"yorgusuz çıkagelmek hele,
sen en cana yakışık kadın
bir odanın bundan böyle üç kez üç köşesince çoğuna senin ellerin vardır
her bir yerlerine konuşmuşluğumuz var
sen aşk konusunda yaşamlara doyamamışlığın
sinop'ta bir oda
varsa bir penceresi ama denizlere bakıyordular
özgüsüz ellere açılmayacağını bil
bil ister;
iki çizgi yeşil bulmaktı, bu on basamaklar çıkmak bir bahçeye
ortada varlığından ayrı bir asmalı havuz ama görmüşlüğünüz
balık bulutlarından yoksun
nereye açılacağını bil bu pencerenin.
biri varmalar getirmelidir yanına,
bakışı hoyratmış çektiğince
bir kalleş çocuk, bu bir ev içre görmüşlüğünüz olacaksa olsun
anladık uzun uzun denizlere tükürüyormuş
gelip oturmalar kuruyormuş ta yanına
her gelişinde iki buçuk kez ölüyormuş
yüzüne bakmıyor muşun ya
kahpelik seninki.
ellerim üzre yüz karalarım,
daha da bir acınıyorum erkekliğime
şimdi demirler ötesinde ömürlerim, seneler mut'suz geçecek
yok ama seneler kadınsız, yok
senin uzun uzun bakmaların
dı benim tutsak yaşantılarım yok
dahası kapılarıyın önünden geçemiyormuydum...
bana bakmalarını demiyor muydu biri -yerlere gireceğim.
bu ikisi bir den tutulmak birine
öldürecektim onu
öldüğüm kez dirilmemdi oysa,
bir odanın bir köşesi
af-muf ya da alışamadığım bir takvim üzre 22. sene
bitmişliğimi sürecektim sokaklara
kapı önleri vardı: kapı önleri maraş'ın ta bir köşesi
bir yüreklerim dolusu eğik eğik"