Eskidenmiş güzelim sanki yıllar öncesinde kalan, aşkımız bir masalmış bir tanem düş yerine gerçekmiş yaşanan. Sevmek diyince akla gelen ve dile pelesenk olan illet şarkı. *
Her derdin başıdır sevmek. Sırf sevdiğimiz için katladigimiz seyler işkenceden farksız. kimi ozelliklerimizi Kendimizden sokup atabilmek mümkün olaydı başka şeylerin sevgisine desteğine ihtiyacsiz mekanik bir yaşamı seçerdim. Dünya hayatı cidden çok garip ve boş.
insanın ruhu bir yapboz gibidir. Hayatı boyunca onu mutlu etmek ister ve uğraşır. Mutluluk için parçaları birleştirir bulur. Birleştirmek için en iyi yapıcağımız şey sevmektir. insanları, Hayvanları, düşüncelerimizi, dış görünüşümüzü sevmektir. Daha neler neler sev sev çok sev.
Bir ömür onun için çırpınmak belki de onda yaşamak adlı bir hikayenin tek ifadesi bir başka deyişle de bu ilginç hikayenin içimizden doğuşunun başlangıcı olmasını sağlayan yegâne kelimedir..
saçma birşey. ama herkes seviyor. bu nasıl bir duygu acaba? henüz tanımadığın birisini nasıl seversin neyine bakarak seversin? nasıl biridir bilmeden nasıl seversin? bunları hep düşündüm bir cevap bulamadım ama bende sevdim. bana ait olmayacak olsa bile her gece düşündüm her anda onu gördüm. o farkında değilken onun için ne delilikler yaptım. gece gündüz konum oldu ama konuşamadım. ama hep onunla olmayı düşündüm. ne saçma birşey demi. ama istedim neden bilmiyorum kendime aynı zamanda da soruyorum sen deli misin amacın ne o sana ne katacak neyin artacak. buna da cevap bulamadım. sevmek işte bu oluyor. sevmek ne yaptığını bilmemektir sevmek sebepsizce hisler duymaktır. sevmek delilik demektir. ve aynı zamanda sevmek saçmalıktır.
dün gece son otobüsle eve dönerken başımı yağlı börek izi bulunan cama dayadım da aklıma geldi. adeta aşk filmine klip çektim hooverphonic dinleyerek...
* * *
iki gündür yıkanmamış olmasına rağmen mis gibi kokan saçlarını sakınan kadının saçlarının kokusunu burnunun direği -sevdadan- sızlarcasına içine çekmek...
başını ellerinin arasına alıp baş parmaklarla dudaklarıyla oynamak, dudakların ellerin teriyle tuzlanması ve kuruması ve bunun ardından o tuzu oradan almak...
kağnı bilgisayarda iş yaparken bilgisayarın yavaşlamasına neden olan etkenleri ortadan kaldırmak ve bilgisayarın hızlanmasının verdiği sevimli odaklanmayı ve keyiflenmeyi masanın yanındaki yataktan izlemek...
dışarıda büyük bir iştahla söylediği makarnayı bitiremememesi ve yarım bıraktığı makarnayı, onun çatalını kullanarak hiç konuşmadan, gözünü tabaktan ayırmadan, velhasıl her lokmanın o dipsiz tadını çıkararak afiyetle yemek...
neşe içinde anlattığı bir olayı, sadece ama sadece gözlerinin içindeki çiçeğe odaklanarak dinlemek...
...gibi bir şey olsa gerek.
* * *
neyse, gideyim de bir çorba bardağı türk kahvesi yapayım, tansiyonum 150/110'a çıksın.