bu gün itibariyle nefret ettiğim kelimedir.her sabah insan parti otobüsünden gelen seslerle uyandırılmaz daha doğrusu yataktan hoplatılmazki.kabusum oldu artık ne diyeyim beni sabahın köründe ayağa diken partiler savunun kendinizi çok pis beddua ediorum hepinize:
-sabahları beni uyandırırsanız inşallah barajı geçemezsiniz,1 tane bile milletvekili gönderemezsiniz ankaraya,rüyaızda bile o kırmızı koltuklara oturamazsınız...AMiN
birbirine benzeyen adamlarin, kendilerine benzeyen insanlardan olusturduğu partilerden birine oy verme hadisesidir. zaten hadise gerceklesirken bi tane secenek oldugundan genelde bosuna yapilan eylemdir.(burası türkiye)
tabyaya bir gülle indi. yer gök birbirine karıştı. herkes yerlerde. seyyid onbaşı kalktı ayağa. 275 kiloluk mermiye baktı bu mermi kalkacak seyyid dedi kendi kendine... seyiid onbaşı mermiyi kaldırmayı seçti ve oceanı vurdu. sonra narasını savurdu allah u ekber vurduuuum vurdum alçakları. seyyid onbaşı alçakları vurmayı seçti. zira mehmed akif "arkadaş yurduma alçakları uğratma, sakın" diyecekti. bu koca vatan uğruna bir sürü mehmed ler gitti. şimdi de mehmedler gidiyor ama koca bir hiç uğrğna. mehmedler bu vatan uğruna ölmeyi seçti. işte o topraklardan fışkıran değerler dahili bedhahlar tarafından harici bedhahların emellerine peşkeş çekiliyor. demek ki dahili alçaklar vatanı satmayı seçmiş. peki onları kim seçti diye sorası geliyor insanın.
Yaşam, insanlara bazen ne zor seçimler dayatıyor. Tanju Okan'ı hatırlayın mesela.
Bir insanı, sol bacağıyla, hayatı arasında bir tercihe zorlamak kadar sevimsiz ne olabilir?
"Eşyalar toplanmış seninle birlikte/anılar saçılmış odaya heryere/sevdiğim o koku yok artık bu evde/sen...kadınım" diyen o gür sesin sahibinin ölmeden önce bir bacağını
yaşamına diyet olarak vermesi sizi de "seçim"e isyan ettirmiyor mu?
Ama bazen seçim imkansız gibi görünse de kaçınılmazdır.
Bazıları diyor ki; "Bu yaşam tarzı da Tanju Okan'ın kendi seçimiydi. Alkolle zehirledi vücudunu... dur durak dinlemedi".
Peki o tercihin nedeni neydi?
Bir yanda şöhret, kudret, para ve rengarenk bir hayat gözkırparken, neden dev bir sanatçı, yalnızlığı ve alkolü seçer..? Neden, pırıltılı bir yaşamın getirisinden vazgeçer?
Yaşamı bir gelir-gider çizelgesi olarak algılayanlar elbet bu seçime ilişkin sağlıklı bir "yoklama" yapamazlar. Çünkü onlara göre rasyonel bir insan seçim yaparken öncelikle "güç, kudret ve iktidar şansı" arar. iktidar şansı olmayan partilere oy verenler, mutluluk uğruna istikbal şansını tepenler, sevdiği kadının kokusu yok diye yaşadığı evden vazgeçenler, her talihsiz borsa oyuncusu gibi sonuçta kaybetmeye razı olmak zorundadırlar.
Lakin başka borsalarda, başka değerlerin prim yaptığını göremezler.
Bazen bir inzivada dolu dolu ve sevgiyle yaşanmış kısacık bir dönemin, şöhretin sahte ışıkları altında parlatılmış upuzun bir hayata tercih edilebileceğini ve bu tercihin insana her türden finali gözealdırabilecek derin bir tutkuya dönüşebileceğini anlayamazlar.
Seçimde oylarını istikbal garantileri yerine tutkularından yana kullananlar ise, bu tercih sırasında olduğu gibi bedeli öderken de tek başına kalırlar.
ingiliz Kralı 8. Edward sevdiği kadın için tahtını terkettiğinde de kimse bu tercihe anlam verememişti. Çünkü "geçer akçe" olan "taht'tı ve bir kadın için koca imparatorluğun nimetlerim tepmek "akıl dışı" sayılıyordu.
Birisini herşeyden vazgeçebilecek kadar çok sevmenin, insanın başına, hiçbir tacın sağlayamayacağı türden bir asalet halkası takacağını düşünemediler.
ingilizler, tahtsız kralın ardından dövüne dursun, tahtsız kral da sevgisiz ingilizlerin haline acıdı durdu hayatı boyunca...
***
Bir kez daha yazmıştım; "her seçim bir kaybediştir" diye...
Her tercih bir vazgeçiştir çünkü...
Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz. Kalkar kalkmaz hayat binbir seçeneği dayar burnunuzun ucuna... "Ne giysem" telaşından, öğle yemeğinde "Ne alırdınız" diye başucunuzda biten garsona, "hangi kanaldaki filmi izlesem" kararsızlığından, "bize oy verin" diye bağrışan partilere kadar herşey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarda ışıl ışıl bir günden vazgeçmiş olursunuz. Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel bir tanışıklığı tepersiniz. Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız izmir köfteden daha lezzetlidir. Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
Ama yaşam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez. Geri dönüp, o günü gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama şansınız yoktur.
Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.
Ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.
Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin parıltılı neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz hiç arkada kalmaz.
Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev ya da sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız bir saray sizin borsada kolay feda edilebilir değerlerdendir.
Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
Herşeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir.
kendi kararlarimiz ve cevrenin kararlari arasinda yapilan bir tercihtir. hayatimizi, yasamimizi, secimlerimizi biz mi yapacagiz; yoksa etrafin bizi yonlendirmesine izin verip mutsuz mu olacagiz?
Siyasi seçimler hem siyasilerin hem de siyasi partilerin gerçek yüzüdür. Görülmeyen tarafıdır. Kirliliktir. Nefrettir. Sevgiler sahtedir. Bugün desteklediği partinin yarın arkasından küfretmektir. Birbirini yermektir. Karşılıklı sövüşmektir. Bayraklarla etrafı kirletmektir. Seçim otobüslerinde dinlettirilen şarkılarla milleti delirtmektir. Gecenin 11'inde çalan telefonu açınca kulağa gelen reklam kaydındaki gevrek sestir. Vatandaşı üçkâğıda getirmektir. Duyguları sömürmek, ruhsuz gülümsemektir. Para vermektir. Yüz binlerce insanı aylarca idare edecek parayı reklam için sokağa dökmektir. iftara atmak sonra bir kenara çekilmektir. Ve tüm bunları sindirmektir.
Çaresizlik öğrenilmiştir.
Başarılı olmak da öğrenilebilir.
Sende sandığından fazlası var!
Gelebileceğin en iyi yerde değilsin.
Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır.
Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur.
Rüzgarı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren!
Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık.
Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.
Her şey seninle başlar!
Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın.
Hayatta ya tozu dumana katarsın,
Ya da tozu dumanı yutarsın. Seçim senin!
taktiği aslın da çok zor değil, mesela türkiye de milletçe alkışlıyoruz sloganıyla oy alamazsın, neden? çünkü bizim ülke de analiz yok, araştırma yok, en çok duyduğunu en iyi sanma var, mesela güncel olarak "chp ye oy ver!" diye reklam yaparsan ilk slogandan çok daha iyi bi slogan olur, çünkü önemli olan adını duyurmak ne de olsa toplumun çok büyük kısmı araştırmıyo. ak parti de bunu yapıyo sürekli, ak partisiz slogan yapmıyo. ama diğer partiler sadece kendilerini zaten anlayacak kesime slogan yapıyor, oysa ısrarla parti adının geçtiği bi slogan olursa bence daha çok işe yarar.