the departed'tan sonra ilaç gibi gelmiş scorsese filmi. kurban olduğumun scorsese'si kötü iş yapar mı zaten? filmde leo da var, daha ne ister ki insan? allahtan belasını mı ister? *
filmle ilgili ne söylesem spoiler olacak. o yüzden direkt spoiler olarak söyleyeceğim. he, bunu söylemeden önce salonu yarıda terk edenler olduğunu da belirtmeden edemiyorum. bu nasıl bi kıroluktur anlamadım ben? hem de scorsese'ciğimin filminde! tamam sevme filmi ama sonuna kadar izle. bir filme en acımasız eleştirilerimi yapma hakkına sahip olmak için filmi sonuna kadar izlerim. filmi yarısına kadar izleyip filme bok atan zihniyet bizden değildir, sinemasever hiç değildir. eleştirilerini kaale almam açıkçası.
bi kere, film karışık filan değil. gayet net her şey. yok işte efendim, sonunda ne olmuş belli değilmiş, başında ne olmuş, kıçında ne olmuş? e ne olacak kardeşim? nerenle izledin sen filmi çok afedersin ama. gel ben sana açıklayayım. klasik türk sinema seyircisi, önüne pişirilmiş getirilmiş, aklını düşünmeye zorlamayacak, armut piş ağzıma düş sonlardan hoşlanıyor ama bu görüşte olmanız, bu filmi asla ve asla kötü yapmıyor. aksine sezonun en iyi filmlerinden. gerek zeki senaryosu, eşsiz kurgusu, başarılı oyunculukları, görüntü, ses vs yönetmenlikleriyle son zamanlarda beni heyecanlandıran birkaç filmden biri oldu.
bi defa, scorsese benim için çok özel bi yönetmen. o ne yapsa izlerim. hemen hemen bütün filmlerini izlemişimdir ve buna dayanarak, scorsese'nin filmlerinde ne yapmaya çalıştığını az çok biliyorum. izleyicisini şaşırtmayı seviyor ama klasik şiddete bakış açısını da filmlerine yansıtmaktan geri kalmayan bir yönetmen. filmde, gözüm martin scorsese'yi de aramadı değil. * bi güzellik yapıp gözüksün diye bekledim ama çıkmadı.
Filmin başlangıcından beri leonardo'nun hareketlerinin normal olmadığını hiç anlamadım. ilk kısmın sonlarına doğru "lan bu herif galiba cozutmuş var bu işte bi iş" diyebiliyorsunuz. bir flash back yaptığımda leonardo'ya hasta olduğunu hatırlatmak için çok iyi oyunlar oynadıklarını düşünüyorum. bilmem kaç numaralı hasta kimdi? kimdi o hasta? leonardo, karısının psikopat bi şekilde çocukları öldürebileceğine inanmıyor ve kendini kandırarak psikolojik olarak vicdanını rahatlatıyordu aslında film boyunca. karısı, hasta olduğunu söylediği halde onu tedavi ettirmeyerek çocuklarının ölümüne dolaylı da olsa kendisinin sebep olduğunu düşünüyor. tüm bu düşüncülere çok yoğunlaştığı için aklını kaybetmiş, kendisini kaybetmiş ve gerçek yaşamdan, acılardan bu kurguladığı hikaye ile uzaklaşabiliyor. aslına bakarsınız, tamamen bir drama bu film. yaşadığı acı olay neticesinde masum çocuklarını kaybetmiş, çok güzel güneşli bi günde, ailesiyle mutlu olması gerekirken çocuklarının katili eşini öldürüyor. tüm bunlar, bu acılar bir baba için, seven bir erkek için katlanılması zor olan bir yük.
görmüş olduğu halüsinasyonlar hep hatırladığı çocukları ve yaşadığı acıyı ona tekrar yaşatıyordu. çünkü hepsi gerçekti, o bi hayal olmasını istiyordu. doktorlar, bunları kendisinin değil de başka bir kadının başına geldiğini, leo'nun, olaylara başka açıdan bakmasını sağlamaya çalışmışlardır. yine de filmin sonuna geldiğimizde leonardo'nun bilincinin yerinde olduğunu, gerçeklerle yüzleşebildiğini ama bu gerçekle sonsuza dek yaşayamayacağını anlıyoruz.
doktoru, en son bölümde yanına oturduğunda leonardo yine kendisini dedektif sanarak oyuna devam etmek istiyor ve onun iyileşememesi demek bu hastanede yapılacak tüm işlemlerin boşa gitmesi anlamına gelmektedir. eğer düzelmezse başka yere nakledeceklerdir. dolayısıyla, filmin sonunda leonardo tekrar aynı tavırları sergilediği için doktorlar ve bakıcılar eşliğinde farklı bir yere nakledilir. çünkü, filmde de söylenildiği gibi orada bulunan en tehlikeli hastadır ve hiçbir iyileşme ve uysallık belirtisi göstermediği için diğer hastalara da doktorlara da bakıcılara da tedirginlik vermektedir.
işte böyle dramatik, dokunaklı, bir insanın hayatında yaşayabileceği en büyük acıların (evlat acısı, hayat arkadaşını kaybetmek -öldürmek-, aklını kaybetmek) insanı ne hale getirip, nasıl çürütebileceğine dair bir filmdi. ben, leonardo'nun yatağında olayı anlatırken ki ve yaşadığı travmanın nasıl olduğunu anlatırken ki oyunculuğuna öldüm. eve gelişi, güneşli bir gün ve çocuklarıyla karısıyla kucaklaşmayı bekleyen bir baba, bir eş... evlatlarının ölüsünü buluyor. karısı yapmış hem de bunu. allahım ne büyük bir travma.. leonardo'nun gölün içinde evlatlarını kucaklayıp bağırdığı sahnedeki o yüz ifadesi beni bitirdi resmen. psikolojik olarak çöktüm. çok duygulandım, ağladım o sahnelerde.
bir dram bu kadar güzel olabilirdi ancak.. bir insanın çöküşü ancak bu kadar asil bir şekilde anlatılabilirdi.
DENNiSE LEHANE' NiN mistik ırmak' TAN SONRA YiNE BiR PSiKOLOJiK GERiLiM YAZMASI BEKLENEN BiR ŞEYDi. ANCAK KiMSE BÖYLE FANTAZYA, HALÜSiNASYONLAR, KUŞATILMIŞLIK, KISTIRILMIŞLIK DUYGULARININ HEPSiNi BiRDEN VEREN BiR HiKAYE BEKLEMiYORDU. THE iDENTY , SEVEN , THE GAME GiBi KARANLIK TEMALI GERiLiM FiLMLERiNiN TADINI TAŞIYAN ROMAN, SÜRPRiZiNiN VURUCULUĞUYŞA DENNiSE LEHANE' i TAKiP EDiLECEK YAZARLAR SINIFINA ALIYOR.
simdi cok pis deginiyorum haci bu filme, hemde iki ayri kanattan.
1. bakis acim (filmle pek alakasi yok, spoiler de yok , bi skm yok yani, ama iyi oku)
filmle ilgili eksi sözlükte ve burada bircok entry okudum. eksi sözlükte bir cok kisi, sonun önceden tahmin ettiklerini, vasati asmadigini, tahmin ettiklerinden dolayi zevk almadiklarini filan ifade etmisler. (sözlükler arasi analiz yapiyorum bu kiyagimi unutmayin) neyse iste buna karsi 3-5 kisi lan ne kilsiniz, tahmin ettinizde bokunuz mu büyüdü, oturun tadini cikarin demis. yani inanin en az 100 kisi sonun önceden bilmekle övünmüs. ve ben cidden sasirdim bu olaya. nitekim son deniz feneri olayina kadar olayi cakozlamadim, o sahnede de vayamnskim dedim yani. lan cok gerizekaliyim sanirim ya. bu kismi aklinizda tutun.
ulu sözlük cenahlarinda ise herkes benim gibi, vay sonu nebicimdi olum, hci beklemedigin bisey oluyo filan yaklasimlar vardi. iste ozaman anladim abi bu sözlükler arasinda ki farki. adamlar baska baba. türkiyede filan yasamiyolar. filmin 25. dakkasinda filmi cözen adamlar var. bense 25. dakkada vay amina koyim ne gizemli ada lan burasi, kesin su adam kötü adam, bu bunu öldürür filan diyorudum. elin oglu filmi cözmüs, sinemada kiz arakdasiyla yiyismeye baslamis.
ha bide bizim burda da eksicilere bi özenme var unutmayalim. yarisinda cikmayi düsünenler tarzinda. ha ayrica incici bi eleman sizin gibiler icin yarim film cekmis. cikmaniza gerek yok yarisinda bitiyor zaar.
2. direkt film ile ilgili ama konusu üzerinde cok durmayan baski acim
hemde spoilerli
spoiler
spoiler
be hey ibnetor, tabi cözecen filmi 25. dakkada. yönetmen veriyor zaten ipuclarini. leonun ortaginin silahini adam gibi tutamamasi, sorgua cekilen kadinin, doktora yakisikli derken chucku ima etmesi, leonun karinin karnindan kan gelmesi, hatta onu birak bahcede temizlik yapan kadinin leoya el sallamasi... ohooo uzar gider bu liste.
koskoca scorsese isteseydi caktirmadan son sahnede ters köseye yatirmazmiydi seni. su komunistlerin komplo teorisine biraz daha yüklenip, bir iki kovalamacali, catismali sahne koyaydi hemen yutardin zokayi. adam bilerek veriyor ipuclarini. filmi hisset leonun dramini anla diye. 10. dakkada cözüpte sinemadan siktirolup git diye degil.
lan bidaha da fimler hakkinda birsey yazarsam diyorum ama, neyse amk. ne haliniz varsa görün cok bilmis ibneler sizi.
kafamda kurduğum onca kurguyu silip çöpe atma başarısını göstermiş filmdir. filmi ilk izlediğimde yakalayamadığım ipuçlarını finali bildiğim için ikinci izleyişimde farkettim tabi. öncedende söylendiği gibi teddy* ve chuck* hastaneye ilk geldiklerinde silahlarını teslim ederlerken chuck' ın silahını çıkartırken acemilik göstermesi ilk farkettiğim noktadır. ondan sonra polislerin bu kadar gergin olmasının sebebinin en tehlikeli hastayla karşı karşıya olmalarından kaynaklandığını düşündüm. ayrıca teddy hemşire ve hasta bakıcılarla yaptığı sorgu sırasında dr. sheehan' ı sorduğunda gerçekte doktor olan ancak teddy' nin ortağı olarak tanıdığımız chuck' a bakıp gülüyorlardı. filmde sonradan farkedebileceğimiz birçok husus var ancak ilk izlendiğinde gözden kaçan detaylar bunlar. son zamanlarda izlediğim en güzel film olduğu da kesin. son olarak kısa zamanda çok göt etmek diye buna denir.*
--spoiler--
filme ilk başta klişe dedektif - suçlu- hapisane üçlüsü düşünülerek ön yargıyla yaklaşılır.
sonraları nazi - gaz odası - soykırım - savaş sahneleri gelecek diye beklenir, ama beklenen olmaz.
gidişat, hapisanedekilerin suçlu değil hasta, film ilerledikçe de deney olduklarına işaret eder ama ...
filmin sonlarına doğru 6. hisvari adamın ölü bile olduğu düşünülür ama o da değildir.
bütün bir film boyunca kasvetli meteorolojik durum gidişatı daha da gerilimli hale getirmek için biçilmiş kaftandır.
merdivendeki son sahne annemin ee bok gibi bitti demesine neden olmuştur. aslında film bok gibi bitmez.
--spoiler--
başarılı bir film. sinemada izlemek nasip olmadı. ama her ne koşulda olursa olsun izlenilesi.
--ağır spoiler--
bazı arkadaşlar hala filmin sonu bir yere bağlanmamış çok rererö tarzı yorumlar yapıyorlar. okumalarını tavsiye ediyorum.
olay kısaca leo'cuğumuzun baştan beri kafayı yemiş olması üzerine kurulu. adada yaşananlar da doktor ve ekibinin kendisini iyileştirmeye çalışmasından ibaret. ve inanmayacaksınız ama bunun için pek çok kanıt var. mesela:
-leo'nun gördüğü rüyalar ta en başından beri benim gerçek olarak vurguladığım senaryoyla ilgili. yani gerçekte karısını karnından vurarak öldürüyor. ancak kendi uydurduğu senaryoda karısı yangında boğularak ölüyordu. buna rağmen filmin en başında gördüğü rüyada apartman yanmasına rağmen eşinin ıslak olması ve karnından kanlar akması. 'why are you wet baby?' bir şey ifade etti dimi?
-filmin başından beri pek çok kez gösterilen 'beni neden kurtaramadın' tarzında sözler söyleyen küçük kız leo'nun kızı.
-leo'nun kafayı yeme süreci de anlatılıyor aslında filmin arkaplanında. askerliği zamanında yaşadığı travmatik olaylara bir de karısının kafayı sıyırıp üç çocuğunu öldürmesi fitili ateşliyor ve leo'cuğumuz balataları komple sıyırıyor.
-aslında tüm bunlar olurken yönetmen bariz bir tüyo daha veriyor. soruşturma esnasında hastaları sorgularken, kadın hastanın su istediği sahneyi hatırlamışınızdır. o sahnede dikkatle baktığınızda kadın su içerken ortada bir bardak olmadığı görülebilir. yani olay tamamen leo'nun gözünden anlatılıyor bize film boyunca. ancak bu sahnede aslında böyle bir şeyin yaşanmadığı bu ve pek çok sahnede leo'nun hayali görüntülerini izlediğimizi anlıyoruz.
-gelelim mağaradaki doktor racheal hatununa. sizce orada yemeden içmeden nasıl yaşıyor o kadın? veya ne kadar dayanabilir o şartlarda? mümkündür diyene kafam girsin.
-ve son olarak isimlerdeki anagramlar. bu şekilde kombinasyonların oluşma olasılığı milyonda kaç sizce?
gelelim final sahnesine. müthiş deniz feneri sahnesiyle birlikte bizimle beraber leo'da anlıyor gerçeği, yani kafayı yediğini. ama final sahnesinde bilerek hasta numarası yapıyor. çünkü karısının ve çocuklarının ölümünden kendini sorumlu tutuyor. karısı defalarca buna beyninde bir sorun olduğunu söylemesine rağmen bizim deli oğlan durumu pek iplemiyor ve sonuçta ortaya feci bir aile trajedisi çıkıyor. hem çocuklarının ölümünden kendini sorumlu tutuyor hem de çok sevdiği karısını kendi elleriyle öldürüyor. ve tüm bunlarla yaşayamayacağı için 'which would be worse, to live as a monster or to die as a good man?' diyerek deli ayağına yatıp iyi bir adam olarak ölmeyi seçiyor. *
-ağır spoiler--
filmden ziyade kendimi adventure bir oyunda hissettim. adeta bir (bkz: fahrenheit) oynuyordum. ya da (bkz: heavy rain).
film boyunca adada kasvetli ve gergin bir hava hakim ve doktorlar kötü adam gibi gösteriliyor bizlere. lobotomiler, hastaların denek olarak kullanılması gibi bir ortam estiriliyor ancak anlıyoruz ki bunların hepsi bir role play imiş. henüz film başında çok ufak detaylarla sonuna yapılan göndermeler bile mevcut. federaller hastaneye girerken sözde ortağının silahını teslim ederken tek hamlede çıkaramaması gibi. sonradan adam doktormuş ulan diye dank ediyor bu sahne bizlere.
onun dışında leonardo di caprio yine döktürmüş diyorum.