sürekli hata yapan sevgiliyi ,ona duyulan sevgiden ötürü sürekli affetmek, sürekli katlanmak , sürekli fedakarlık yapmak sonucunda hissedilen yorgunluk.
sadece seviyorsan ama sevilmiyorsan ortaya çıkan acı verici durum. ilk başlarda mutlu olursun sevdiğin biri var diye. karşılığı yokken "olsun zamanla düzelir" yalanına aldanırsın. sonra zaman geçer. ve sen yorulmuşsundur sevdaya karşı ve sevgiliye karşı. işte o zaman hayatın sadece komada yatan bir hasta gibi makinaya baglı yaşarmış gibi geçer. bitiksel hayattan dönmek için ise sadece beklemek gerekir. ya peki uyanamazsan?
karşılıksız aşkların hazin sonudur.
o kadar çok seversiniz ki gözünüz kimseyi görmez, tek bir bakışını yakalamak adına maymuna dönmeye razı olur, tek kelimesini duymak adına olmadık şeylere kalanır, msn de saatlerce beklemek bile gelecek ümidiyle ayrı bir anlamlı gelir insana... sonra bir bakmışsın ki hep kendinden vermişsin. sana kattığı sadece birkaç kelime, gülümsemesinin verdiği huzur ve varlığıdır ki bir zaman sonra varlığı bile ağır gelmeye başlar insana. tamam aşkın bu çeşidini kendin istemiş olabilirsin ama kendini; "bu kadarı da fazla ama ya" derken bulduğun an yorulmuşsundur içten içe... o maymunlaşmalar, beklemeler, fırsat yakalamalar bedeninden ziyade ruhunu yormuştur insanın. sonra bir bakmışsın ki sevginin boşa çabalanması ile sevginin ne derece boşa harcadığını, neler uğruna oradan oraya sürüdüğünü düşünür, bu duruma yanar ama sonunda durumu kabullenmekten başka elinden bir şey gelmez ne yazıkki...
6 sene sonra başıma gelen amına koyulası bir histir efendim.
6 sene önce kimsenin hayatımda yer edinemeyeceğini düşünürken hayatıma giren, gece-gündüz demeden aklımı eden, defalarca bir araya gelip tekrar ayrıldığımız, yerine göre kanka yerine göre sevgili pozisyonuna geldiğimiz ama her defasında kavga ederek, karşılıklı kırılarak son verdiğimiz bir ilişkiler bütününde başıma gelen bokun adı sevmekten yorulmak.
belki de her defasında hayal kırıklığına uğradığım için yorulmuşumdur; ki bu durumda "sevmekten yorulur mu insan düdük! sen zaten sevmemişsin senin ta aq!" diyenlere bi açıklama olur.
çeşitli versiyonları vardır bu hadisenin çoğunluğu platoniktir tabi karşı tarafın haberi olmaksızın içişlerinde büyüyen sevginin zamanla karşılıksızlığından usanmaktan gelir.
ama en kötüsü bir ilişki içindeyken yaşanılanıdır dostlar.
seversin çok seversin birliktesindir de görünürde mükemmeli yakalamışsın gibi gözükür...velakin işler hiç öyle gitmez
karşı tarafın senin ona öyle dolu dolu baktığın gibi bakmadığını görürsün.
o ne kadar seni hiçe sayarsa saysın sen sevginden yemeğe devam edersin.
bütün kötü özelliklerini sevginle yok edersin kendi gözünde.
zira onun varlığı senin için bu hayatı çekilebilir kılan yegane şey iken sen onun için gündelik bir alışkanlıksındır.
ne yapsan ne etsen eksiksindir onun gözünde ama tuhaf bir şekilde her şey devam eder, hala onun elini tutarsın mesela, hala onun vücuduna dokunabilme hakkı sendedir.
ama yetmez iki kişilik bir ilişkide platonik gibi hissedersin, git gide değersizleşirsin kaybolursun zira artık senden bile önemli bir kişi vardır hayatında..
artık bütün bunlara neden olan sevgin sana yük olmaya başlar.bir filozofun da dediği gibi insan her istediğini yapar ama ne istediğini seçemez misali sevgin zorunluluk olmuştur artık.
aslında tüm yorgunluğun sebebi sevgi de değildir büyük ölçü de beraber olmana rağmen bir gün yarı yolda bırakılacağını bilmektir.
insanlar aşklarına o kadar sadık olsalar bu kadar çoğalır mıydık? Demek ki sevmekten usanılabilir, bıkılabilir, yorulunabilir, normaldir. Aşk tabiatın bize verdiği en güzel illüzyondur. Tadını çıkarmak gerekir, bokunu değil. Neticede çoğalmak gereklidir, türün devamıdır, yaşamın gereğidir... galaksiler, yıldızlar, gezegenler döner, insanlar aşk yapar.