Belediye otobüsüyle simit sarayına giden sevgilileri dikizliyen yazarın orada ne işi olduğunu anlayamadığım durumdur. Fakir delikanlının sevgilisi olmasının kıskanıldığını düşünmemek içten değil. Yoksa sıradan birilerini kim neden dikizlesin..
simit sarayını aşağılamanın mantığını göremeyenlerdenim.
sabahın köründe insanlar işine gitmek için evden yeni çıkarken çayın buharından dolayı buğulanan camlı bir simit sarayı paranın satın alamayacağı şeyler sıralamasında 16. sırada yer alır.
hele birde hava biraz soğuksa dadından yinmez. sevgilinin elinden tutup koşa koşa girilir içeri.
eziklik olarak görülmesi yanlış nitelendirilmedir, her gelir düzeyinden insanların farklı mekanlarda buluşabilme özelliği olduğu gibi bunu aşağılama olarak gören birey kendini aşağılamaktan öteye gidemez. kimi yazarların (isim , bakınız felan vermeye gerek yok) olayı basite indirerek hatun kaldırma düşüncesi çerçevesinde göstermesi de aklıma insanın fikri ne ise zikri de odur deyimini getirmektedir. herkes zengin olucak yada her fakir fakir kalıcak hiç bi zaman hiç bi şekilde sevggili ile simit sarayına gidilmez gibi bir kural olmaması gerektiği gibi bu düşünceye sahip yazarın insanları kendi dar aklında tabakalara ayırarak kendini bi b.k sanması durumudur. gelir gider durumu farketmeden , mevlanın dediği gibi ne insanlar gördüm üstünde elbise yoktu ne elbiseler gördüm içinde insan yoktu sözü ile bu düşünce tarzına sahip arkadaşların silkelenme gerekliliğini belirten başlıktır.
sevgiliyle ilk buluşma ise ufukta tabağınızdaki bol susamlı kızarmış çataldan başka çatal görünmüyor demektir.
(bkz: arkanıza yaslanıp yolculuğun tadını çıkarın)
sözlüğün aşkın gücüne ve mekan/ zaman/ cüzdan tanımamazlığına inancı dikkatlerden kaçmıyor elbette.
hele bir de pazar günü sırf bu eylemi gerçekleştirmek için erken uyanıyorsanız, tadından yenmez. Sıcacık simitlerin yanında üçgen peyniri eritir, sevdiceğinizi beslersiniz. ardından elinize gazetenizi alır, sevdiceğinizle günün kritiğini yapar ve harika bir pazar gününe "merhaba" dersiniz.