cidden izledigim en iyi psiko dram filmleri arasında yerini almıştır.Yine bir roman uyarlaması, çok iyi iş çıkarmışlar. ben kingsley ve leonarda di caprio, süper birer oyuncu olduklarını bir kez daha kanıtlamışlardır.
simdi cok pis deginiyorum haci bu filme, hemde iki ayri kanattan.
1. bakis acim (filmle pek alakasi yok, spoiler de yok , bi skm yok yani, ama iyi oku)
filmle ilgili eksi sözlükte ve burada bircok entry okudum. eksi sözlükte bir cok kisi, sonun önceden tahmin ettiklerini, vasati asmadigini, tahmin ettiklerinden dolayi zevk almadiklarini filan ifade etmisler. (sözlükler arasi analiz yapiyorum bu kiyagimi unutmayin) neyse iste buna karsi 3-5 kisi lan ne kilsiniz, tahmin ettinizde bokunuz mu büyüdü, oturun tadini cikarin demis. yani inanin en az 100 kisi sonun önceden bilmekle övünmüs. ve ben cidden sasirdim bu olaya. nitekim son deniz feneri olayina kadar olayi cakozlamadim, o sahnede de vayamnskim dedim yani. lan cok gerizekaliyim sanirim ya. bu kismi aklinizda tutun.
ulu sözlük cenahlarinda ise herkes benim gibi, vay sonu nebicimdi olum, hci beklemedigin bisey oluyo filan yaklasimlar vardi. iste ozaman anladim abi bu sözlükler arasinda ki farki. adamlar baska baba. türkiyede filan yasamiyolar. filmin 25. dakkasinda filmi cözen adamlar var. bense 25. dakkada vay amina koyim ne gizemli ada lan burasi, kesin su adam kötü adam, bu bunu öldürür filan diyorudum. elin oglu filmi cözmüs, sinemada kiz arakdasiyla yiyismeye baslamis.
ha bide bizim burda da eksicilere bi özenme var unutmayalim. yarisinda cikmayi düsünenler tarzinda. ha ayrica incici bi eleman sizin gibiler icin yarim film cekmis. cikmaniza gerek yok yarisinda bitiyor zaar.
2. direkt film ile ilgili ama konusu üzerinde cok durmayan baski acim
hemde spoilerli
spoiler
spoiler
be hey ibnetor, tabi cözecen filmi 25. dakkada. yönetmen veriyor zaten ipuclarini. leonun ortaginin silahini adam gibi tutamamasi, sorgua cekilen kadinin, doktora yakisikli derken chucku ima etmesi, leonun karinin karnindan kan gelmesi, hatta onu birak bahcede temizlik yapan kadinin leoya el sallamasi... ohooo uzar gider bu liste.
koskoca scorsese isteseydi caktirmadan son sahnede ters köseye yatirmazmiydi seni. su komunistlerin komplo teorisine biraz daha yüklenip, bir iki kovalamacali, catismali sahne koyaydi hemen yutardin zokayi. adam bilerek veriyor ipuclarini. filmi hisset leonun dramini anla diye. 10. dakkada cözüpte sinemadan siktirolup git diye degil.
lan bidaha da fimler hakkinda birsey yazarsam diyorum ama, neyse amk. ne haliniz varsa görün cok bilmis ibneler sizi.
son zamanlarda izlediğim dün gece izlediğim 'esaretin bedeli' dışında ki en iyi film.kimse leonun deli olduğuna inanmıyor çünkü o kadar iyi bir oyunculuk ortaya koymuş ki. ha filmi hiç izlemediyseniz başına oturduğunuz da bak böyle olacak sonu yok lan şöyle olacak sonu diye tahmin etmek yerine ayrıntıları tüm dikkatinizle takip edin.filmin sonu aslında başından belli ama tahmin edebilene değil dikkatli izleyene.
psikolojik gerilim türünün en nadide çiçeğidir bu film. leonardo di caprio'nun oyunculuğundan bahsetmeye gerek bile yoktur. o kadar iyi bir iş çıkarmıştır ki...
film en çok beni kasvetli havası, olayların arkasında farklı şeyler yattığı hissi, işin aslının böyle olmadığı düşüncesi, tek kelime ile "mükemmel" oyunculuğuyla beraber,
psikolojik bir film olması ile de gönlümde taht kurdu. tek anlamadığım olay ise 2 yıldır bu adada duruyoruz dedi sonunda, ama filmin en başında bir vapurla adaya geldiler.
orasını nasıl bağlamışlar? anlamadım ama, tek tesellim adamın şizofren olduğunu bilmem ve "şizofrendir ne dese, ne düşünürse yeridir.." demem oldu.
ama kısıtlı bir süre içinde değil, sınavların bittiğinde, gece fazla değil 2 arkadaşın ile beraber izlemen gereken film. nedeni sen dahil çokça soru soracaksınız ama taşlar yerine zamanla oturacak, bakalım hanginiz daha zeki...
hele hele 6 saatlik bir bursa ziyareti ile hiç izlemeyin. sevde ile izledik de kız bir şey anlamadı, ben de oturup sabaha kadar anlatacak değildim...
hd izlenirsen tadından yenmeyecek film. sürükleyici ve düşündürten bir film. ama dersin ki, hocam yeni işten, okuldan geldim, düşünmek istemiyorum, o zaman hiç başlamaya gerek yok.
di caprionun çok iyi bir oyuncu olduğunu kanıtladığı film. ayrıca kafa karıştırıyor.
filmi izledikten sonra "ben de deli miyim acaba lan?!" diye düşüneni tanıyorum.
son dönemde izlediğim en iyi film diyebilirim belki de. o kadar kaptırmışım ki kendimi, filmin sonunda leo gibi beni de inandırmaya çalıştılar her şeyin kurgu olduğuna. sorarsanız inandınız mı diye, hala inanmadım amk. her şey kurguydu abi, adamı onlar delirtti bence. biliyorum film içinde birçok noktada anlaşılıyordu leo'nun deli(pardon hasta) olduğu ancak, inanamıyorum olm bilmiyorum işte.
martin scorsese ve leonardo dicaprio dostluğu bitmesin, the departed'ın en iyi yönetmen oscarını aldığındaki konuşmasında söylediği gibi scorsese'nin, daha onlarca filmleri olsun da olsun isteriz.
dehşet bir filmdir ayrıca beni dumur etmiştir. filmi izlemeden önce hakkında hiçbirşey okumamıştım. lan açtım izliyorum herşey güzel gidiyor. filmin son sahnelerinde ise hassiktir lan bu adam deli değil siz beynini yıkıyorsunuz adamı kandırıyosunuz lan ibneleerrrr!!! diye bağırdım. evet bağırdım. filmin sonunda adamı deli diye içeri attıklarında lan yoksa? diye bir durdum , filmi kapattım ve baştan açtım. en başını biraz dikkatli izleyince anlaşılıyormuş meğer herşey ama geçti artık...
hayvani bir sinematografiyle bizi film boyunca sarmalayan martin ağabeyimize saygımız sonsuz ama o kadar emeği ve gizemi s*kip atan bir finale sahip film. bir çuval incirle başı derde girmiş senaristin!
sonu bir yere bağlanmamış gibi gözükse de, üzerine biraz düşününce andrew'in(edward) aslında hasta olduğu anlaşılıyor.
--spoiler--
- dedektif olarak içeri girdiklerinde, ortağının silahını zor çıkarması sonucu, gardiyanın suratındaki " niye uğraşıyoruz ki bununla, hadi aq " ifadesi.
- george'la arasında geçen konuşma. ( hafızasında sorunlar olduğu için onla adaya gelmeden önce tanıyormuş gibi konuştu. aslında george'u tanımıyordu buraya gelene kadar. adada tanıştılar ve kavga falan ettiler. george bu yüzden yüzündeki yaraların onun yüzünden olduğunu söyledi. vb.
--spoiler--
--ağır spoiler--
bazı arkadaşlar hala filmin sonu bir yere bağlanmamış çok rererö tarzı yorumlar yapıyorlar. okumalarını tavsiye ediyorum.
olay kısaca leo'cuğumuzun baştan beri kafayı yemiş olması üzerine kurulu. adada yaşananlar da doktor ve ekibinin kendisini iyileştirmeye çalışmasından ibaret. ve inanmayacaksınız ama bunun için pek çok kanıt var. mesela:
-leo'nun gördüğü rüyalar ta en başından beri benim gerçek olarak vurguladığım senaryoyla ilgili. yani gerçekte karısını karnından vurarak öldürüyor. ancak kendi uydurduğu senaryoda karısı yangında boğularak ölüyordu. buna rağmen filmin en başında gördüğü rüyada apartman yanmasına rağmen eşinin ıslak olması ve karnından kanlar akması. 'why are you wet baby?' bir şey ifade etti dimi?
-filmin başından beri pek çok kez gösterilen 'beni neden kurtaramadın' tarzında sözler söyleyen küçük kız leo'nun kızı.
-leo'nun kafayı yeme süreci de anlatılıyor aslında filmin arkaplanında. askerliği zamanında yaşadığı travmatik olaylara bir de karısının kafayı sıyırıp üç çocuğunu öldürmesi fitili ateşliyor ve leo'cuğumuz balataları komple sıyırıyor.
-aslında tüm bunlar olurken yönetmen bariz bir tüyo daha veriyor. soruşturma esnasında hastaları sorgularken, kadın hastanın su istediği sahneyi hatırlamışınızdır. o sahnede dikkatle baktığınızda kadın su içerken ortada bir bardak olmadığı görülebilir. yani olay tamamen leo'nun gözünden anlatılıyor bize film boyunca. ancak bu sahnede aslında böyle bir şeyin yaşanmadığı bu ve pek çok sahnede leo'nun hayali görüntülerini izlediğimizi anlıyoruz.
-gelelim mağaradaki doktor racheal hatununa. sizce orada yemeden içmeden nasıl yaşıyor o kadın? veya ne kadar dayanabilir o şartlarda? mümkündür diyene kafam girsin.
-ve son olarak isimlerdeki anagramlar. bu şekilde kombinasyonların oluşma olasılığı milyonda kaç sizce?
gelelim final sahnesine. müthiş deniz feneri sahnesiyle birlikte bizimle beraber leo'da anlıyor gerçeği, yani kafayı yediğini. ama final sahnesinde bilerek hasta numarası yapıyor. çünkü karısının ve çocuklarının ölümünden kendini sorumlu tutuyor. karısı defalarca buna beyninde bir sorun olduğunu söylemesine rağmen bizim deli oğlan durumu pek iplemiyor ve sonuçta ortaya feci bir aile trajedisi çıkıyor. hem çocuklarının ölümünden kendini sorumlu tutuyor hem de çok sevdiği karısını kendi elleriyle öldürüyor. ve tüm bunlarla yaşayamayacağı için 'which would be worse, to live as a monster or to die as a good man?' diyerek deli ayağına yatıp iyi bir adam olarak ölmeyi seçiyor. *
-ağır spoiler--
izlerken artık nasıl kasılmışsam film bitip yerimden kalktıkdan sonra ayaklarım bi süre kendine gelemedi.muhteşem bir film izlenmeli izletilmeli her daim.
martin scorsese'in müthiş eseri. dehasını konuşturmuş yine. kadroya zaten laf yok. ben bi de pazar sürprizi izlemiştim bu filmden önce düşün iç buhranımı.