Dün aksam itibari ile Kurucesme Arenada yine bizleri mest eden büyük sanatci. Sahnede gecirdigi ufak kaza ile yüregimizi agzimiza getiren, söyledigi duygusal sarkilar ile bizleri bizden alan, hareketli sarkilari ve göbek showu ile büyüleyen Kralice tanri seni korusun. Sezenin farki her konserde ortaya cikiyor. Kac kusakla birlikte sarkilarini söyledigini, 7 den 70 e herkesin orda onunla oldugunu görmek insani duygulandiriyor. Bu arada Sezen kendi deyimiyle dipcik gibi ve verdigi kilolarla fistik gibi olmus.
son yıllarda yaptığı şarkılarla beni kendisinden soğutmuş şarkıcı.eski şarkılarıyla şimdiki şarkılarını karşılaştırırsanız kalitesinin ne kadar düştüğünü anlarsınız.
öldüğünde, arkasından en çok sayıda insanı ağlatacak insandır. bayraklar yarıya indirilmelidir. keşke "umarım ölmez" diye bir dilekte bulunabilsek. bunu yapamasak da "umarım 105 yaşına kadar yaşar". olmasaydı türk popunun da olmayacak olacağı sanatçı.
buraya yazamıcağım kadar başarılı albümü piyasa sunmuş son zamanlarda hit olan herpaçada istisnasız imzası bulunan popun minik ve hiç unutulmıcak serçesi ,sesi..
"Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir"
diyo sezen ablamız
Bir derginin tanımına göre "yalnız avlanan tanrıça" o. Başka bir dergiye göre, "efsane", "kraliçe", "diva". Bunların hepsini üzerinde birleştirip, hepsini reddeden kadın. Kusura bakma iş işten geçti diyen, kaybolan yıllarını geri isteyen... Sahneye çıkıp da merhaba dedikten sonra Sezen Aksu kimliğini bir tarafa bırakıp insan olan. Seyirciyi küçümsemeyen, onları ciddiye alan, içini açan, acısını, sevincini en uç noktada yaşayan, gidemeyen, gitmeyen, ayrılamayan. Tebdil-i mekanda ferahlık olmadığını anlatan. Gerçek, dürüst, samimi. Adı gibi "sez"en.
"Ayrı bir ilişki var aramızda..." diyen, bu ilişkiyi küçümseyenlere bir kelime bile etmeyen, hakkında yazılan onlarca eleştiriye, "beni ciddiye alıp köşe yazıları yazıyorlar..." diye cevap veren, "hiç eski sesi yok.." diyenlere inat ara vermeden şarkı söyleyen, "eski şarkıları yok..." diyenlere inat ara vermeden üreten, sezilen.
Bir konserinde "beni hiç yalnız bırakmadınız, size ödenemeyecek bir vefa borcum..." var diyebilen, bir özel gecede Beyaz'ın onu diva, sanatçı, kraliçe diye çağırmasını, "o dediklerinizin hiçbiri değilim..." diyerek cevaplayacak kadar büyük olan, hayata teşekkür etmesini bilen, hemşirecilik, evcilik, doktorculuk oynamayan, dokuz aylıktan beri sadece şarkı söyleyip, dans eden. Hayatı hafifleten, hayattan çalan. Sadece seyircisi için değil, kendisi için de söyleyen, sahnede acı çeken, oynayan, gülen, eğlenen, güldüren, eğlendiren, kanatan, yaralayan.
Londra'da tüm söylenenlerin aksine, seyirci yüzünden sahneye geç çıkan, şarkılarını söyleyen, büyük alkış alan, ispanya radyolarında konserinden iki hafta sonra bile şarkıları çalınan, Çakkıdı'yla, Erguvan'ı aynı dönemde yapabilen, sabah programı izlerken bile şarkı yazan.
Sahnede ondan başka biri varken, kim olursa olsun mikrofonu ona tutan, geri çekilen, ona hakkını veren. "Bu şarkı senindir, istediğin zaman gel al" diyebilen, "hayatı bu kadar ağırlaştırmanın anlamsız olduğunu öğrendim" diyebilecek kadar olgunlaşan, yıllar önce sevdiğini hala unutmayıp, ona şimdi bile "izmir yanıyor, kara sevdam hasretinden" diye seslenebilen, tutkuyu, aşkı, acıyı aynı küçük bedende birleştiren.
Canı büyük, bedeni küçük olan. Konserlerinin sonunda "yine ne güzel bir armağan verdiniz bana, yine ne güzel iki-üç saat çaldım hayattan" diyip seyirciye hakkını teslim eden, "herkes şarkı söylemeli, ben Tanrı'nın terazisi değilim" diyen, evine gelen bir hayranını uğurlarken balkondan "bana fotoğraf çektirmeye geleceğine söz ver" diyecek kadar anlayışlı, "biz şanslı doğanlar, kızlarımızı okutalım" diyecek kadar duyarlı, yaptığı yardımları duyurmayacak kadar yüce gönüllü, Türkiye'nin en çok yardım yapanlarından.
"Geçer..." diyip her kötü anın etkisini azaltan...
"Kavaklar..." derken yüzündeki hüznü sesine koyan...
O balkondayken kapısına gelip şarkı söyleyenleri içeri alıp poaça ikram eden, onlarla konuşan, onları hayran olarak değil, insan olarak ağırlayan.
"Beni çok büyütüyorsunuz" diyen, "en büyük sensin" diyenlere aniden sinirlenen, "neye göre büyük, kim diyor bunu" diye soran.
Hızlı tren kazasından etkilenip sahnede, "bugün konseri iptal etmeyi düşündüm" diyen.
Eskidendi şarkısını söylerken çok zarif bir şekilde ayağını yere vuran, acısını hafifleten, şarkıyı çoğaltan, şarkıdan büyük, "hani kimse ölmemişken..." lafını söylemeden çoğunlukla duraklayan, kalbi hançerleyen.
"Uzun yıllar şarkı söyleyeceğiz" lafı üzerine en çok yakışan.
Başını yukarı doğru kaldırıp, ellerini iki yana açan, "beni unutma..." diye haykıran.
"Ben hayat tamircisiyim, sanatçı değilim, pop müzik yapıyoruz, bu kadar ciddiye almayın" lafını onca sanatçıyım diye etrafta dolaşana rağmen gocunmadan söyleyebilen.
Sahnedeyken birden seyirciler arasından yükselen "şarkısız bırakma bizi..." sözünden o an etkilenip, çok duygulanan.
Merdivenlerden aşağı su içmek için inen iki çocuğu sahneye alıp kendi suyundan veren.
Konsere getirilen ve konser esnasında ağlayan bir çocuğun annesine dönüp "bu yaşta çocuğu niye getirdiniz, o parkta oynama yaşında, Sezen Aksu'yu sevmez ki daha" diye yaklaşabilen, kendini bilen.
"Her insanın karanlık noktaları vardır, hepimizin içinde şeytan var" diyip, "masum değiliz, hiçbirimiz" diye tamamlayan.
Kendisinden şarkı isteyen seyirciye "ayarlayabilirsem söyleyeceğim, şimdi bir şey söylenince hayır diyemiyorum" diyen.
Bir arkadaşına ödünç verdiği yüzüğü onun parmağında görünce "Bu yüzük çok güzelmiş, nereden aldın?" diyebilecek kadar karşılıksız, beklentisiz paylaşan.
Herkesin kalbine giren, başka tanıma göre her gönülde konacak bir dal bulan, can...
Her şeye rağmen şarkı söyleyemeye devam edecek olan, şarkılarıyla hafifleten, kelimelerle oynayan, söylenecek şeyleri tükenmeyen.
"Her insan kendinden yanadır" diye artık röportaj vermekten kaçınan.
Konser arasını "bugün dua ettim hepimiz için, yüce Tanrı insanı affetsin" diye verdiğinde insanı ağlatan.
Ruhu temizleyen.
Mutluluk veren.
Sezen.
Hayata rağmen, hayat için, şarkı söyleyen.
çok iyi sözler yazan sanatçı.ajda pekkan gibi mükemmel bi sese sahip olmasa da zevkle dinlenebilir.ciddi arabesk şarkıları var,ama türkiyede sarsılamaz bi yere sahip.bunun nedeni de onun gibi birinin daha olmaması.en yakın rakibinin nazan öncel olduğu söylenirken sezen aksu'nun el üstünde tutulması doğaldır..
Türkiye'de büyümüş, Türkiye'yi büyütmüş şair ruhlu, sanatçı ve şarkıcı. Şarkı sözü yazmakta ve bunu beste ile uydurmakta üstüne tanımadığım müzisyen. Her gerçek sanatçı gibi dünya insanı olma kaygısı gütmeden "kendince" yaşadığı için tutucu ya da yüzeysel kesimin zor veya yanlış anladığı, aslında son derece yalın ve doğal, kendiliğinden insan.
Bir sabah uyandınız. Havada tuhaf bir iç sıkıntısı. içinize doğmuş gibi, önce yanıbaşınızdaki radyonun düğmesine bastınız. Bir Sezen Aksu şarkısı. "Beni unutma!.." Kanalı değiştirdiniz. Orada da Sezen Aksu var: "Haydi gülümse!.."
Kanalları hızla değiştirmeye başladınız... Hep aynı ses... Hep aynı çığlık... Hep aynı şarkılar... Ama sadece şarkılar...
Kimse konuşmuyor aralarda... Kimse bir şey söylemiyor.
Televizyonun uzaktan kumandasına uzandınız. Karşınıza çıkan ilk kanalda daha önce görmediğiniz bir ev... Önünde bekleşenler...
Ekranın altındaki yazıyı okumakta zorlandınız: "Sezen Aksu'nun evinin önünden canlı yayın!..."
Kanalları değiştirdiniz hızla... Yalnızca haber kanalları değil, büyüklü küçüklü bütün kanallarda hep aynı görüntüler...
"Neler oluyor?"
Telefonunuz çalıyor o sırada... "Yarım saattir arıyorum. Ulaşamadım... Haberi duydun değil mi?"
Gerisini dinleyemediniz. Yeniden ekrana baktınız. Ekranın üzerindeki büyük puntolu yazıyı ancak o zaman farkedebildiniz...
"Kaybettik!"
O yazı hep vardı orada, ama siz nedense farketmemiştiniz. Farkedememiştiniz!
Sonra bir telefon, bir telefon daha... Telefonunuza ardı ardına düşen mesajlar. Yollarda bir kurgubilim filminden çıkıp gelmiş derin bir sessizlik yaşanıyor.
Herkes suskun. Ya da herkes durmadan konuşuyor. Herkes birbirine aynı şeyi söylüyor durmadan... Sesler birleşip, kara haberin sözcüklerini içinde barındıran bir gök gürültüsüne dönüşüyor sonra. Ya sessizlikte paylaşılıyor acı; ya gök gürültüsünde... Sessizlikle gök gürültüsü iç içe ya da...
Ya da herkes bir şarkı mırıldanıyor içinden. iş yerine ulaştığınızda tepedeki ekranın karşısında hiç ses etmeden haberleri dinleyen öbek öbek gruplar. Çoğunluğu erkek...
Kızlar, Sezen Aksu şarkılarını çalıyorlar bilgisayarlarında... Ekranlara Sezen Aksu resimleri yerleştirilmiş çoktan.
Hiç kimse anlamlı bir şey söyleyememiş daha birbirine. Buna ihtiyacı var oysa herkesin.
Sonra "o" yaklaşıyor omuzbaşınıza. Fısıldar gibi sesi:
"Biz ne yapacağız şimdi?"
Bir köşeye çekilip bırakıyorsunuz göz yaşlarınızı. Sabahtan beri yüreğinize yumruk gibi tıkanan buydu işte. içinize bir türlü anlatamadığınız buydu: "Yapayalnız kaldık işte. Kimsesiz kaldık..Yapayalnızım. Kimsesizim.. Öksüzüm..Üşüyorum.."
Evet, biz ne yapacağız şimdi... Şarkısı kesilince hayatımızın ve sevdalarımızın... Biz ne yapacağız?
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar konuşuyor ekranlarda. "Veda" yarın diyorlar... Devlet töreniyle... Bir çok yerde... Bir çok defa... Belli ki uzun sürecek ayrılmak.
Uçaklar, trenler istanbul'a ek seferler koyuyorlar ülkenin dört bir yanından... Almanya'dan Fransa'dan, Hollanda'dan, Amerika'dan mesajlar geliyor: "Bekleyin bizi de!"
Cenaze töreni deniz kenarındaki tarihi meydanda...
Dev bir koro, "Sen ağlama!"yı ağlayarak ve birlikte söylüyor gibi görünse de... Herkes yapayalnız aslında kendi şarkılarında.
Bayrağa sarılı cenazenin önündeki resim altında şöyle yazıyor oysa, onun bir şarkısından alınmış sözcüklerle:
"Hayat, kadere inat... Seni sil baştan yaşayacağım. Ahdım olsun!"
Yüreğin darmadağınık... içinde Sezen Aksu "Perişanım" söylüyor. Gidiyor işte... Kaldık buralarda bir başımıza...
Sezen Aksu'nun "cenaze töreni"ni anlatan kurgusal bir yazı okudunuz.
Şaşırdıysanız ve üzüldüyseniz söyleyelim: Bugünlerde alıp alacağınız en müjdeli haber şudur ki:
Sezen Aksu yaşıyor..
Derin bir nefes alıp şükredin halinize.. Hayatı onunla paylaşmaya devam ediyoruz işte... Yalnız değiliz.
Aşka ve hayata dair şüphelerle geçip giden günlerde; "yaşarmış gibi,severmiş gibi" akan zamanlarda; "mış gibi,miş gibi" yaparken hepimiz, o yine "taş"gibi çarpıyor hayata ve aşka...
O yaşıyor... Biz yaşıyoruz!..