zamanın acımadığı güzellik. şu sıralar türkiye'dedir. ertuğrul özkök'ün haberine göre golden globe-uluslararası ikon ödülü'nü bodrum'da teslim alacaktır.
kariyerindeki en büyük imza işleri 90'larda yapmış, sonrasında nispeten sinema kariyeri geride kalmış oyuncudur. sonraki süreçte aktivizm ve magazinsel olaylarla adını daha çok duyurdu.
Nedendir bilinmez o meşhur şiirdeki kadına benzer, bir devrin en güzel değil en seksi kadınıydı.
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Söz konusu hanım, biliyorsunuz, "heykel gibi" kadındır (yani geçmişte öyleydi, yaşlılık tabi, kim karşı koyabilmiş?). iyi de oyuncudur. "Diabolique" filminin yeniden çeviriminde, evvelce Simone Signoret'nin oynadığı rolde, evvelce Vera Clouzot'nun oynadığı roldeki Isabelle Adjani'yi katlamış, kenara koymuştu. ben kendisini hep o filmdeki müthiş performansı ile hatırlarım.
Daha ilk cümlede beş yabancı isim geçerse muhtemelen sizin eliniz bu entryi okumaz ama gerçi benim de hiç umurumda değil.
Mezkur hanımın katil bir yazarı canlandırdığı bir filmde de o akıllara ziyan ve de şeftali gibi kukusunu gösterip, LAPD personelinin, yani Los Angeles Emniyet Müdürlüğü kadrolarının ruhlarında ne derin yaralar açtığı da hatırlardadır... Filmin adını yazmadık ki yabancı isim sayısını azaltalım, yoksa google'a bakamayacak kadar keriz değiliz. (Tüh, fakat bir yabancı isim daha oldu.)
Bir süredir yeni film yapmıyor, yaşı da, bizim Hülya Avşar gibi azıcık geçmeye başladı.
Bir Türk'ün bu hanımla karşılaşması daima gündem oluşturur. sık sık Türkiye'ye gelip gider üstelik...
türk medyasında ne hikmetse bu hanıma karşı garip bir kompleks vardır. Halle Berry, Angelina Jolie, Jennifer Lopez gibi 'afet-i zaman' ortalığı yıksa aldırmazlar da, her geldiğinde bu hanım burnunu silse bizim matbuatta olay olur.
bir örnek vereyim, bundan 13-14 yıl öncesinin; Davos'ta, türkiye cumhuriyeti başbakanı, Sharone Stone'la "otelin koridorunda" karşılaşmış ve tokalaşmıştı. Başbakan ingilizce bilmediği için danışmanı da hanımla "bir süre görüşmüştü"... Ne konuştular acaba diye deli danalar gibi haber yapıyorlardı! Herhalde Türkiye'yi tanıtma görevini yerine getirmiş ve kendisini buraya davet etmiştir. Ya ne konuşacaklardı ki? kıbrıs meselesini mi?
Türk basını bunu da mal bulmuş Mağrıbi gibi yazmıştı, her zaman olduğu gibi...
hazır konu sharon teyzemizden açılmışken, Namahrem eli sıkmaktan günaha girip girmediğini ampul kafalılar tartışabilirler ama ben şu şehirlilerin "el sıkmak" dedikleri harekete köylülerin niçin "tokalaşmak" diye tabir ettiklerini merak ederim. "Boğazlarım ağrıyor" gibilerden bir laf yani. Ya da "iğne vurmak" gibi bir şey.
Abdülaziz efendimiz de imparatoriçe Eugenie'ye elini uzattığında "toka kokona" demişti de, Keçecizade Fuat Paşa'nın başından aşağı kaynar sular inmişti... (Kaynar su nereden çıktı? aberystwyth Türkçe bilmiyor, ya Yahudi, ya Ermeni, ya da Çerkes olmalı!)
Bir Türk bu hanımla karşılaştığında bu daima "tarihi bir karşılaşma" sayılıyor.
mesela Ertuğrul Özkök denilen iktidarsız bir abimiz çıktığı bir gezide bu hanıma otuz santimetre kadar yaklaşmayı başarmış ve kendisiyle röportaj yapmıştı, kendisini bu kadar yakından görebilmişti! Canlısını! Bu büyük bir mazhariyetti...
Yüzünü canım, başka yerini değil. Herkes o filmin ekibi kadar şanslı olamıyor.
kararım şu; bu Sharon Stone denilen hanım Türk medyasına pek yaramıyor... Kafa karıştırıyor... Kendisinde ağda tüyü olduğunu o filmde görmüştüm ama şeytan tüyü de var mıdır, bilemem.
Gençliğinde bana göre Dünya'nın en güzel kadını. Total Recall'de Michael ironside ile öpüştüğü sahne de hastasıyımmmm bu kadar güzel olamaz bir kadın. https://www.youtube.com/watch?v=fhkEsG9kDQc Atacağım fotoğrafta ki halini gördükçe bitiyorum abi, bu nasıl varlıktır yarabbi?
--spoiler--
ABD'li oyuncu Sharon Stone'un, 2001'de yaşadığı sıra dışı deneyimi magazin dergisi Closer kapak yaptı. 58 yaşındaki Stone, 15 yıl önce geçirdiği beyin kanamasının ardından kısa süreliğine öldüğünü ve daha sonra hayata geri döndüğünü iddia etti. Stone, "Eylül 2001'de beyin kanaması geçirmiştim. Bir anda bembeyaz bir ışık gördüm. Eski arkadaşlarım sıra sıra dizilmiş onların arasında yürüyordum. Öldüğümü hissettim. Ama aniden gözlerim açıldı. Ölümden korkmuyorum. Aslında bize bir hediye diye düşünüyorum. Bu yaşadıklarımdan sonra da hayatımdaki hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Beni çok etkilemişti" dedi.
--spoiler--