insan "kader" sandığı olgunun aslında "seçme hakkı" olduğunu anlatan söz.
Şöyle ki:
Aklı ve hür iradesiyle, hayrı ve şerri de iNSANIN KENDiSi seçer.
Bu manada insana verilen emaneti, irade ile tefsir edenler/açıklayanlar isabetli bir yorum yapmış olurlar.
irade "insanı insan yapan" şeydir.
Taşın iradesizliği, nasıl ki onun kaderinin statikliğinin/durağanlığının nedeniyse; insanın iradeliliği de onun kaderinin dinamikliğinin nedenidir. Aynen öyle, itaat de meleklerin kaderidir. Melekler şuurlu varlıklar olmakla birlikte, "iradeli ve seçebilen" varlıklar değildirler. Muti/itaat eden varlıklardırlar. Yalnızca emirlere itaatle yükümlüdürler.
Fakat, insanın kaderi itaat değildir!
Eğer itaat olsaydı insan kaderinden kaçamaz, istese de istemese de yerler ve gökler gibi itaat etmek zorunda kalırdı! Bu sebebledir ki insan -herkesin de bildiği gibi- yaratıcısı olan Allah'a itaat de, isyan da edebilmektedir. Yani iNSANIN KADERi KENDiSiNE VERiLEN iRSDESiYLE SEÇME HÜRRiYETiDiR.
Özetle, SEÇME HÜRRiYETi ALLAH'IN iNSAN iÇiN ÇiZDiĞi KADERDiR.
insanı, mahlukatın en şereflisi eden şeyin, kaderdeki ayrıcalığı olduğunu söylemekte bir beis olmasa gerek. Çünkü tüm yaratıkların kaderi alternatifsiz Allah'a boyun eğmek iKEN yalnız insan irade ile ödüllendirilmiştir. insanı mahlukat içerisinden çıkarıp Allah'a halife eden işte bu iradedir.
Ahzap Suresi 72. Ayette bildirildiği gibi, önce yerlere göklere ve dağlara teklif edilip de onların kabul etmekten kaçındıkları "emanet" olan "iRADEYi" insan yüklenmekten kaçınmamıştır. TABÎ iRADEYi KABUL ETMEKLE DE SORUMLULUK ÜSTLENMiŞTiR. irade hürriyeti, teklifin de olmazsa olmaz şartıdır.
Yarattığı ve kaderini "SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜ" olarak tesbit ettiği iNSANIN "NEYi SEÇECEĞiNi" ALLAH2IN EZELi VE EBEDi iLMiYLE BiLMESi, iNSANIN SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜNE BiR KISITLAMA YA DA MÜDEHALE OLARAK GÖRÜLEMEZ. Yani Allah'ın ezeli ilmiyle, insanın yapıp edeceği tüm şeyleri bilmesi, insanın irade hürriyetine müdahale değildir ve insanın seçimini etkilememektedir! (Zaten öyle olsaydı, tüm insanlar Allah'ın isteği üzerine Kuran'ın emirlerine uygun yaşarlardı!)
Yine, Allah'ın bilmesi, iNSANIN hürriyetini ve SORUMLULUĞUNU DA ORTADAN KALDIRICI BiR ŞEY DEĞiLDiR. (Örneğin: Allah kullarının yapacaklarını BiLMESEYDi BiLE, iNSAN YiNE AYNI ŞEYi SEÇECEKTi)
Allah'ın ezeli bilgisiyle insanın hür iradesi arasındaki ilişkiyi şu örnekle açıklayabiliriz: Kişinin seyretmediği ve hangi sahnelerin geçeceğini bilmediği bir filmi seyrederken, hangi sahnelerde heyecanlanacağının hangi sahnelerde korkacağının o filmin yapımcısı tarafından bilinmesi; seyredenin iradesinin sınırlandırılması anlamına gelmez!
Şu ayet insanın kaderinin hidayetten ya da dalaletten birini seçmek olduğunun en güzel delilidir:
"EĞER ALLAH DiLESEYDi ONLARI BiR HiDAYET ÜZERiNE TOPLARDI" (En'am Suresi 35. Ayet)
Fakat Allah bunu dilemedi. Bunu dilememeyi dileyen de yine Allah'ın kendisidir. PEKÎ ALLAH NEYi DiLEDi? iNSANIN SEÇiMiNi KENDi iRADESiYLE YAPMASINI ELBETTE. Bunun sonucunda da, insanların hepsi değil yalnızca bir kısmı mü'min oldular. Eğer bu işi, Allah insanın seçimine bırakmasaydı; tüm insanları mü'min etmek O'nun için hiç de zor değildi! Fakat O, bu konuda insanın kaderini iradesine bağladı. Zaten yukarıdaki ayetten hemen sonra gelen ayet bunu ifade ediyor: "ANCAK iŞiTENLER GELiR". (Duymak ayrı şeydir, işitmek ayrı şeydir. Bakmak ve görmek gibi. Her insan duymaktadır ancak işine geleni/nefsine hoş olanı iştmektedir! Aklını kullanmamaktadır!)
Elbette burada şu kudret Allah'a aittir ki: Allah dilerse insanların işitmesini kolaylaştırabilir; dilerse, duydukları ancak kulak ardı ettikleri hakikatleri, insanların kulaklarındaki perdeyi kaldırarak onlara işittirebilir ve böylece onlara hidayet edebilir ya da bunu yapmayarak onların delalete düşmelerine seyirci kalabilir. BU ALLAHIN BiLECEĞi BiR iŞTiR! ilk durumda merhametiyle muamele edeceği gibi ikinci durumda da HAKSIZLIK YAPMAMAKTADIR! Çünkü tüm insanlara aynı aklı vermiştir.
Evrende iki tür hareket vardır: 1) Statik/durağan/değişmeyen hareket, 2) Dinamik/değişken hareket.
Statik hareket, iradesiz varlıkların otomatik hareketleridir ki onlar Allah'ın koyduğu sınırlar çerçevesinde görevlerini yerine getirirler. Güneşin, dünyanın, ayın, atomun hareketleri buna örnektir.
Dinamik hareket ise iradeli ve şuurlu varlıkların hareketidir ki, bu da onların kaderidir. işte bunun örneği de insandır. Allah Teala, iradeli hareketi iradesiz hareket gibi otomatize olmuş adete tabi kılmamıştır. Dinamik hareket Allah'ın dinamik sınırlarıdır ve Rabbimiz onu her an yaratmaktadır.
Dağların taşların ağaçların ve ırmakların tâbi olduğu statik sınırların yapısını şu ayet çok güzel açıklamaktadır: "ALLAH'IN KANUNUNDA BiR DEĞiŞME BULAMAZSIN. ALLAH'IN KANUNUNDA DA BiR SAPMA BULAMAZSIN." (Fatır Suresi - 43. Ayet)
Kuran'da bu gerçeği vurgulayan daha bir çok ayet bulunduğu bir hakikat (Bknz: 17-77; 33-62; 48-23)
Dinamik Sınırları/Kaderi en güzel açıklayan ayet "GÖKLERDE VE YERDE BULUNAN HER VARLIK ALLAH'TAN BiRŞEYLER iSTER VE ALLAH HER AN YENi BiR TASARRUFTA BULUNUR."(Rahman Suresi 29. Ayet)
Allah, eski Yunan sofistlerinin ve günümüz laiklerinin inandığı gibi, evreni ve insanı yaratıp başı boş bırakmamıştır! Yahudilerin dediği gibi o tatil de yapmamıştır. Allah için -haşa- emeklilik de söz konusu değildir elbet!
O her şeyi yaratmıştır, açıkca da yaratmaktadır, sonsuza kadar da O'nun yaratıcılığı sürecektir. "O her an yaratmaktadır" diyor Kuran. Çünkü O'nun güzel adlarından biridir Hallak. Hep yaratan, sürekli yaratan, çok yaratan anlamına gelir. Kelimenin gramatik özelliği gereği Hallaka "yaratmayı kendisine meslek edinen kimse" anlamını vermek daha doğru olur. Müşrikler Allah'ı -haşa- emekli gibi göstermeye çalışsalar da; Allah Teala yaratıcılığını, terbiye ediciliğini, kemale erdiriciliğini sürdürecektir.
Allah; yazarken ve kader tayin ederken kimseye danışmaz. O ilkeli bir Rabb'dir. Ancak zatının ilkelerini yine kendisi belirler. Tabi, Allah yazdığını bozarken de kimse "sen yazarsın ama bozamassın" demeye gelen tavırlar takınamaz. Yazdığını silme, yaptığını bozup yeniden yapma, çizdiği kaderi değiştirme gücüne ziyadesiyle sahiptir O. Klasik inanışın aksine yazdığı gibi sildiğini de yine Kitab'ında beyan eder: "Allah dilediğini siler dilediğini bırakır. Kitabın anası olan levhi mahfuz/kader kitabı ancak O'nun yanındadır" (13-39)
Allah Teala toplumların değişmesini bir kadere bağlamıştır. Biz toplumsal değişmenin bu kaderini Kuran'dan öğreniyoruz: "Şüphe yok ki bir topluluk, ahlakını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez."(Râd Suresi 11. Ayet)
Rad Suresi 11. Ayette ki KURAL, toplumsal değişme de, Allah'ın belirlediği bir kaderdir/ölçüdür. Bu ilahi ölçü varken, insanların kendi nefislerini/ahlaklarını değiştirmeden, toplumu değiştirmeye kalkmaları, Allah'ın kaderine/koyduğu ölçüye aykırı hareket etmektir ki elbette sonuç/başarısız olacaktır ve olmaktadır.
Kendi kişisel düzenlerinin değiştirmeye kıyamayan insanların, Müslüman olmayan beşeri düzenleri değiştirmeye kalkmaları da aynı ilahi ölçüye uymamaktadır. Kim inanır bu gibilerin samimiyetine?
Bu KADER meselesine çok güzel bir başka örnek de şu ayettir. "insan için ancak çalıştığı/çabaladığı kadarı vardır." (Necm Suresi - 39. Ayet)
Necm Suresin 39. Ayette belirtilen bir yasadır/ölçüdür/kaderdir. Evet başarının yasası/ölçüsü/kaderi budur: ÇALIŞAN KAZANIR. Bu yasayı belirleyen, bu kaderi koyan Allah'tır. Çalışmadan bir şeyi elde etmeye kalkan biri Allah'ın koyduğu bu ölçünün dışına çıkmıştır. Onun kader inancında zaaf var demektir.
Çalışmadan elde etmek, gayret göstermeden kazanmak, bedel ödemeden karşılık alamak demektir. Hiçbir başarı, Allah'ın çizdiği kadere rağmen gerçekleşemez. Bu kader, Müslüman olsun - olmasın herkes için geçerlidir. Ayette "insan için" denilmektedir, "mü'min için" değil!
O halde başarmak isteyen, o konuda gerekli gayreti göstermek zorundadır. Peygamberler dahi mucize gibi bir nimete sahip olmalarına rağmen, bu kadere uymuştur. Komutanı peygamber olan ordular dahi, bu ölçüye uyulmadığı zaman bozguna uğramıştır. (örn:Uhud Savaşı)
Örneğin; sınanmak ve denenmek, imanın sınavını vermek, cennete girmenin kaderidir. Sınanmadan, denenmeden, imtihan vermeden cennet girmeyi istemek; Allah'ın kaderine karşı kürek çekmektir ki bu olmayacak bir şeydir: "iNSANLAR YALNIZCA, "iMAN ETTiK" DEMEKLE, SINANIP DENENMEDEN BIRAKILACAKLARINI MI SANDILAR!" (Ankebut Suresi 2. Ayet) " Yoksa, Allah'ın sizin içinizden, mücadele edenleri ve sabredenleri sınayıp denemeden cennete alacağını mı sandınız?" (Âl-i imran Suresi -142. Ayet)
"insanın kaderi seçmektir" dedik. insan seçme işini iradesiyle yapar. Peki bu irade nasıl bir iradedir? Sınırları nedir? Sonsuz mudır, sonlu mudur? Allah'ın sınırsız iradesiyle insanın sınırlı iradesi arasındaki hassas denge nedir? Bütün bu soruların cevabını da yine Kuran'da arayalım.