belli ölçütlerle mutlaka olması gereken hadisedir. çünkü ne yazık ki insanlara rahat batar bir arıza çıkmazsa her iki tarafında bir yerlerinin kalkması muhtemeldir. ancak şu var ki sevgilin diye her söylediğine ok diyecek bir olay yok. yalakalıktan uzak özgürce ne düşünülüyorsa söylenmesi gerekir. tartışmaya başlanırken ya da söylenirken sözler acaba kaybeder miyim diye düşünmemeli bitecek olsa bile mutlaka gerçekten hissedilen neyse söylenmeli tartışmanın sonunu düşünmemelidir.
intihar sebebidir. bazen öyle saçma şeyler için tartışılır ki, kendi yaptıklarını saçma bulursun; ama genelde geri adım atılmaz ve tartışmalar, gurur yüzünden uzar gider.
kesinlikle en güzel eylemlerden biridir. en azından benim adıma. sevdiğim eski sevgilimden örnek vereceğim. karşılıklı sevgiye rahmen adam akıllı konuşamazdık. iki tarafta konuşmadan zevk almazdı bunu anlıyorduk ikimizde ama aylarca öyle gitti.
ama şöyle ki kavga anlarında içimizi döküyorduk ne kadar kavga dahi etsek hoşuma gidiyordu sinirleniyordum ama bir yandan bu beni seviyor lan diyordum. ergence gelebilir. farklı bir durum. eski işte.
çok değişik bir durumdur. hayatınızda yaptığınız bütün tartışmalardan farklıdır bu tartışma. bir serçeyi avuçlarınızda tutmaya benzer yahut sonucu olmayan bir bulmacaya. neticeye varamazsanız acı çekmek kesindir, hele ki haksız olan taraf için bu acılar sonu görülmeyen bir zulme dönüşür. sevdiğinizi kırmak istemezsiniz, aklınızın ucundan bile geçmez, söylediği her şeye boyun eğersiniz, o sizi kırıp geçirir belki ama siz hala aldırış etmeden onu düşünür, sizin yaptığınız o yanlış için akıttığı her göz yaşı uğruna dolaplara yumruklar; kendinize ise küfürler savurursunuz... yaptığınız, yapacağınız her şeyden vazgçersiniz, canınız hiç bir şey istemez bu boşluk zamanlarında ağlamayı kendinize yediremeyip gecenin 12 sin de nefesiniz kesilene kadar durmadan koşarsınız belki, hayatınızda başınıza gelen en güzel şeylerden biri olan sevgilinizi, balınızı, üzdüğünüz için kendinizi asla ama asla affetmezsiniz, hani her insanın kıyameti kendi ölümüdür ya işte siz onun gözlerine baktığınızda (bir fotoğraf olsa dahi) o kıyametin bir simülasyonunu yaşarsınız, en sevdiğiniz şarkıyı değil de en sevdiğiniz sözleri açarsınız o gün, gözleriniz hafif hafif puslanmaya başlayınca, çiçek desenli yurt yastığını yüzünüze bastırıp bağıra bağıra ağlarsınız bu sefer nefesiniz sizi geriden takip edene dek hem de... ama bu da bir çare değildir.. uykusuz geçen yaklaşık 3 saatin ardından, günün en soğuk saatlerinde güneşi beklersiniz ama aydınlatması veya ısıtması için değildir bu bekleyiş... bir kağıt bir kalem alırsınız raftan, pencerenin pervazına oturduktan sonra şehrin uyanışını ve ruhunuzun inadına batışını izleyerek bir şeyler karalamaya kalkarsınız ama yüreğinizin karasından kurtulamazsınız işte.....
sakin bir şekilde, saygı çizgisini aşmadan, pişman olacağınız kelimeleri savurmadan yapıldığı sürece ilişkiyi beslediğini bile düşünebiliriz.
ancak öfkeden gözünüz dönmüş bir şekilde yapar, ağır kelimeler kullanır, geri dönülmez yollara girerseniz işte tam da burada ilişkinin ilk kırılma noktasını oluşturursunuz.
öyledir ki kaybedecem korkusuyla bazen gururunuzu ayaklar altına alıp haklı olduğunuz halde alttan alıp özür dileyebilirsiniz. eğer ki nişana falan yakınsa bunu yapabilirsiniz ama nişan için 3-5 sene varsa yani üniversite başları falansa siktir edin lan ne ezdiriyorsunuz kendinizi. nişanlıysanızda ezdirmeyin lan.