seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;
her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;
gölgesindesin diye ecel caka satamaz
sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
insanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,
yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.
inanıyorum söylediğini candan söylediğine, ama bugünkü karar yarın bozulur çok kez. hafızanın kulu olmaz kararımız, çabuk doğduğu için büyümeden ölür, nasıl ki ham meyve dalında durur da, oldu mu kendiliğinden düşüverir yere. kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak, en çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak...madem ki bu dünya bile yok olacak bir gün sevginin bitmesine insan neden üzülsün? aşk mi kaderi kovalar, kader mi aşk'ı? daha kimseler çözmedi bu bilmeceyi...
"Baş kaldıranlar geldi. Ey kanlı tasarı!
Gece, bütün kötülükler kol gezerken bile,
Göstermekten utanıyor musun
Ölüm yüklü kaşını gözünü? Ya gündüz,
Gündüz nerede bulacaksın öyleyse
Canavar suratını
Saklayacak kadar karanlık bir mağara?
Boşuna arama, ey ihanet! Sakla kendini
Güler yüz, tatlı sözler arkasında;
Yoksa en derin Gayya kuyuları bile
Saklayamaz seni kuşkunun gözlerinden. "