dakikada bir ibnelik yapıp o adadan kaçmak için bir plan kursaydı çok daha iyi olurdu gibi. ya da seyirciye leonardo'nun deli olduğuna inandırıldıktan sonra her şeyin doktorlar tarafından kurgulanmış olduğu bir psikolojik deney olduğu falan ortaya çıksaydı sanırım çok daha iyi bir final olurdu.

    --spoiler--
    6 ...
  6. 59.
  7. -bu adadayken düşünmeden edemiyorum.
    +neyi patron ?
    -hangisi daha kötü olurdu ? bir canavar olarak yasamak mı yoksa iyi bir insan olarak ölmek mi ?

    --spoiler--
    onca karmaşanın sadece bir oyun çıkması, kendimi bir an akıl hastası olarak hissetmeme neden oldu. belki de bu yaşadıklarımız da bizi normal hayata kazandırmak için bir oyundur. *
    --spoiler--
    9 ...
  8. 58.
  9. kafamda kurduğum onca kurguyu silip çöpe atma başarısını göstermiş filmdir. filmi ilk izlediğimde yakalayamadığım ipuçlarını finali bildiğim için ikinci izleyişimde farkettim tabi. öncedende söylendiği gibi teddy* ve chuck* hastaneye ilk geldiklerinde silahlarını teslim ederlerken chuck' ın silahını çıkartırken acemilik göstermesi ilk farkettiğim noktadır. ondan sonra polislerin bu kadar gergin olmasının sebebinin en tehlikeli hastayla karşı karşıya olmalarından kaynaklandığını düşündüm. ayrıca teddy hemşire ve hasta bakıcılarla yaptığı sorgu sırasında dr. sheehan' ı sorduğunda gerçekte doktor olan ancak teddy' nin ortağı olarak tanıdığımız chuck' a bakıp gülüyorlardı. filmde sonradan farkedebileceğimiz birçok husus var ancak ilk izlendiğinde gözden kaçan detaylar bunlar. son zamanlarda izlediğim en güzel film olduğu da kesin. son olarak kısa zamanda çok göt etmek diye buna denir.*
    11 ...
  10. 57.
  11. sağ gösterip sol vuran filmdir. iyidir, hoştur.
    3 ...
  12. 56.
  13. Gerilim, Gizem, Psikoloji ve dramı harmanlayan çok başarılı bir filmdir. scorsese'den farklı türde bu kadar başarılı bir film görmek sevindirmiştir. sonu da gayet açık. nedir muallakta kalan anlamadım. yoksa ben mi yanlış anladım? izlemeyenlerden özür dileyerek the end şudur:

    --spoiler--

    bir canavar gibi yaşamak mı, yoksa onurlu bir adam gibi ölmek mi? filmin sonunda esas karakter gerçeğin farkına tamamen vardı. vicdan azabıyla yaşamaktansa kendini doktorların aşırı saldırgan ve iyileşmeyecek hastalar için uyguladığı tıbbi müdahaleye bile bile teslim etti.

    --spoiler--
    6 ...
  14. 55.
  15. hıncal'a göre kötü bir filmdir, demekki mükemmel filmdir.
    11 ...
  16. 54.
  17. --spoiler--
    filmin sonunda ölümü göze alan kahramanın arkasından duygulanarak bakmamak elde değil.
    --spoiler--

    süper ötesi bi film.
    4 ...
  18. 53.
  19. iki kez izlenmesi gereken filmlerden. bir de gizli spoiler vereyim, filmin sonuyla ilgili kendi düşüncem:

    --spoiler--

    esas oğlanın kullandığı son cümleye dikkat etmek gerek. sanırsam orada teybi başa sarmadı, reset atmaya gönüllü oldu.

    --spoiler--
    6 ...
  20. 52.
  21. bence müthiş bir film. harika bir görsellik, üst düzey bir gerilim, iyi oyunculuklar, güzel sahneler, insanı ikilemde bırakabilecek bir son... çok kaliteli bir gerilim filmi.

    --çok fena spoiler--

    film dedektif teddy ve ortağı chuck'ın, denizin ortasında bulunan, hapishane görünümlü akıl hastanesine orada kaybolan bir kadın hastanın durumunu soruşturmak için gitmesini ve bundan sonra orada dedektiflerin yaşadığı esrarengiz olayları anlatıyor. insanı sürekli gelen ve ikilemlerde bırakan sahneler izliyoruz. film'De kadının odasından nasıl kaçtığı kafayı kurcalıyor ilkin. çünkü odadan kaçıp gitmek ve bunun da üstüne dışarı'daki fırtınalı hava'da, bir ada'da yaşayabilmek imkansız gibi bir şey. bunun üstüne "67 numaralı mahkum kim?" yazan bir not buluyorlar kaçak hastanın odasında. teddy halüsülasyobnlar görmeye başlıyor. eski karısını görüyor. hatta o zamanlar önceden savaştığı 2.dünya savaşında yaşadığı şeyleri görüyor. sonrasında ada'da dolaşan teddy noyce ve oda'dan kaçan mahkum olduğunu iddaa eden bir kadınla karşılaşıyor değişik yerler'De ve onlarla filmin sonunda ikileme düşmemizi sağlayacak konuşmalar yapıyor. özellikle kadınla yaptığı konuşma çok ilginç. sonrasında filmin finalinde doktorlar teddy'e onun orada uzun zamandır bulunduğunu, ona normale dönmesi için bu kaçak hasta gibi olayları kendilerinin düzenlediğini, onu şizofreniden kurtarmak için oyun yaptıklaını anlatır. yani ada'daki herşey bu hastayı (teddy) iyileştirmek için bir oyundur. teddy zamanında akli dengesi normal olmayan eşinin çocuklarını göl'De boğması ve üstüne'De karısını bunun için öldürmesiyle bütün bunları bilinç altına itmiştir. bu ada'daki en tehlikeli hasta da kendisidir.
    bütün bunları böyle kanıksadıktan sonra teddy'nin mağaradaki kadınla yaptığı konuşma aklına geliyor insanın. kadın doktor buranın düşündüğü gibi bir yer olmadığını anlatıyor. onların verdiği şeylerin senin halüsülasyonlar görmene yol açacağını, bir süre (36 saat) sonra bunların etkisini göstereceğini, sana deli dendikten sonra senin deli olmadığını anlatamayacağını çünkü delileri kimsenin dinlemeyeceğini, senin deliliğine delalet olması için geçmişindeki sorunları kullanacaklarını söylüyor. film'Deki bir çok şeyin bununla örtüşmesi de insanın kafasını kurcalıyor. gerçi filmin finalinde gösterildiği gibi olması çok yüksek ihtimal (bunun için bir çok kanıt ve ayrıntı var flmde) ama küçük de olsa bir açık kapı (kadın sanrı olabilir ama söyledikleri şüpheye düşürüyor) var.

    film görsel olarak da şahane. mesela teddy'nin gördüğü rüyalar'da göz banyosu yapıyoruz, c koğuşunda silent hill tadı alıyoruz. gösterilen ada başlıbaşına bir gerilim unsuru. teddy ve chuck'ın mezarlıktaki sahnesi de çok iyiydi. göl'De yaşanılan korkunç olayın gösterildiği sahne de çok etkileyiciydi. teddy'nin mağaradaki konuşması, final'De teddy'nin chuck'ın doktor olduğunu öğrendiği sahne ve teddy'nin o andaki mimikleri, film'De bulunan bir çok detay (mesela hatane'De kadın su içmek istediğinde aslında elinde bir şey bulunmaması. yani kadın sadece içer gibi yapıyor), sürekli kafa karıştırıp düşünmeye sefketmesi diğer güzel sahneler ve ayrıntılardı.

    oyunculuklar da çok iyiydi. mesela leonardo di caprio müthiş bir performans çıkarmış. diğer oyunculuklar da çok iyiydi. zaten senaryo çok iyi olunca, onlar da senaryoya kaptırıp gitmiş. bunların haricnde müzik de müthişti. arada duyduğumuz, izmir feribotlarında çıkan sese benzeyen siren sesi de filme ayrı bir gerginlik katmış.

    kısacası mükemmel bir film. ama sinema'da ama ev'De farketmez. eğer gerilim filmlerinden hoşlanıyorsanız kaçırmayın diyorum.

    teddy - "endişelenme ortak bizi yakalayamayacaklar"
    chuck - "haklısın biz onlara göre fazla zekiyiz"

    --çok fena spoiler--
    6 ...
  22. 51.
  23. psikopat bir ambiansta geçen gerilim şaheseri.
    5 ...
  24. 50.
  25. leonardo di caprio'nun oyunculuğu iyi idi.Film için aynı şeyi söyleyemem...Göstere göstere şaşırtmaya çalıştılar.Yemedik.
    3 ...
  26. 49.
  27. Martin Scorsese'nin şaheser filmi. insan ruhunun derinliklerine inen ünlü yönetmen, Leonardo di Caprio'nun 5 yıldızlık oyunculuğu ile mükemmel bir film yaratmış. Filmi beğenmeyenlerin zekasından şüphe ederim. Hassas insanlar izlememeli, guguk kuşu filminden daha ağır sahneleri var. 10 puan veriyorum. Ağır ve hüzünlü bir dram. Fatih Özgüven'in dediği gibi Scorsese her şeyi örtmüş.
    7 ...
  28. 48.
  29. "deli diye adlandırıldıktan sonra mantıklı şeyler bile yapsan deliliğine yorulur" gibi bir şeyler söylüyor mağarada hayali bi kadın, sanırım günlük hayatımızda da kullanabileceğmiz bir aforizma. hayır hayır ben şizofren değiliz. güzel film, hakikaten ççgh hatta.
    6 ...
  30. 47.
  31. günü kurtarabilir hatta fazlasıyla bir film. gerçekten beğendim. uzun zamandır böyle film izlemiyordum...

    filmde kasvetli bir hava var. seyirciyi atmosfere iyi sokuyorlar. a beautiful mind gibi. bir de arada beyin travması yaşatmaya çalışıyorlar. bir aydınlık gün yok o derece. senaryosu güzel, kurgusu iyi. film adamın ağzına sıçıyor, o derece. neden bok atıyorlar anlamış değilim.

    + kilit sorular
    + olaylar arası düşünmek, analiz etmek
    + oyuncuların kalitesi, performansı, kurgu, güçlü senaryo

    bunları sağlıyor shutter island. dram, psikoloji, gerilim unsurlarını iyi dağıtmışlar filmde. tedd'in şizofrenlikle dahilik arasındaki o ince çizgide gidip gelmesi açıkcası çok başarılı. hasta olduğunu öğrendikten sonra insan bir mallaşıveriyor, sonrasında dr. sheehan ile o konuşması geliyor gözlerimin önüne. harbiden, o an için andrew'e üzüldüm :

    + bu adadan ayrılmalıyız chuck.

    dikkatli bakıldığında başarılı kilit noktalar var filmde. tedd (andrew), kusuyordu, deniz tutuyordu kendisini. sudan nefret ediyordu. e zaten tedd'in eşi çocuklarını suda öldürmemiş miydi? gölde boğmuştu. oraya gönderme yapıyor. sonrasında tedd ve chuck, hastane girişinde silahlarını verirken tedd $lakk diye çıkarıveriyor. ama chuck abimiz biraz acemi sanırsam. direkt çıkaramıyordu, değil mi? orada da az çok marshal olmadığını anlıyoruz...

    filmin, ağzıma sıçtığı noktası, andrew'in fenere gitmesi ve orada savunduklarının bir bir yalan olduğunu öğrenmesi. resmen yıkım, felaket. chuck'ın onun yanında 2 yıldır gezdiği psikiyatr'ı. ama chuck'ta bir piçlik olduğunu anlamıştım. orada çıktı işte. "deli" damgası yemek ve bunun kanıtlarını görmek. bildiğin böyle ayakların bir gidip geliyor, hissetmiyorsun o an.

    leonardo di caprio bir yana, mark ruffalo'yu çok beğendim filmde. böyle bir film çektiği için martin scorsese'in ellerinden öperim.

    tedd: portland'da havalar nasıl?
    chuck: seattle...
    9 ...
  32. 46.
  33. the departed'tan sonra ilaç gibi gelmiş scorsese filmi. kurban olduğumun scorsese'si kötü iş yapar mı zaten? filmde leo da var, daha ne ister ki insan? allahtan belasını mı ister? *

    filmle ilgili ne söylesem spoiler olacak. o yüzden direkt spoiler olarak söyleyeceğim. he, bunu söylemeden önce salonu yarıda terk edenler olduğunu da belirtmeden edemiyorum. bu nasıl bi kıroluktur anlamadım ben? hem de scorsese'ciğimin filminde! tamam sevme filmi ama sonuna kadar izle. bir filme en acımasız eleştirilerimi yapma hakkına sahip olmak için filmi sonuna kadar izlerim. filmi yarısına kadar izleyip filme bok atan zihniyet bizden değildir, sinemasever hiç değildir. eleştirilerini kaale almam açıkçası.

    bi kere, film karışık filan değil. gayet net her şey. yok işte efendim, sonunda ne olmuş belli değilmiş, başında ne olmuş, kıçında ne olmuş? e ne olacak kardeşim? nerenle izledin sen filmi çok afedersin ama. gel ben sana açıklayayım. klasik türk sinema seyircisi, önüne pişirilmiş getirilmiş, aklını düşünmeye zorlamayacak, armut piş ağzıma düş sonlardan hoşlanıyor ama bu görüşte olmanız, bu filmi asla ve asla kötü yapmıyor. aksine sezonun en iyi filmlerinden. gerek zeki senaryosu, eşsiz kurgusu, başarılı oyunculukları, görüntü, ses vs yönetmenlikleriyle son zamanlarda beni heyecanlandıran birkaç filmden biri oldu.

    bi defa, scorsese benim için çok özel bi yönetmen. o ne yapsa izlerim. hemen hemen bütün filmlerini izlemişimdir ve buna dayanarak, scorsese'nin filmlerinde ne yapmaya çalıştığını az çok biliyorum. izleyicisini şaşırtmayı seviyor ama klasik şiddete bakış açısını da filmlerine yansıtmaktan geri kalmayan bir yönetmen. filmde, gözüm martin scorsese'yi de aramadı değil. * bi güzellik yapıp gözüksün diye bekledim ama çıkmadı.

    --spoiler--

    Filmin başlangıcından beri leonardo'nun hareketlerinin normal olmadığını hiç anlamadım. ilk kısmın sonlarına doğru "lan bu herif galiba cozutmuş var bu işte bi iş" diyebiliyorsunuz. bir flash back yaptığımda leonardo'ya hasta olduğunu hatırlatmak için çok iyi oyunlar oynadıklarını düşünüyorum. bilmem kaç numaralı hasta kimdi? kimdi o hasta? leonardo, karısının psikopat bi şekilde çocukları öldürebileceğine inanmıyor ve kendini kandırarak psikolojik olarak vicdanını rahatlatıyordu aslında film boyunca. karısı, hasta olduğunu söylediği halde onu tedavi ettirmeyerek çocuklarının ölümüne dolaylı da olsa kendisinin sebep olduğunu düşünüyor. tüm bu düşüncülere çok yoğunlaştığı için aklını kaybetmiş, kendisini kaybetmiş ve gerçek yaşamdan, acılardan bu kurguladığı hikaye ile uzaklaşabiliyor. aslına bakarsınız, tamamen bir drama bu film. yaşadığı acı olay neticesinde masum çocuklarını kaybetmiş, çok güzel güneşli bi günde, ailesiyle mutlu olması gerekirken çocuklarının katili eşini öldürüyor. tüm bunlar, bu acılar bir baba için, seven bir erkek için katlanılması zor olan bir yük.

    görmüş olduğu halüsinasyonlar hep hatırladığı çocukları ve yaşadığı acıyı ona tekrar yaşatıyordu. çünkü hepsi gerçekti, o bi hayal olmasını istiyordu. doktorlar, bunları kendisinin değil de başka bir kadının başına geldiğini, leo'nun, olaylara başka açıdan bakmasını sağlamaya çalışmışlardır. yine de filmin sonuna geldiğimizde leonardo'nun bilincinin yerinde olduğunu, gerçeklerle yüzleşebildiğini ama bu gerçekle sonsuza dek yaşayamayacağını anlıyoruz.

    doktoru, en son bölümde yanına oturduğunda leonardo yine kendisini dedektif sanarak oyuna devam etmek istiyor ve onun iyileşememesi demek bu hastanede yapılacak tüm işlemlerin boşa gitmesi anlamına gelmektedir. eğer düzelmezse başka yere nakledeceklerdir. dolayısıyla, filmin sonunda leonardo tekrar aynı tavırları sergilediği için doktorlar ve bakıcılar eşliğinde farklı bir yere nakledilir. çünkü, filmde de söylenildiği gibi orada bulunan en tehlikeli hastadır ve hiçbir iyileşme ve uysallık belirtisi göstermediği için diğer hastalara da doktorlara da bakıcılara da tedirginlik vermektedir.

    işte böyle dramatik, dokunaklı, bir insanın hayatında yaşayabileceği en büyük acıların (evlat acısı, hayat arkadaşını kaybetmek -öldürmek-, aklını kaybetmek) insanı ne hale getirip, nasıl çürütebileceğine dair bir filmdi. ben, leonardo'nun yatağında olayı anlatırken ki ve yaşadığı travmanın nasıl olduğunu anlatırken ki oyunculuğuna öldüm. eve gelişi, güneşli bir gün ve çocuklarıyla karısıyla kucaklaşmayı bekleyen bir baba, bir eş... evlatlarının ölüsünü buluyor. karısı yapmış hem de bunu. allahım ne büyük bir travma.. leonardo'nun gölün içinde evlatlarını kucaklayıp bağırdığı sahnedeki o yüz ifadesi beni bitirdi resmen. psikolojik olarak çöktüm. çok duygulandım, ağladım o sahnelerde.

    bir dram bu kadar güzel olabilirdi ancak.. bir insanın çöküşü ancak bu kadar asil bir şekilde anlatılabilirdi.

    --spoiler--

    yüreğinden çıkan filmlerinle, hikayelerinle, her şeyinle sen çok yaşa scorsese.. seni seviyorum.
    28 ...
  34. 45.
  35. david lynch filmlerinden sonra leblebi çerez niyetine izlenilebilecek film.
    1 ...
  36. 44.
  37. scorsese'nin, "ben hala iyiyim" dediği film.

    son 2008-2010 aralığında izlediğim en iyi yapımlardan.
    5 ...
  38. 43.
  39. ince işlenmiş kaliteli bi film. vakit kaybı değildir asla, leonardo di caprio'nun oyunculuğu muhteşemdir.
    4 ...
  40. 42.
  41. pek hoşuma gitmeyen filmdir. normalin aksine sadece filmin ilk başları iyiydi.
    2 ...
  42. 41.
  43. yönetmenimiz scorsese amcayı ellerinden, görüntü yönetmenini gözlerinden, kurguda emeği geçen herkesi ise heryerinden öpüyorum rüştü.
    4 ...
  44. 40.
  45. izlenmesini şiddetle tavsiye edeceğim filmdir.
    2 ...
  46. 39.
  47. muhteşem bir scorsese fimi. leonardo di caprio buradaki performansıyla gene yüzleri güldürmüştür.

    -- çoookk ağır spoiler--

    leonardo di caprio her filmde bir şekilde zarar görür. kendinizi hazırlayın.

    --spoiler--
    1 ...
  48. 38.
  49. scorsese'nin bir süreliğine mirastan yese daha iyi olacağını belgeleyen film.
    scorsese bir ara kendini david lynch sanmış, oradan mi2 çekmeye kalkmış. tuzu biberi olsun diye others, sixth sense faktörlerini uygulamış. spielberg ekolünü takip etmiş lakin;
    finalde ölmedik lan o kadar da demiş kötü bir filmle yanaklarımızı sıkmıştır.
    hayırlısı.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük