ali taygun rejisörlüğünde bakırköy belediye tiyatrolarınca sahnelenmiş olup
iki kez izlememe rağmen tekrar sahnelense tekrar izlemek isteyeceğim,
hayatımın tiyatro oyunlarından biri belki de birincisi.
tiyatrosever diyemem kendime ancak bu oyun iyilik üzerine
kafa yoran ve koşulsuz şartsız iyilik yapmaktan vazgeçmeyen
insanların bir gün gelecekleri noktayı öyle güzel anlatıyormuş ki...
şimdi çok daha iyi anlıyorum. sezuan her yer imiş meğer ve o iyi insanın
bu dünyada kendini değiştirmeden yaşaması ne kadar da zormuş.
oyun yazarı ise tanıdık bir isim.
(bkz: bertolt brecht)
brecht'in iyi ve kötüyü aynı karakter üzerinden verme eytişimsel yaklaşımını seçmiş olduğu yapıttır. marksist bir bakış söz konusudur.
batı insanıyla oyun arasında mesafe yaratmak için seçmiş olduğu sezuan kenti insanın insanı sömürdüğü her yeri simgelemektedir. mevcut düzende "iyi"nin zavallılıktan kurtulamadığını gösterip düzeni eleştirirken dinin insanlara buyurduklarının insanı içine soktuğu duruma da değinerek dini eleştiriden de geri durulmayan bu oyunda kötünün soğukkanlılığı, mantıkçılığı ve mantıklılığı ile iyinin sağduyusu ve toplumculuğunun birleşimiyle yeni bir düzen ve bu düzenin hem kurucusu hem de etkileneni olacak yeni insanla dünyanın yaşamaya değer bir yer olacağı anlatılmaktadır.
oyunun sonundaki son deyiş ile seyircinin eve allak bullak, düşünceler içinde gönderilmesi hedeflenerek epik tiyatronun en güzel örneklerinden biri verilmiştir.
brecht'în göstermeci uslubun farzlarindan olan göze parmak sokmaktansa düsüncelerini tez-anti tez ve sentez salincağinda tarafsiz olarak beyan ettiği oyundur.
bildiğiniz gibi epik tiyatro - brecht'in son dönemlerinde bir üst model olarak diyalektik tiyatro- hayran birakmaz düsündürtür. bir yargi vermez, bir olguyu delilleri ile savcilik ve avukatlik yaparak size bir nevi dava dosyasi gibi önünüze verir.
işte bu oyun bence brecht'in Galileo'nun yaşamı, carar ananin tüfekleri, kafkas tebesir dairesi gibi brecht ustalik dönemi oyunlarinda evresel bir oyundur.
Yücel Erten adını duyunca koşarak gittiğimiz oyun. Malesef beklediğimiz gibi çıkmadı. Devlet tiyatrosunun bu sezon en fazla aktörlük kokan oyunlarından biri. ShenTe -ShuiTa rolünü oynayan aktris Zeynep Ekin Öner iki karakter arasındaki ayrımı iyi yakalamış olmakla birlikte bundan öteye gidememiş. Tüm oyuncular sahnede bağırmaktan öte birşey yapmıyor. Oyunun temel eksiğine gelirsek, "organiklik". Hiç bir sahne seyirciyi inandırmıyor çünkü metnin ve rejinin yarattığı durumlara oyuncuların tepkileri natural değil. hepsi fabrikadan çıkmışçasına bir kalıpta. Oyun dilimize Sezuan (telafuzda yazıldığı gibi) geçmesine rağmen Yücel Erten (galiba orjinal hali) başka bir biçim bulmuş ve aktörlerin ağzından "siçuan" şeklinde çıkmasına sebep olmuştur kasabanın adının. Oyunda bol bol sosyalizm mesajları verilip iyi kötü arasındaki ayrımı sorgulamamız isteniyor. Brecht'in bu oyununu bu kadar harika yapan da bu konunun bu kadar incelikli işleniyor olması. Bu konuda oyuncuya çok büyük görev düşüyor fakat bu oyunda bu görevi başarıyla yerine getirdikleri söylenemez. Oyunun ikinci perdesini izleyemedik çünkü çok fazla dayanamadık. Ancak ilk yarı bile bize yetti. tüm aktörler süreçleri değil sonuçları oynamış. eğer sonucu merak etseydi seyirci tiyatroya gitmez metni alıp okurdu. Devlet tiyatrosunun bir başka çöp oyunu daha.
brecht'in devlet tiyatrolarında sahnelenen "sezuan'ın iyi insanı" oyunu hakkında bir yazı http://www.militan.net/?p=2237
bir parça:
brecht kapitalist düzenin, erkek egemen sınıflı toplumun ahlak anlayışını kabul etmez ve oyununa "iyi insan" olarak toplumun en dışlanmış, ötekileştirilmiş kesimlerinden birini, bir fahişeyi seçer. burjuva ahlak anlayışının ve onun yarattığı düzenin insan yerine bile koymadığı, bedenini satmak zorunda kaldığı için hayatı zindan ettiği fahişeler, brecht'in oyununda şente'nin (shen te) şahsında bu dünyayı baş aşağı çevirir. şente oyunun başında tanrılara bedenini sattığı için iyi insan olamayacağını anlatmaya çalışır, tanrılar bunu önemsemezler. tarafsız bir gözle (yukarıdan inmiş üç çift gözle!) bakıldığında, bedenini satmayan var mıdır ki kapitalist dünyada? insanın parça parça, bir hiç uğruna ve dahası en pis işlerde kullanılması adına sattığı emeğinden daha mı değerlidir bedeni?
boğaziçi üniversitesi oyuncuları'nın da şahane bir performansla sahneye taşıdığı, bertolt brecht oyunu. oyundaki müzikal hava, kostümler, sahne, dekor, oyunun uzun olmasına rağmen insanı sıkmayan samimi ortamı.. hepsi bi üniversite topluluğu için şaşırtıcı derecede iyiydi. gidiniz, görünüz efenim