serefsizin onde gideni antipatik otobustur. muhtar adayları bile kiralar oldu artık. ayrıca artık çok ilkel bir yontemdir biri partilerimize bunu söylemeli. onlara vericeğiniz parayı daha iyi yerlere harcayın.
bozuk ses düzeni ve saatte 25 kilometreden daha hızlı gitmemeye ant içmiş şoförleriyle, hem kulağa hem trafiğe tecavüz eden yaratıklardır. sloganları da ayrı bir komedidir bunların genellikle.
son zamanlarda fuhuş otobüsüne de çevrilen, önüne gelenin bi tane aldığı, bas bas bağırttıra bağırttıra her yerde propaganda yaptığı, içi gözükmeyen otobüs.
dikkat; işbu entry "bu da böyle bir anımdır" entrysidir...
sene 1995 kadıköy'de dershaneye gidiyorum. yaş ufak olduğu için servise vermişti bizimkiler. "kocaman adam oldum yea ne servisi" desem de dinletemedim, nitekim kocaman falan değil cücük kadardım henüz. servis arabamız bildiğin yolcu otobüsüydü. toplasan yirmi kişi eşşek kadar arabayla gidip geliyorduk dershaneye. yine de yer kavgası yapıyor olmamız cücük kadarlığımızı bir nebze kanıtlıyor sanırsam. neyse efendim yazdı, sonbahardı derken kış geldi çattı seçimler yaklaştı. bir sabah servis beklerken yine baktım bir adet seçim otobüsü geldi önümde durdu. ulan ne ayaktır diye geçirirken içimden baktım bizim servisçi el kol ediyor. çevremdekilerin şaşkın bakışları arasında atladım servise. nedir, ne değildir diye merak ederken öğrendim ki; servisçi abimiz ek iş olarak seçim otobüsü olayına girmiş. sabahları bizi bırakıyor dershaneye, öğlen alıyor ondan sonra akşama kadar turluyor partililerle. otobüsün her tarafı dsp bayrakları ile süslü. her sabah ecevit geliyor yani beni alamaya. güvercinlerden dışarıyı seyredemiyorum bütün camlar silme poster. deplasmana giden sarıyerspor takım otobüsü gibi mavili beyazlı koca arabayla yol alıyoruz hergün. neyse bu seçim otobüsünün haliyle bir adet de mikrofonu ve eşşek kadar hoparlörlerden mütevellit bir ses düzeneği var. biz arkadaşlarla geyiğine mikrofonu kapıp o yaşın espri anlayışının gerektirdiği şekilde ebelek gübelek konuşuyoruz. çocukluk işte, küfürler neyin edip eğleniyoruz. yine böyle bir gün her nasılsa mikrofonu ve ses sistemini bir arkadaşımızın-daha sonra öğrendiğimize göre istemsizce- açmış olduğundan bi haber olan bir diğer arkadaşımız alıyor eline ve başlıyor sevgili "vatantaşşaklarım" diye söze. olayın rezalet kısmı bir yana bizim vatandaş kelimesinin deforme edilmiş hali olan vatantaşşak kelimesine katıla katıla gülüyor olmamızda ayrı bir yazının konusu ve bir utanç meselesi ya neyse. dedim ya ufağız daha. bizden gazı alan arkadaşımız her türlü küfürü saydırıyor, biz nihoahoaha diye güldükçe o coşuyor. ortamlarda ufacık bir müspet haraketinden sonra tebriği, alkışı alıp coştukca çoşan ve gitgide daha da yaranacam, ortamın piçi, şebeği olacam diye yerin dibine batan adamladan işte. gazı aldıktan sonra belki servisin en güzel kızı eda buna kesilir diye düşündüğünden olsa gerek esprileri arka arkaya patlatıyor. eda'nın da skinde değil gerçi. takribi yirmi saniye sonra dalgınlığından sıyrılan söförümüz olayın farkına varıp başından aşşağı kaynar sular dökülmüşcesine sert bir fren yapıp mikrofonu arkadaşın elinden kapıyor. o esnada kadıköy'ün en kalabalık saatlerinde rıhtımdaki yüzlerce insan dsp otobüsünden sikti, taşşaktı, boktu dinleyerek belki de tarihde bir ilke şahit olmanın verdiği şaşkınlığı yaşıyor. herhalde seçim öncesi favorilerden olan dsp'nin ancak 3.parti olabilmesi de şu anda açıklığa kavuşmuş oluyor. ecevit'in aziz ruhu bizi affetsin, çocuktuk bilemedik.
seçimlere az bir zaman kala ortaya çıkan, yükses ses kapasitesiyle donatılmış, partinin o seçim zamanı için seçtiği şarkıyı fütursuzca, bangır bangır çalarak sokaklardan geçen; üzerinde partinin amblemi, logosu olan, kanımca son derece gereksiz propoganda aracı.