kınalıada da olsak misal
o meşhur paralel yokuşlardan birinde hani..
sen önde ol, ben arkada..
hızlandıkça hisset nefesimi sırtında,
birdenbire düşsek sonra!
tepetaklak, dizler kanamış, ayalar kıpkızarık..
sonra sarılsak birbirimize..
bir gülmektir alsa...
bisikletin arkasına ya da önüne sevgiliyi atıp zor da olsa hatta yokuşlarda bile yorulduğunu belli etmeyerek kas gücüyle değil sevginin gücüyle pedallara asılma durumudur...
çekinmemektir , umursamamaktır , hayata karşı bir duruştur...bir olup biz buyuz diyebilmektir.
ha düştünüz mü çok pis göt olursunuz o ayrı gerçi o da güzel be (bkz: sevgiliyle bisikletten düşmek) diye başlık görsem şaşırmam öle dur öpeyim bebeğimin canı acımış kaka bisiklet al dövdüm ben onu , durun la sübyancılık yok varsayın çocuk gibi konuşan kızlardan biriyle sevgilisiniz ne yani onlarında alıcısı oluyor illa...
akşama kadar aval aval 3 kafe gezmiş, hiç birinden haz alamamış ve sinemaya gitmiştik. romantik filmin ardından belki barlar sokağı günün finali olur diye umutlanmış, üçer-dörder biradan sonra artık seni yurda bırakayım demiştim o geri zekalı'ya. ağız burun yapmıştı ama kabul etmişti. birlikte sendeleye sendeleye yurda kadar yürümüş, sarılıp koklaşmış, sonunda ayrılabilmiştik o gün için.
ben adet edinmiş; mal gibi yurt kapısından içeri girmesini izler, merdivenden bana el sallamasını beklerdim sürekli. sallamıştı da. dönmüş arkamı evime giderken arkamdan çığlık atarak ellerini iki yana açmış şekilde bir bisikletli(!) hayır hayır; geri zekalı geliyordu. ben uzaktan bir kere bakmış "amk salağı" deyip yoluma devam etmiştim o bisikletli için. biraz sonra yanımda aniden durup bisikletten iner gibi yaparak attığı omuzla dengemi yitirmiş olsamda, tanıdık bir "geri zekalı" oluşu ani tepki vermemi engellemişti.
"yurda bırakmadım mı ben seni? bu bisiklet kimin? düşücen gel buraya" deyişlerime bisikletle etrafımda dönerek ve salakça kahkahalar atarak cevap veriyordu başlarda. belinden yakalayıp bisikletten indirince; yurt bekçisi cavit amcanın bisikleti bu dedi, cavit amcanın uyuduğunu görünce gizlice almış peşimden gelmiş "geri zekalı". hepsi; son bir "seni seviyorum" demek içinmiş. "ya saçmalama, hadi yurda gidelim, adam uyanır bisikleti görmezse ne yapıcaksın" desemde tekrar tekrar seni seviyorum deyip durmuştu.* kısa bir uğraştan sonra geri dönmek üzere bisiklete binebilmiştik.
o geri zekalı da arka oturmalıkta iki elini karnımın üzerinde birleştirecek şekilde sarılıp oturmuşken, ben postacı bisikletine benzer bir direksiyona sahip frenleri yere bakan saçma aleti kullanıyordum.
buraya kadar; o geri zekalıya göre herşey çok romantikmiş.
yurda yaklaşmış, hatta birazdan yurt sokağına dönecektik ki ellerini belimden çekilip omuzlarıma getirdi ve birden oturmalığa basarak ayağa kalktı geri zekalı. ilk hareketinde omuzuma yüklenmesi biraz dengemizi bozmuştu ama toparlayabilmiştim direksiyonu. yihuuuu tarzı sesler çıkarmaya başlamış, benim "lan ne yapıyon" demelerimi boşvermiş halde ilerlerken bu sever de arkadan boynuma sarılıp tüm ağırlığını bana vermişti. önceki toparlayışım anlıktı. bu ağırlık dengede durmamızı zorlasa da devam etmiştik kısa bir süre.
yurdun hatta bi sürü kız yurdunun bulunduğu sokağa dönüşümüz ve sırtımdaki ağırlığın etkisiyle bisikletten düşüşümüz bir oldu. o geri zekalı hem ayakta oluşu hem de düşerken beni bırakmayışı sayesinde göt üstü düşerek kısa bi acı çekmişti sadece. bense sağ ayağım bisikletin altında dirseğimin üzerine düşerek iki haftalık bir acıya mağruz kalmıştım. yurt balkonlarından gelen gülüşme seslerine yerde yanımda duran geri zekalının da eşlik edişi sinirden gözlerimden yaşlar gelmesine sebep olmuş. sikeyim "bisikleti de seni de" diyerek seke seke evime gitmiştim.
bugün bu kadar içimi döküyor oluşum, bugünün; yaşadığım bu olayın yıl dönümü oluşudur.
buradan o geri zekalı'ya sesleniyorum "doğum günün kutlu olsun."
şöyle; çarşı ile ev arasını genellikle bisikletle gider gelirim. bir pazar günü sevgilimle buluşacaktık ve benim ailem ile birlikte vakit geçirmeyi planladık. onu bizim eve otobüsle gönderip benim bisikletle dönmem çok mantıksız olurdu. bu yüzden aldım önüme ve eve yola koyulmaya başladık.
ıkına ıkına sürüyordum bisikleti. yolda giderken bir arkadaşa rastladım ve önümde de kız arkadaşımı görünce; ''ben sana demedim mi araba al diye? şu haline bak.'' dedi. haklıydı ibne ama yine de kızmıştım. gülüp geçtim. neyse, bir süre sonra inmek istedi. bacaklarım uyuştu dedi. daha ne kadar var? az kaldı dedim.
neyse, afa cefe geldik eve. hiç te romantik olmadı. ilk 10 dakika hariç eziyet çekti kız. diyeceğim o ki; romantizm için en fazla 15 dk birlikte binin. sonrası eziyet.
bursa da botanik park, merinos parkı, kültür park gibi alanlarda sıkça rastlanan, sevgilisi olanların tebessümle karşıladığı sevgilisi olmayan, yeni terkedilmiş, aşk mağduru kimselerin ise ''inşallah düşerler de ben de gülerim'' şeklinde pis bakış attığı sportif eğlenceli bir eylemdir..
sevgilinin rüzgarda dalgalanan saçları, pedal çevirirken attığı şuh kahkahaları başınızı döndürür ve siz hep onun ardında kalırsınız. o da ileride bir yerde durup eliyle gel işareti yapar. yaklaştığızdaysa hayvan gibi yarışma hırsına kapılıp "zihehahe" diye gülüp gaza basar.
zinciri atıncaya kadar bekleyin. sonra gidip ağzını burnunu kırarsınız.