yılın bu zamanlarında sabahları uyanıldığında her seferinde akla gelen, sadece sabah sabah insanı hüzünlendirdiği yetmezmiş gibi gün, hafta, ay boyunca zihni kurcalayan farkındalık.
böyle olunca insanın aklına neden demeden duramıyor insan.. zira araya uzaklık girmiştir, sorumluluklar vardır mecburiyettir en kötüsü. kimi zaman tenlerin birbirine değdiği, onun yanında bebek gibi masum uyuduğu zamanları hoyratça harcamış olmaya pişman olmaktır. yanında uyurken bile rüyanda onu görmeyi ümit ettiğin zamanları hatırlayıp daha da kötü durumda olduğunu bile bile yine de onu istemektir.. nefesin nefesine karıştığı, onu doyasıya içine doldurduğun anları, uyanıp onu uyurken seyretmenin verdiği zevki uzun zamandır yaşamamanın verdiği bir burukluktur bu. özlemin en çok vurduğu noktadır; işte böyle bir sabah kalkarsın, bunları hatırlarsın, aynen bu başlık doldurulmadan önce olduğu gibi ukte kalır içinde dolduramazsın..
çok uzun zamandır yüzünü göremiyorsanız, asla özlemeyeceğiniz şey. denk gelir de kıstırılırsa, fincanlar dolusu kahve içilmelidir. gözler faltaşı gibi açılarak, doya doya seyretmek en güzelidir.
başkasıyla uyumayı beceremeyenler için sevgilisinin yanında o yorgun ve eşsiz gecenin sonuda sızıp gün doğarken o kokuyu ve o dokuyu hissederek uyanmak birebirdir.
özellikle kış mevsimi ise; soğuktan uyuşmuş vücudunuzun istemsiz titremesini farkeden biriciğinizin size arkadan sarılmasını anımsamak ve uzun bir iç çekmektir..
sevgiliyle uyumayı özlemek aslında dünyanın en huzurlu birkaç saatine duyulan özlemdir... farkında olmadan onun nefeslerine uydurulan nefeslerin sesi... gece yatakta iki gıdım uzağına düştüyseniz ve o arada uyandıysanız belinizden tutup sizi kendi vücuduna yapıştırmasını ve yanımdan ayrılma demesini özlemektir... bazen çok derin uyuduğunda homurtusuna horlamasına kıyamamak iyice onun o sakin uyuyuşuna sığınmayı özlemek... en masum halini yüzünüz ona dönük yüzü avuçlarınızın içinde izlemeyi özlemektir... uzaktaki sevgilidir o çoğu zaman... hatta belki hiç uyumadığınız sevgilidir... onu özlemektir alabildiğine kollarını açıp sarılmak istercesine... sadece... koskoca bir özlemektir...
Beraber uyuduğumuz geceleri şimdi tutup yakasından,
Öldüresiye duvara vuruyorum.
öfkem, özlemime dayarken sırtını
ben alamayıp hırsımı
duvara asıp yakıyorum Beraber uyuduğumuz geceleri, yine yakasından başlayıp.
özlemim saklanırken öfkem ardına,
ben hırsımı alamayıp yaslıyorum sırtımı gene aynı duvara...
her şeyin anlamını yitirdiği anda sahip olunan tek sığınağın -sebebi her ne olursa olsun- kaybedildiğinin farkında olma durumu. acı verici mi?
içten içe kişiliğin yitirilmesine bile sebebiyet verebilecek bu durumu, yalın bir kelimenin anlatmaya yeteceğini sanmıyorum.
arada bir uyanıp sevimli bir yorgan kavgasının ardından sıkıca sarılıp kokularını nefeslerini birleştirmenin verdiği hazın tarifi herhalde yoktur.
her doğan güne yanında hep görmek istediğin sevdiceğinle merhaba deyip, her biten günün ardından beraber göz yummanın özlemi yakar insan olan herkesin içini...
ya hep hayal olarak kalacaksa, o an hiç bir zaman gelmeyecekse, işte o zaman bunu özlemek bile güzel derim,varlığını hissediyorsun ve özlüyorsun, ne mutlu...
uyumaktan çok uyanmayı özlemektir aslında. siz uyanmadan çoktan gitmiş televizyon seyrediyordur ya da bişeyler yiyordur. yatakta seks dışında zaman harcamaz. seks başlamadan bi kaç dakika, bi de bittikten sonra yalandan, hemen kalkıyor gibi görünmemek için sarılmak bi iki sohbet. hepsi bu. bunun dışında yatakta kalmıyor hiç. sonuçta insan hiçbişey yapmadan sarılıp uyumak da istiyor ama anlayana tabi. neyse ben onu öyle de seviyorum.