kendilerine müslüman diyen bazı güruhun, peygamberin hicreti sırasında saklandığı sevr dağı ve mağrası ile arasındaki isim benzerliğinden "islamın ve halifenin sığınağı" gibi salak bir anlam çıkararak, sapıkça bir ideolojiyle sempati duyduğu, türk'ün ölüm fermanı.
fransızca'da le traité de sèvres demektir. birinci dünya savaşı sonrasında itilaf devletleri ile osmanlı devleti arasında 10 ağustos 1920'de imzalanan barış antlaşmasıdır. fakat yürürlüğe girmemiştir.
mustafa kemal ve silah arkadaşlarının unufak edip, yazarlarının götüne soktukları sikik antlaşmadır. mudanya antlaşması ile avrupa'daki piçler defolup gitmişlerdir.
versailles antlaşması, st.germain antlaşması, neuilly antlaşması, trianon antlaşması ile benzer şekilde galip devletlerin mağlup devletlere adeta kin kustuğu antlaşmalardan birisidir. bu antlaşmaların ortak özelliği, hiçbir tarihi gerçeği ve ülkelerin etnik veya dini yapısını göz önünde bulundurmadan dayatılarak adeta ikinci dünya savaşı'na davetiye çıkarmalarıdır. keza atatürk de a.b.d. dışişleri bakanı ile dolmabahçe'de yaptığı görüşmede de bu durumu kendisine hatırlatmış ve ikinci bir cihan harbinin kaçınılmaz olduğunu vurgulamıştır.
uluslararası rekabette ermeni sorunu'nun kökeni adlı kitaptan :
ne var ki sevr'de düzenlenen, anadolu dahil ve osmanlı imparatorluğu'nu parçalayan, 433 maddeden oluşan ve 10 ağustos 1920'de bu metni imzalayan istanbul hükümeti temsilcilerini 19 ağustos 1920'de ankara hükümeti, vatan haini ilan etmiş ve yurttaşlıktan çıkarmıştır.
aslında sevr'de imzalanan bu metin, zaten uluslararası bir antlaşma niteliği de kazanmamıştır. çünkü bir metnin, uluslararası hukuk çerçevesinde bu tür bir nitelik kazanması için, üç koşul gerekmektedir. bunlar ;
1 - metnin tarafların delegelerince imzalanması
2 - taraf devletlerin parlomentolarında onaylanması
3 - taraf devletlerin başkanlarınca imzalanarak yürürlüğe konmasıdır.
sevr metninin öteki tarafları ingiltere, fransa, italya, abd, yunanistan, japonya ve sırbistan'dır. bunların içinde taslağı onaylayan yalnızca yunanistan'dır. o tarihte ingilizlerce basılarak kapatılmış olan osmanlı parlomentosu'nun böyle bir onayı, fiilen ve resmen mümkün olmadığı gibi, öteki devletlerin parlomentoları da sevr metninni onaylamayacaklardır. dolayısıyla bu durum, hukuksal olarak sevr'in bir uluslararası antlaşma değil, taraflarınca onaylanmayarak vaz geçilmiş(rücu edilmiş) bir taslak olduğunu göstermektedir.
oysa shavarsh torikian, yapıtının " doğu anadolu illerinde ermeni haklarının hukuksal yönü " başlığı altında: " 10 ağustos 1920'de imzalanan sevr antlaşması bağımsız bir ermeni devletini tanımakta ve doğu illerini onun toprakları içine katmaktadır... o'ndan üç yıl sora imzalanan lozan antlaşması, bunu yok sayamaz. çünkü bu antlaşmada sevr'in kaldırılmış olduğuna ilişkin hiçbir kayıt yoktur."
oysa sevr adı altında hiçbir anlaşma hiçbir zaman hukuksal olarak var olmadığına göre, bunun yürürlüğe girmesi ya da yürürlükten kaldırılması dasöz konusu edilemez.
Eski maarif nazırı (milli eğitim bakanı) Hadi Paşa, eski Şura-yı Devlet (Danıştay) reisi Rıza Tevfik Bey ve Bern Sefiri Reşat Halis Bey'den oluşan bu heyet, 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzaladı. imzaladığı antlaşma. bir ülkenin yabanci uluslar tarafindan nasil içine edilebileceğini tarihe göstermek üzere hazirlanmi$ anla$ma...
itilaf devletleri yetkililerinden birinin "sevri çöpe atmadık ancak buzluğa kaldırdık. zamanı gelince buzluktan çıkar" şeklindeki sözüyle anlattığı antlaşmadır. bu aralar buz dolabının kapağı açıldı gibi sanki?
Hepimizin bildiği gibi,Osmanlı Devleti 1.Dünya Savaşına,biraz yönetimdeki paşaların Alman hayranlığı,biraz da Almanya;nın baskıları sonucu girdi.Amaç kaybedilen toprakları geri almak,eski görkemli günlere dönebilmekti.Ama savaş hiçte umulduğu gibi bitmedi ve Osmanlı Devleti,diğer ittifak devletleri gibi ateşkese mahkum oldu.Savaş devam ederken itilafçılar tarafından imzalanan Sykes-Picot antlaşması,Osmanlı topraklarının paylaşımını içeren gizli bir misyon yüklüydü ve bizim açımızdan savaşı bitiren 30 ekim 1918 tarihli Mondros ateşkes antlaşması ile gizli planlar icra edilmeye başlandı.
Mondros ateşkesi ile Osmanlı;nın egemenliği kısıtlanıyor,ülkenin toprakları işgale maruz kalıyordu.Bu sırada ulu önder Atatürk Anadolu;da yoğun çalışmalar yapıyor,halkı örgütlemeye ve ülkeye tekrar bağımsızlık kazandırmaya çalışıyordu.istanbul hükümeti ise itilaf devletlerinin kontrolünde kuklalık yapmaya mecbur bırakılıyordu.
Tarihler 10 ağustos 1920;yi gösterdiğinde Paris;te imzalanan Sevr barış antlaşması ile Osmanlı Devleti;ne,ingilizlerin tabiriyle hindinin tüyleri bırakılıyor,ülkemizin kalan toprakları işgal ediliyor ve Türkler tarihten silinmeye çalışılıyordu.
Bu duruma seyirci kalmayan Atatürk ve yüce Türk milleti,cennet vatanımız için ulusal bir direnişe başladı,bir çok zaferler kazandı ve TBMM;yi tüm dünyaya benimseterek,düşmanlarımızı derinden yaraladı.Özellikle 26 ağustos 1922 günü başlayan Büyük Taarruz ile topyekün savaşa giren Türk ordusu,eylül ayının ortalarında Anadolu;da tek bir yunan askeri bile bırakmadı.Sıra bu zaferi siyasal bir sonuçlandırmaya gelmişti.Yani artık Boğazlar ve Doğu Trakya için görüşmeler başlamalı ve kesin bir barışa imza atılmalıydı.Mudanya ateşkes antlaşması ile bu misyon azda olsa başarıldı,askeri ve diplomatik zafer kazanılan bu süreçten sonra saltanatın kaldırılması ile devletin çift başlılığı son buldu.
Geçen zamanla birlikte Mudanya ateşkesini Lozan barışı izledi.Heyet başkanı olarak ,1. ve 2. inönü savaşları komutanı ismet paşa,Lozan;daki psikolojik harbe yollanan kişi oldu.Neredeyse 2 yıl süren konferans 24 temmuz 1923 günü antlaşmanın imzalanmasıyla son buldu.Türkiye uluslararası alanda siyasi olarak tanındı ve iktisadi bağımsızlığına kavuştu.Misak-ı milli sınırları ise hemen hemen gerçekleşti.ingiliz temsilcisi Lord Curzon,bu antlaşmayı imzalarken,ismet Paşaya nefret dolu bir ifadeyle ,bir gün elbet batının eline düşeceksiniz diyordu.
Cumhuriyetin ilanından sonra,Lozan;da çözüme kavuşmayan musul-kerkük meselesi ingilizlerin bölgedeki petrol emelleri nedeniyle epey uzamıştı.Misak-ı milli sınırları içindeki bu bölge -ingilizlerin Şeyh Sait ayaklanmasını tertip etmesi sonucu TC'nin dikkati dağıtlııyor- uluslar arası mahkemelerce ingilizlere bırakılıyordu.
Lozan sonrası,Atatürk ölene kadar dış politikamız gayet aktifken,1938 sonrasında Lord Curzon;un dedikleri gerçekleşmeye başladı.2.Dünya Savaşına girmemeyi başaran Türkiye daha sonra oluşan sovyet tehditine karşı ABD;nin yanında batı bloğunda yer alıyordu.Marshall planı ve Truman doktrini ile ABD güdümüne giren ülkemiz,bir bakıma kapitülasyon sayılan bu tür gelişmelerle,ağır sanayisi olmayan bir tarım devleti haline getirilmek istendi.Bunu reddeden Türkiye,Ereğli demir-çelik Fabrikası ve Ali ağa rafinerisi gibi kalkınma kurumları için SSCB;den kredi aldı.Denge politikamız,dönemin başbakanlarından Adnan Menderes;in iktidardan düşürülmesiyle ters etki yaptı.
1960;lı yıllarda Kıbrıs;ta başlayan rum katliamları ile Kıbrıslı Türkler öldürülüyor,1974 çıkarmasına kadar ABD,Türkiye;yi adaya olabilecek bir müdahaleye karşı engelliyordu.Dönemin ABD başkanı Johnson,küstahça bir mektupla ismet inönü;yü uyarıyor ve ABD;den alınan silahların böyle bir operasyonda kullanılamayacağını belirtip,ambargo tehditinde bulunuyordu.Aynı zamanda GAP projesine gelen batı tepkisi de dikkat çekiciydi.Bu proje de ABD ve batı kaynaklı olmayan yollarla hayata geçirilmiştir.
Gelelim AB;ye ve üyelik müzakerelerinde sürekli önümüzde engel teşkil eden azınlık sorununa.Lozan;da,sadece tek tür azınlık vardı,o da gayrimüslimler.Herkes milliyet fark etmeksizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul edildi.Şu an ise özerklik,imtiyazlar v.s. gibi baskılar ile Sevr tekrar dayatılmakta,Kıbrıs dosyasında hiç de etik olmayan bir yaklaşım sergilenmektedir.izolasyonu kaldırmamakta ısrar eden AB ve ABD güdümlü yeni dünya düzeni,Rumlarla ilişkilerini geliştirmeye devam etmektedir.Ülkemizin topraklarında suni azınlıklar meydana getirilmekte ve kürt olarak etnik misyon yüklenen bu vatandaşlarımız kandırılmaktadır.Abdullah öcalanlar yaratılmakta, 1995;te dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel;in de dediği gibi,batı apaçık Sevr;i istemektedir.
Ermeniler ise ABD;nin Lozan;a taraf olmadığını,Sevres;te bulunan tüm devletlerin Lozan;da bulunmadığını ve dolaylı olarak Sevr;in hala devam ettiğini iddia etmekte.Türkiye;ye sözde Ermeni soykırımını dayatan,Fransa&;nın öncülüğünü yaptığı kendini bilmez batı,Ermenilerin toprak ve tazminat alabileceğini umuyor.Devletimiz bugün IMF;nin 3.sınıf bürokratları tarafından mali sorgulamaya çekiliyor.Gümrük Birliği adı altında ekonomik fayda sağlayan(!) mali kısıtlamalarla uğraşıyor.işte azınlık sorunu,işte kapitülasyonlar,işte sınırlar.
Sevgili Türk halkı,ülkemiz için planlanan nice kalleşlikler var daha,kim bilir?Eğer bir bütün olabilirsek ve atalarımızı biraz anlayabilirsek,Lozan;ıda Sevr;ide çözebiliriz ve Atatürk;ün dediği gibi devletimiz ilelebet payidar kalır.Ne mutlu Türküm diyebilmek için,dedelerimizin ve ninelerimizin kanıyla sulanmış bu vatanı koruyabilmek umuduyla!..
ülkenin sevr öncesi aciz haliyle, günümüzün her türlü tavizini vermiş, topraklarını imzaladığı anlaşmayla değilde, para ile satmış, özelleştirme adı halinde her yeri peskeş çekmiş, eski istanbul hükümeti ile günümüz yönetimleri arasında yok aslında bir farkımız.
günümüzün avrupa birliği uyum yasaları. o tarihte savaş meydanlarında dedelerimizin koruduğu bu toprakları şimdi 3-5 anası belirsiz iki ayaklılar AB sevdasına neredeyse altın tepside sunacaklar.