ebleh ebleh uyunur. Zaten rem döneminde kimin ne olduğu, yanınızda yatanın Ajdar mı yoksa sevgiliniz mi olduğu hic de önemi değildir. Yalnız, o ilk uykuya dalma zamanı ve sabah uyanma seansı pek hoş olur. Ha ben sarılır uyurum öyle de bir acayip adamım derseniz, sabaha tek kol ile uyanabilirsiniz. Neyse.
Arada sırada size tekme atarsa siz de ona atınız. Küçük sürprizler misali. Dozu kaçırıp yataktan düşmemeniz temennisi ile.
Abi her türlü aktivite birlikte yapılabilir eyvallah ama uyumak... O olmaz işte. Işıklar sönük battaniye kafama kadar çekili bir şekilde, tek başıma yatıcam o yatakta. Ne o öyle, sağa dönecek sola dönecek beni uyutmayacak falan, tepiği koyduğum gibi dusururum. Durduk yere niye sinirlensiysem simdi mk. 3 yildir sevgilim yok.
Yorgun argın ve gizlice eve gelmiştik. Elini bir an bile olsa bırakmamıştım. Ta ki kapının önüne gelinceye kadar. Kapının önüne gelince "Sen geride bekle, ben bir etrafa bakınayım, el işareti yapınca gel" dedim. Başını sallayarak kabul ettiğini gösterdi. Önden gittim. Etrafta kimsecikler yoktu. Herhangi bir komşudan laf gelsin istemiyordum açıkçası.
"Gel hayatım" dedim el işareti yaparak. Hızlıca yürüyen adımlarla geldi kapının önüne. Kapıyı açtım ve içeri girdik.
"Ayakkabılarını içeri al aşkım, belki beklenmedik biri gelebilir"
"Tamam"
"Ne oldu? Yüzünden düşen bin parça."
"Sana gelmek istemiyordum. Buna mecbur kaldım. Kendimi kötü bir kız gibi hissediyorum."
"Deme öyle sevgilim. Sen kötü bir kız değilsin. Sen yeryüzüne inmiş en iyi kızsın. Melekten farkın ne ki senin?"
"iyi biriysem gecenin bir vakti helalim olmayan birinin evinde ne işim var?"
"Buna mecbur kaldık, biliyorsun. Seni sokakta öylece bırakamazdım ya."
"Keşke bıraksaydın"
"Ne dediğini kulağın duyuyor mu senin?" dedim sesimi yükselterek.
"Daha şimdiden bağırmaya başladın" dedi üzülerek.
"Özür dilerim sevgilim, istemeden oldu. Ama biliyorsun ki yapacak başka bir şey yoktu. Bugünü kimse bilmeyecek merak etme."
"Ablanın haberi var mı?"
"Ablam nerden bilsin? Hem niye ablama söyleyeyim ki?"
"Şu an ne düşündüğümü biliyor muyum ki ben?" dedi ve salona geçti.
Tek başıma yaşadığım için her yer dağınıktı. Aksi gibi o gün de yıkadığım çamaşırları kurusun diye salona sermiştim. Koltukların üstünde hep çamaşırlar vardı.
"Kusura bakma sevgilim. Sabah yağmur yağacak gibiydi o yüzden ben de balkondan toplayıp içeri serdim çamaşırları."
"Hiç önemli değil. Şu an önemli olan bu değil zaten"
"Peki neymiş önemli olan?"
"Benim senin evinde bulunmam" dedi ve gözyaşlarına hakim olamayarak ağlamaya başladı.
"Ne oldu sevgilim? neyin var? Neden ağlıyorsun?"
"Beni sevmeyeceksin bundan sonra değil mi?" dedi hıçkırarak.
"Bu nerden çıktı şimdi?"
"Evine geldim, ben kötü bir kızım. Kötü bir kızı istemezsin bilirim. Yarından sonra ayrılırsın benden"
"Yine ne dediğinin farkında değilsin. Ben senle ömür boyu bir hayat geçirmek için sevgili oldum. Bize gelesin diye değil ki. Hem planda bile yoktu bu."
Derin bir sessizlik oluşmuştu. O ağlıyordu bense teselli etmeye çalışıyordum. Sürekli ellerimle gözyaşlarını siliyordum. Başına omzuma yasladı. Ağlaması azalmıştı ama hala hıçkırıyordu.
"Akşama kadar beraber gezdik ve bir şey de yemedik. Açsın değil mi sevgilim?"
"Açtım ama yiyecek halim yok"
"Olsun, yine de ye bir şeyler. Biraz bekle, hemen hazırlayıp geliyorum."
"Gitme, korkuyorum"
"Mutfağa gidiyorum aşkım, uzaklara gitmiyorum"
"Ben de geliyorum o halde" deyip benimle birlikte mutfağa geldi.
Dolaptan tereyağı ve yumurta çıkardım. Hemen sahanda 2 yumurta pişirdim. Sürekli tek yaşadığım için elim hızlıydı. Bir tepsi çıkarıp biraz reçel, peynir ve zeytin koydum. Sabahtan kalmış ekmeği çıkarıp tepsinin kenarına koydum. Saat akşam 10'a yaklaştığı için marketler çoktan kapanmıştı. Marketler açık olsa bile onu evde tek başına bırakıp markete ekmek almaya gidemezdim elbet. Elde olanla yetinecektik. Mutfakta beni izliyormuş gibi görünse de aslında sadece gözleri benim üzerimdeydi. Ruhu neler düşünüyordu kim bilir?
"Kahvaltı hazır sevgilim" dedim gözlerine bakarak.
Bir anda sanki başka evrenden dünyaya dönmüş gibi kendine gelerek "Tamam o zaman" dedi. Çok ruhsuz görünüyordu. Tepsiyi alıp içeri götürdüm ve yer sofrası serdim. Yerde yiyecektik.
"Otur aşkım, bir şeyler ye" dedim.
Çekinerek de olsa oturdu. Saat akşam 10 olsa da sevgilimle kahvaltı yapıyordum. Büyük bir lütuftu bu benim için. O ise hala durgundu. 2 Parça peynir yiyip "Doydum" dedi ve kalktı.
Bense gerçekten çok acıktığım için tepside ne varsa yemiştim. Ben de doyduktan sonra tepsiyi mutfağa hızlıca götürüp yanına geri döndüm.
"Çamaşırlarını topla" dedi. Bunu demesi bile hala beni düşünüyor olduğunun bir göstergesiydi.
"Boşver şimdi çamaşırı, şu an önemli olan sensin benim için" dedim. Birden boynuma sarıldı.
"Beni hiç bırakma, olur mu?" dedi ağlamaklı bir sesle.
"Seni hiç bırakmayacağım, söz veriyorum sana" dedim yürekten.
Gerçekten de onu bırakmayı hiç düşünmüyordum hele böyle bir günden sonra kesinlikle evleneceğimize inanıyordum.
"Benim odama geçelim, ora en azından salondan daha derli toplu" dedim.
Kalktık, benim odama geçtik. Bu satırları yazdığım odama. Küçük kırmızı bir çekyat, bilgisayar masam ve çalışma masam haricinde hiçbir şey yoktu. Çekyat ise her zaman açıktı. O çekyata oturdu, ben de çalışma masamdaki sandalyeme.
"işin varsa hallet, ben de test çözeyim bari" dedi.
Durduk yere test nereden aklına geldiğine dair hiçbir fikrim yoktu. "Böylesine bir anda ne testi?" diye sordum kendime. Sonra da "Aslında ödevim var, onu yapsam iyi olur" dedim.
"iyi madem, ödevini yap hadi, geri kalma derslerinden" dedi.
Programlama dersinden yarına hazır olması gereken ödevimi yapmak için bilgisayarımı açtım. O çekyatın üzerinde test çözüyordu ben de ödev yapıyordum. Ödevimi yarım yamalak tamamladıktan sonra "Bitti" diyerek yanına oturdum. Hala test çözüyordu. Tarih testi olduğu için ben de yardım ediyordum. Yatağımın üzerindeydik ve test çözüyorduk. Asla ve asla aklımdan kötü bir düşünce geçmemişti. Bir an onun elini saçımda hissettim. Saçımı okşuyordu.
"Bu ne?" diye sordu saçıma dokunurken.
"Saç spreyi, sabah çıkarken sıkmıştım, yıkamayı unuttum"
"iyi hadi git yıka, böyle kaskatı saçla uyuma" dedi.
Bir kere yanağından öpüp saçımı yıkamaya gittim. Saçımı yıkayıp iyice kuruladıktan sonra geri geldim. Tekrar ellerini saçıma attı.
"Yumuşacık olmuş"
"Kalbin kadar yumuşak olmasa gerek"
"Şu halde bile iltifat edebiliyorsun, tebrik ederim valla"
"Ne varmış ki halimizde?"
"Mecburiyetten sizin eve geldik. Yatağının üzerinde oturuyoruz, 1 saat önce ağlıyordum oysa şimdi yanında güvende hissediyorum kendimi"
"Hiçbir şeyden korkma sevgilim, ben hep yanındayım ki" deyip test kitabını elimle yatağın üzerinden düşürüp dizlerine uzandım.
"Şimdi daha rahat oynayabilirim saçlarınla" dedi bana doğru gülümseyerek.
Sevgilimin dizleri üzerinde uzanıyordum, yatağımdaydım ve sevgilim saçlarımla oynuyordu. Böylesi bir anın sonsuza dek sürmesi için her şeyimi feda edebilirdim.
"Saçlarınla oynarken her şeyi unuttum, nasıl da mutluyum" dedi.
"Biz beraber hep mutluyuz sevgilim, buluşmadıkça arada tartışmalar çıkıyor, onlar da hep görüşemediğimiz yüzünden biliyorsun"
"Evet biliyorum ama sana söz veriyorum artık onlar da olmayacak"
"inşallah sevgilim"
"Uyan uyan, tembel şey" dedi eğilip öperek.
"Tamam tamam uyandım. Doğrusun, böyle uyunmaz zaten. Dur ben yatağı hazırlayayım" deyip doğruldum.
O da sandalyeye oturup beklemeye başladı. Çekyatın örtüsünü düzeltip yastığı ve yorganı yerli yerine koyup düzenledim. Sonra yatak odasına gitmek için odadan çıkarken "Nereye?" diye sordu. "Yatak odasına, hemen gelirim" dedim. Gidip yatak odasında uzun zamandır üzerinde kimse uyumadığı için darmadağınık duran yatağı düzledim. Yeni yastık ve yorgan koyarak üstünde uyuyabilecek hale getirdim. Sonra da odama geri döndüm.
"istersen benim eşofmanlarımdan vereyim aşkım, böyle pantolonla uyuma, rahatsız eder."
"Sağ ol hayatım, bugünlük böyle olsun, sorun değil" dedi.
"Bu arada, sabah erken saate alarm kur, hemen yurda gideyim. Oradan da babam gelir beni alır, sonra da köye dönerim artık"
Sabah 6.30'da evden çıkacak olmamıza rağmen 6'ya alarmı kurdum. Eşofmanı giymesi için ne kadar ısrar ettiysem de giymedi.
"Nerede yatacaksın sevgilim?" Yatak odasında da yatak hazır, benim odamda da"
"Odanda yatayım, yatak odasında korkarım"
"Tamam o zaman, ben gidiyorum"
"Nereye?"
"Ee yatak odasına. Sen burada uyumayacak mısın? Ben de yatak odasında uyurum"
"Ben burada da korkarım ki"
"Ama biz sadece sevgiliyiz, evli falan değiliz. Ama madem sen korkarsın, o vakit yanında uyuyayım hayatım"
"Evet, yanımda uyumanı istiyorum" dedi gözlerimin içine bakarak.
Yatak odasına gidip eşofman giyip geldim ardından da ışığı söndürüp yatağa girdim. Odamdaydık, kırk yıllık yatağımda yastığımın sol yanında sevgilimin başı vardı. Henüz evlenmeden aynı yastığa baş koymuştuk. Ömrüm boyunca böyle huzurlu hissetmemiştim kendimi. Hiç uykum yoktu.
"Benim hiç uykum yok"
"Benim de pek yok aslında"
"Konuşalım o zaman"
"Gece gece ne konuşalım aknykc?"
"Bakıyorum da kaptırdın kendini karı koca rolüne" deyip gülümsedim.
"Öyle oldu kocacım" dedi şakasına.
Gülüşüyorduk yatağın içinde. ardından yağmur başlamıştı. Pencere hemen başımızın dibinde olduğu için yağmurun sesini çok rahat duyabiliyorduk. Birkaç kere şimşek çaktı. Korktukça daha sıkı sarılıyordu bana. Ben de güvende hissetmesi için ona daha da sıkı sarılıyordum adeta kemiklerini hissediyordum. Zaten de incecik bir kızdı.
"Evlenince de böyle huzurla uyur muyuz her gece?" diye sordu.
"Tabi ki sevgilim. Senden ayrı yatakta bir gece bile geçirmem"
"Bak tekrar soruyorum. Beni hiç bırakmayacaksın, değil mi?"
"Bırakmayacağım. Sonsuza kadar tekrar sor istersen, seni hiç bırakmaya niyetim yok"
"Şu an öyle çok güveniyorum ki sana... Öyle çok seviyorum ki seni."
"Ben de seni çok seviyorum sevgilim"
"Hadi yağmurun sesini dinleyelim" dedi ufak bir çocuk gibi.
Bir çocuğu severmiş gibi karanlıkta saçını okşayıp alnından öptükten sonra "Olur, dinleyelim" dedim.
Saçlarıyla boynunun birleştiği o cennet bahçesine gömülüp yağmurun sesini dinlemeye başlamıştım. Hayattaki en önemli, en kıymetli ve en kutsal emaneti taşıyormuş gibi, eşsiz bir güven ve emniyetle o incecik beline sımsıkı sarılmıştım ve o an sahip olduğum huzuru tüm hücrelerimde hissediyordum. içinde bulunduğum durumun bir rüya olması korkusuyla sürekli nefesini kontrol ediyordum. Her kontrol sonrasında gerçek olduğunu bir kere daha anlayıp heyecandan sanki sıcak suyun altındayken aniden bir kova soğuk su dökmüşler gibi nefesimin kesilmesine engel olamıyordum.
Uyuyamıyordum. O ise çoktan uyumuştu.
Sanki bilinmeyen bir el onu benden çalacakmış bir sürekli tetikteydim ve sürekli karşı koyulamaz bir sımsıkı sarılma isteği duyuyordum. Aynı zamanda "Allah'ım, nasıl yarattın böyle bir güzelliği?" diye soruyordum elimde olmadan. Uzun uzun onu izliyordum.
Ona dokunup öpmek isteğim onu uyandırma korkum ile dehşet saçan bir savaş içindeydi. Gözlerim, dünyadaki tüm hareketi ve akışı durdurup, usta bir şairin dudaklarından dökülen bir şiir gibi yavaşça inip kalkan sevgilinin o güzel göğsüne dalıyordu. içimden ona karşı dopdolu nehirler akıyordu. Onun güzelliğini izlerken yorgun düşen gözlerim daha fazla uykusuzluğa dayanamayıp uykuya daldı.
hele otel odasındaysanız ve çift kişilik yatak yok ama çiftli yatak varsa o zaman boku yersiniz. hani seviştin gidip diğer yatakta da yatamazsın, gidip o küçük yatağa yatsan gönül razı değil mecbur kıvrılıp yatarsın. o azap sabaha kadar sürer. zordur yani o yüzden paranız varsa eve çıkın geynçler.
Sulu romantizmi bir kenara koyarak anlatıyorum, kulak verin.
3 adımdan oluşur bu:
1)heyecan adımı
2)alışma adımı
3)ezberleme adımı(rahatsız olma da denebilir)
1)Sevdiği kişiyle sarılarak uyumak her iki tarafa da heyecan verir evvela. Hayalini kurduğun bir eylemi gerçekleştirmek zaten heyecan verirken, hele de bu sevdiğinin tenini, kokusunu, soluğunu en yakınında hissederek uyumak olunca tarifi zor oluyor. (hormonal penetrasyonları ön plana alanlara değil sözüm onlar okumasın.) Dokunmaya çekindiğin anlar yaşarsın bu adımda. Kendi rahatından çok onun rahatını düşünürsün mesela.
2)Beraber yaşamak ya da düzenli olarak birlikte kalabilme fırsatı yakalamak ikinci adıma geçiriyor çiftleri. Korkmadan, çekinmeden sevdiğinle gecirilebilecek en özgür zamanları geçirdiğimiz evredir bu. Bünye alışıyor bu duruma fakat bir süre heyecanı sürdürmeye devam ediyor. O kadar özen kalmıyor ama mesela. Sevdiğim üşüyor mu acaba ? sorusu azalarak bitiyor ya da yatağın küçük köşesinde kıvrılmak inceliği kalınlaşmaya başlıyor. Tabi bu evredeki en önemli kısım; hayal kurmanın bitiyor oluşu. Sarılarak uyumak bir rutin olduğu için artık hayalini niye kurasın. Sahip olunan her şey gibi yitiriyor zamanla kıymetini.
3) Bu son adım ise en altın kritik adım işte. Ezberleme adımı. Bünye kendinden baska birinin tüm yatak ve yatak odası alışkanlıklarını ezberliyor artık. Mesela taraflardan birisi yorganı sürekli kendi üstüne çekiyorsa uyurken, kısa süren bi tartışma konuşma ugrasindan sonra yorgan büyütülüyor ya da ciftleniyor. Vücut sıcaklıklarını birbiriyle sonsuz paylaşmak isteyen kişiler yok artık çünkü. Birbirine değen ayaklar dirsekler itilmeye başlanıyor istemsiz, sırtlar birbirine dönüyor artık (sarılarak uyumaktan geldik bu noktaya dikkat edelim) ve belki de çok bunalındığı takdirde salonda kanepede yatmak tercih ediliyor. Sabah uyanıldığında ağız kokularindan, saç baş dağılmış görüntüden rahatsızlık duyulmaya başlanıyor. Ezberleyip, ya kusacaksın ya da ezberinde tutacaksın yol ayrımına geliniyor bu adımda.
Ilk kurulan hayalin heyecanı kalmıyor ilk kurulduğu gün gibi.
Ilk sarılarak uyumak sonuncularına önsöz olmuyor, olamıyor.
Aynı yatakta ilk kez uykuya dalarken içine çektiğin koku 5 gün kalıcı sahte parfümden farksız oluyor bir süre sonra, alıştım zannediyorsun ama koku kalmıyor aslında.
Sarılarak uyuyun, bunu hayal edin, isteyin ama lütfen carsaflarin kirlenebildiğini getirin aklınıza. Ya yıkayın tekrar serin ya da yenileyin!